17- Göçmüş Kediler Bahçesi

 



     Bu akşam karanlığı altındaki ıssız ve sessiz memleket sokağında, biri yaşlı ve yorgun, diğeri genç ve huzursuz görünüşlü, bu bakımdan da tipik bir baba oğula benzeyen bu iki silüet, uzaktan bakanlara pek bir şey ifade etmese de, o anda sanki bu iki kişi; çok derin ve belki de çözümsüz bir fizik problemiyle karşılaşmış ve üzeri anlaşılmaz sembol ve rakamlarla dolu bir kara tahta önünde birbirlerine ne diyeceklerini, bu çözümsüz problemlerin içinden nasıl çıkacaklarını bilemez bir haldeki profesör ve asistanına benziyordu..


     Ama beklendiği gibi -ve delikanlının da merak ve soru işaretleriyle dolu halinden de anlaşılacağı üzere- yine yaşlı adam yavaş bir sesle ve adeta kendi kendisiyle konuşurcasına, bu yarı karanlık sokak üzerinde, çözümün sırrından çok gidilecek yolu anlatırcasına alçakgönüllülükle konuşmaya başladı;


     -Fahrettin evladım, çocukluğumda, evimizin o zamanlar bana uçsuz bucaksızmış gibi gelen bahçesinde pin dediğimiz tavuk kümesi, ortalarda dolaşan bir kaç ördek ve hindi, bahçeye açılan at ve inek ahırının karanlık penceresinden atılan mayıs tabir ettiğimiz büyük hayvan dışkısı yığını, bahçeye dikilmiş ayva, elma, vişne, dut ağaçları ve bir çok çiçek ve gül yanında ve bunlardan daha çok yer kaplayan ve neredeyse evimizi kucaklarcasına üst kata kadar sarılmış asmanın altında hayatımız, bahçenin çeşitli yerlerine çamurdan inşa ettiğimiz minyatür evler, küçük taşıtlarımız için yaptığımız yollar, köprüler, hatta parklar bahçeler gibi bayındırlık eserleriyle meşgul olarak geçer ve o günler bitmeyecek kadar uzun gelirdi bizlere. Bütün evcil hayvanlarımızla neredeyse kardeş gibiydik, bunlar arasında en yakın dostlarımız da bazıları bizim evimizi ve bahçemizi benimsemiş, iaşe ve ibateleri bizim sorumluluğumuzda olan, ama bazıları da misafireten bahçemizden sanki şöyle bir geçiveren ve her birine ayrı isimler taktığımız ve nerdeyse sayılarını bile tam bilemediğimiz, hepsi de ayrı huy ve karakterlere sahip olan kediler olurdu. Bir çok kedi, yavrusunu bizim bahçemizin kuytu ve korunaklı bir yerinde doğurur ve büyütür, bazıları da başka yerlerden ağızlarıyla enselerinden tuttukları -ve o anda da sanki hareketsizleşmiş gibi uysal bir hale girmiş- yavrularını bize emaneten bırakırlardı. Bizim o kocaman bahçemiz adeta bir kedi cennetiydi diyebilirim. Elimizle büyüttüğümüz, neredeyse kardeş gözüyle baktığımız kedilerden bazıları daha çok küçükken, epeyce büyüyüp bahçemizin gediklileri arasına girmiş olan bazıları da bir süre sonra sessizce gözümüzün önünden kaybolur, her yerde onları arar, adını defalarca bağırıp orayı burayı yokladıktan ve bir haber alamadıktan sonra bu defa beni büyüten üzerimde çok emeği olan rahmetli babaanneme sorardım bu kedilere ne oldu diye. O da kediler işte böyledir Cevdet, arada bir başka yerlere göçerler, bizi sevmediklerinden veya küstüklerinden değil, onlar başka yerleri görmek istediklerinden, meraklı olduklarından ya da canları öyle istedikleri için başka bahçelere giderler, bazen geri dönerler, ama bazen de yeni yerlerinden o kadar memnun olurlar ki geri dönmek istemezler. Belki daha güzel bir bahçe ve orada daha güzel yemekler ve arkadaşlar bulmuşlardır, o yüzden de göçtükleri yerden geri gelmezler, derdi. Ben de bu açıklamadan tatmin olur ve onların daha güzel bir yere, kısacası göçmüş kediler bahçesine gittiklerini ve orada hep mutlu ve neşeli olarak oynadıklarını, arkadaşlarıyla güzel vakitler geçirdiklerini düşünürdüm..


