Kayıtlar

Şubat, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Masumiyet-9

   Anlayamadığı ne çok şey vardı..bilmediği çok şeylerin de olduğunu görmüştü bu şeyh gösterisinde..hadi cahil insanlara bir şey demeyelim ama sen oku edebiyat fakültesini bitir sonra da bu tarikat midir dini topluluk mudur, cemaat midir artık ne ise, tut bunlara inan ve bağlan..hoş bunların başındakiler de öyle cahil insanlar değillerdi gördüğü kadarıyla..bunların biraz uçmuş kişiler olduğuna kanaat getirdi..bu da bir çeşit hastalık galiba, insan kutsal metinleri biraz çok okumaya, deşelemeye başlayınca aklını ve yolunu kolayca şaşırıveriyor galiba dedi..bu işlerde çok uğraşıp tamamen kendilerini bu yola verenlerin bir kısmının da en sonunda, ya; -tanrı yoktur!, ya da daha beteri; -ben tanrıyım! demelerine kadar varıyordu olay..    Ertesi gün,yine boş zamanlarında toplandıkları öğretmenler odasında, başörtülü öğretmen ve görünürde onun yörüngesine kapılmış diğer iki başı açık öğretmenle göz göze geldiler..hepsi birden ona bakıyorlardı, sanki hocamızı nasıl buldunuz der gibi.. yine b

Doktor civanım-1

   Bir önceki yazı dizisinde, genç ve çiçeği burnunda doktorumuzu zor ve yorucu geçen yıllar sonunda nihayet mezun etmiş ve vatana millete faydalı olması için hayır dualar ederek arkasından bir tas da su serpmiştik..    Doktorumuz ile hem hemşehrisi hem de bu son altı yıl içindeki en yakın arkadaşı, yorgunluklarını atmak için -özellikle bu arkadaşın önerisiyle- kısa da olsa bir deniz kenarında tatil yapmaya karar vermişlerdi..artık bu kadar meşakkatin ardından bunu kendilerinde bir hak olarak görüyorlardı kuşkusuz..nereye gidecekleri konusunda kısa bir araştırma ve konuşma yaptılar ve yine bu arkadaşın önerdiği, hem yakın hem de kısıtlı bütçelerine en uygun olduğunu düşündükleri Akçay'a gitmeye karar verdiler..doktorumuz son aldığı öğrenim kredisinin kalan kısmını da bu seyahate ayırmıştı..    Küçük bir valizi hazırlayıp Ankara şehirler arası otobüs terminalinden Akçaya hareket edecek otobüse gecenin ilerleyen bir saatinde bindiklerinde neredeyse bir kaç gün ancak geçmişti diplo

Masumiyet-8

   Toplantının yapılacağı tiyatro binasının önüne vardığında vakit akşam olmuştu..binanın önü epeyce kalabalıktı..sahne girişinin öncesindeki genişçe salonda başı kapalı kadınlar yanında oldukça modern giyimli ve zengin görünüşlü kadın ve erkekler de vardı toplananlar arasında ve adeta bir kokteyl sahnesi gibiydi ortam..    Biraz sonra şeyh ve yardımcısı da salonda göründü..gerçi duyduğuna göre kendilerine şeyh denilmesini istemiyorlarmış ama bu durumlarından da memnun gibiydiler..ikisi de son derece şık beyaz takım elbiseler giymişti..galiba elbiseler ipek kumaştandı..şimdiye kadar böyle şık ve kaliteli elbise görmemişti kahramanımız..bu ilk şaşkınlıktı..    Şeyh ve yardımcısının etrafını daha çok kadınlar almıştı..zaten erkek izleyici de çok azdı..erkekler ya ilgisizlikten ya da bu daha yüksek ihtimaldi, korkudan gelmemişlerdi toplantıya..hele böyle konular çok daha tehlikeli konulardı o zamanlar..katılan erkeklerin neredeyse tamamı sivil polis olurdu böyle toplantılarda..ama anla

İşte böyle-1

   Su ister misin..dedi adam, elindeki su dolu bardağı uzatırken..    Sağol dedi kadın, bardağı alırken..    Su içmeyi unutuyorsun, özellikle sabah kalkınca bir bardak içmeliymiş, önemliymiş.. dedi adam..    Sen de unutuyorsun dedi kadın, kısaca..    bir sessizlik girdi araya uzunca..adam düşünmeye başlamıştı..yaşını hatırladı birden..son zamanlarda ne çok hatırlıyordu yaşını..başka şeyleri unutuyor ama yaşını olmadık zamanlarda hatırlıyordu birden..yaş otuzbeş, yolun yarısı eder demiş şair..demek ki yolun sonuna geldim bu hesapla dedi adam gülümseyerek..artık uzatmaları mı oynuyorum acaba..ama sanki aklıma gelmese hiç de yolun sonunda gibi hissetmiyorum kendimi..    Karısına unuttuğunu hatırlatması onun hoşuna gitmemişti anlaşılan..aslında karısı hiç bir şeyi kolay kolay unutmazdı hani..bütün kadınlar böyleymiş dedi içinden..özellikle kötü anıları ya da kocalarıyla olanları özellikle hiç mi hiç unutmazlarmış..üstelik kocalarını da bunları unuttukları için suçlarlarmış..ben ne ya