     Kısa bir sessizlikten sonra Cevdet amca devam etti; -Sadece ben değil, sanırım kardeşlerim ve bütün oyun arkadaşı komşu çocuklar da bu açıklamaya inanır ve daha fazla soru sormaya gerek görmezdik. Çocukluk böyle bir şey işte oğlum, her söylenene, hele söyleyen sevdiğin ve güvendiğin biriyse hemen inanırsın, çocuğun kalbi işte böyle tertemizdir, hiç bir şüphe lekeleyememiştir onu daha. Açıklama ne kadar temelsiz ve tutarsız olursa olsun, aynen gece dinlediğimiz masallar gibi hemen bizi sarıp sarmalayıp içine alıverir o çocukluk dünyamızda. Keşke hep öyle kalabilsek ve bizler de o kediler, diğer tüm masum hayvanlar gibi sevgi, güven ortamı içinde gamsız bir hayat sürebilsek. Ama büyüdükçe, bize söylenen bazı sözlerin yalan olduğunu -ne yazık ki- anladıkça, kurduğumuz masalsı dünya ile gerçek dünya birbirinden gitgide uzaklaştıkça, gerçek dediğimiz o yalın ve neredeyse acıtıcı durumu fark ettikçe hayal kırıklıklarımız da artar ve şüpheci, inançsız, gergin ve güvensiz kişilere dönüşürüz. Gerçi gerçekçiliğin daha faydalı ve bizleri hatalardan, yanlış eylemlerden uzaklaştırdığı söylenir, yani göçmüş kediler bahçesi diye bir yerin olmadığını biz kabul etmek zorunda kalırız, ama ben şahsen orada, uzaklarda da olsa mutlaka bir göçmüş kediler bahçesi olduğuna inanmak isterim. Bazen sıkıntılarımdan, isyanımdan, huzursuzluklarımdan kaçmak istediğimde o göçmüş kediler bahçesini düşünür, orada hep mutlu ve bizimle aynı yaşta kalmış olan sevgili kedi dostlarımın arasında hissederim kendimi, zaman zaman da bu hissimin gerçekliğe dönüştüğünü duyumsarım o alemde..


     - İşte Fahrettin oğlum, hepimiz soru sormadığımız, sadece anın keyfini çıkardığımız o çocukluk yıllarımızdan -ne yazık ki- çıktıkça gerçekleri öğrenmek telaşına kapılırız ve biz de soru sormaya, ama o sırada da artık bize cevap verip rahatlatacak büyükannelerimizi de yitirdiğimiz için olsa gerek, cevaplarını da kendi kendimize bulmaya çalışırız. Bu aslında sağlıklı bir yoldur bir bakıma, çünkü sorguladıkça karşına başka sorular çıkmaya başlar ama bir yandan da hem soru sormayı hem de karşılığını bulmayı öğrenmeye başlarsın. Çünkü cevapları bulabilmek için soruları doğru sormayı ve cevabın nerede olduğunu tahmin etmeyi, sezmeyi öğrenmeye başlarsın. Senin soruların bana o yaşlarımı hatırlattı. Cevaplarını bilsem elbette söylerdim, ama sen tatmin olur muydun bilemem. Cevaplar da bir tane değil, her sorunun bir çok sorulma şekli olduğu gibi, cevaplar da çeşit çeşit. Her biri başka açıdan bir görüş ve sonucu temsil ediyor. Şimdi senin her soruna bir cevap versem, bu başka bir soruyu getirecek, çünkü gerçeklik yani hakikat dediğimiz şey aynen güneş gibidir. Hem çok uzaktadır, hem de gözün kapalı bile olsa ısısıyla, ışığıyla farkındasındır tam olarak mahiyetini bilemesen de. Hakikat de aynen böyledir, değişmez, ama herkes bir tarafını görebilir ancak. Sadece irfan sahipleri yani bilgi ile sezgiyi bir arada doğru olarak kullanıp akıl ve gönül gözüyle görebilenler anlayabilir hakikati, ama onların da nasibi bir yere kadardır. Netice olarak, gerçek değişmez ama bizler bu gerçekliği ancak kendi kapasitemiz kadar anlayabiliriz. Mevlana'nın dediği gibi, deniz ne kadar yanında olsa da senin alabileceğin su kendi kabın kadardır. Bu sebeple Fahrettin oğlum, sana diyebileceğim tek şey, sorularına doğru cevapları ancak sen kendi çaban ve gayretinle bulabilirsin. Soru sorduğuna göre doğru yola girmişsindir demektir, artık yapacağın şey, yolunu ve yönünü kaybetmeden ve sık sık sorgulayarak cevapları bulmandır. Tabi ki cevaplar tek ve basit değildir, ama doğru sorulara doğru cevaplar bularak bu derin meselelere kendince ve kendi çabanla bir çözüm bulmak da önemlidir. 


     Bütün bu konuşmalar devam ederken adeta nerede olduklarını bile fark etmemişti bu iki yolcu ve yeni arkadaş. Yine durumun ilk farkına varan Cevdet bey oldu; -Fahrettin bey oğlum bak konuşa konuşa neredeyse evimizin sokağına gelmişiz. Artık burada vedalaşalım ne dersin, daha önce de söylediğim gibi, burada memleketinde her zaman yardımına koşacak bir büyüğün, baba dostun olduğunu unutma, ben de her zaman senin başarılı bir gazeteci, ondan da önemlisi iyi bir insan ve erdem sahibi bir kişi olman için dua edeceğim, yolun ve bahtın açık olsun evladım, Allaha emanet ol, annene ve ablana da selam ve iyi dileklerimi ilet, her zaman onların da yanında ve yardımcıları olacağımı bilsinler, sana hayırlı yolculuklar diliyorum, güle güle git ve buraları, memleketini unutma, seni her zaman takdir eden, başarılarından gurur duyan insanlar olduğunu aklından çıkarma evladım... dedi...


     Genç gazetecimiz Cevdet beyin elini büyük bir saygı ile öperek, size çok teşekkür ederim efendim, bu akşamki konuşmalarımızı ve sözlerinizi hiç unutmayacağım. Zor zamanlarımda hep aklımda olacak bu sohbetimiz ve her zaman sizin yanımda olduğunuzu hissederek huzur duyacağım, çok sağolun, babamdan sonra sizi de ikinci bir baba gibi görüyorum artık, her şey için çok minnettarım. İyi geceler, siz de Allaha emanet olun dedi.


     Gece karanlığı ıssız sokaklarda iyice artmış, sadece kaldırım taşlarında uzayan gölgeler ve gittikçe azalan ayak sesleri bir süre daha sahneyi doldurmuş, uzaktan geçen bir araba sesi hepsini silip süpürmüştü en sonunda...







                                                *                         *                       *




 


     

Yorumlar

  1. Sanırım en sevdiğim bölüm bu oldu şimdiye dek.
    Başlığına ise bayıldım!!!!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, keşke göçmüş kediler bahçesi olsaydı diyorum ben hâlâ..

      Sil
    2. Başlığın Bilge Karasu'nun bir öyküsünün adı olduğunu sonradan öğrendim, aslında yazarın bir kaç kitabını okumuştum, belki de bu başlık hafızamın bir köşesine yerleşip orada beklerken bir tevafuk sonucu yüzeye çıkmış ve bu şekilde kendisine yer bulmuş. Farkına varmadan olmuş bir masum aşırma, yazarını rahmetle anıp hakkını teslim edeyim buradan..

      Sil
  2. Geçen bölüme yaptığım yorum Cevdet Bey'in cevabına paralel olmuş, buna sevindim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Akıl ve gönül yan yana olunca doğru yol bulunabiliyor :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mağduriyet

28- İş bölümü