Masumiyet-7

   Karısı da, ilerici öğretmen meslekdaşları kadar olmasa da bu konuda katıydı..o da başörtüsüne karşı olmakla beraber, hiç olmazsa okula girerken başındaki örtüyü çıkararak girmesinin doğru olduğunu söylüyor ve bu meselenin basit bir mesele olmadığını, arkasında Atatürk ilke ve inkılaplarını yıkmak isteyen bir gücün olduğunu söylüyordu..onun matematikçi ve biraz saf aklı ise bunu almıyordu hala..bu bez parçası da bu kadar önemli mi yahu diyordu..artık temel bir savaş konusu haline gelen bu mesele bu andan sonra kimse tarafından usuletle ve suhuletle ele alınamayacak hale gelmişti..    Bazı muhafazakar gazeteler ve televizyonlarda bu konu bir zulüm olarak anlatılıyor, buna karşılık ilerici ortamlarda ise, bu başörtülülerin birer militan oldukları ve bu işe kendilerini adadıkları söyleniyordu..yine medyadan ve çevrelerinden duyduklarına göre bazı kadınlar bir orta yol olarak bu konuyu bir perukla çözüyorlardı..peruğun başkasının saçı olması nedeniyle başörtüsü yerine peruk takarak bu

Unutulmuş bir yerde-13

   Tam eve girecekken birden durdu..daha sarhoşluğu üzerinden atamamış olduğunu fark etti..evine hiç sarhoş girmemişti şimdiye kadar..biraz bu sebeple biraz da şu anın ve havadaki duruluk ve serinliğin tadını çıkarmak için boş sokaklarda biraz daha dolaşmaya karar verdi..    Merkezdeki kaymakamlık ve bir kaç resmi dairenin çevrelediği kasabanın tek meydanına doğru ilerledi..meydanda neredeyse in cin top oynuyordu..eski idarecilerden birinin yapılmasına ön ayak olduğu Atatürk anıtının önüne ve yanına bir kaç bank koymuştu Belediye de..böylece ufacık bir anıt alanı oluşmuş, resmi bayramlarda ve devlet büyüklerinin karşılanıp gönderildiği tören zamanlarında kullanılacak bir meydancık ortaya çıkmıştı..amaçsızca oraya doğru yürüdü..    Meydana bakan ve arkasını da resmi dairelere veren bir anıt vardı şimdi karşısında..mermerden yapılmış yaklaşık iki metre yükseklikte bu küçük kaidenin üzerine Atatürk'ün kalpaklı ve yarıya kadar madalyalı göğsünü gösteren bir büst oturtulmuştu..bayram

Masumiyet-6

   Başörtülü öğretmen o anda belki içinde kopan fırtınalarla meşguldü..ama nedense dışarıdan belli olmuyordu neler hissettiği..ne ağlayacak gibi bir hali vardı, ne de bir harekette bulunacak gibiydi..sanki tüm bu konuşmalar ve hakir görmeler hiç geçmemişti odada..ya da bedeni burada ama ruhu buralardan çok uzaklardaydı..kimse bilemez..    İki ilerici kadın öğretmen olan bitenden memnun vaziyette, gördünüz mü der gibi etraflarına bakıyorlar memnuniyetlerini göstermek istiyorlardı sanki..arada bir de hedeflerine bakıyor ve işte gördün, senin gibilere yer yok buralarda daha ne duruyorsun..senin yerinde olsak çeker gideriz buradan ama sende o yürek de yok diyorlardı aşağılayan bakışlarıyla..    Daha ılımlı olan bir iki kadın öğretmen ise hangi yanı tutacaklarını kestirememiş, aşağılanan hemcinslerine sahip mi çıksınlar yoksa tarafsız mı kalsınlar bilemez halde düşünüyorlardı..tüm erkek öğretmenler ise sanki bu tatsız olay biraz önce orada olmamış gibi, umursamaz bir halde aralarında kon

Unutulmuş bir yerde-12

   Bu bir alevi deyişiydi anlaşılan ve sazın nağmelerinden çok sözler öne çıkmıştı artık;           Gel gönül sabreyle katlan bu cevre           Elbet seni ağlatan bir gün güldürür           Niceler kondu göçtü bu haneye           Elbet seni ağlatan bir gün güldürür           Gitti yoldaşlarım deyü ağlama           Ciğerciğim aşk oduna dağlama           Hayıf oldu deyü yanıp ağlama           Elbet seni ağlatan bir gün güldürür           Gittiğin yollar da sana ayandır           Cevrin kime ise lütfun anadır           Erler ile evliyaya beyandır           Elbet seni ağlatan bir gün güldürür          Gitti göremedim mihri vefayı          Aşık olan çeker cevr ü cefayı          Kelb rakib sürsün zevk ü sefayı          Elbet seni ağlatan bir gün güldürür          Pir Sultan Abdal'ım bunda bir hal var          Özünü yokla ki üstünde yol var          Seni kim ağlattı var ona yalvar          Elbet seni ağlatan bir gün güldürür    Bu deyiş o anda sanki ona hitap

Masumiyet-5

   Öğretmenler odasında bir an zaman durdu sanki..herkes bir fırtınanın kopmadan önceki sakinliğini ve hafif esintisini hissetti adeta..    Kadın hocalar gözleri yeni öğretmende olarak müdürün yanına doğru ilerlediler ve boş buldukları kanepeye sinirli bir şekilde oturup gözlerini müdüre diktiler..eee! hadi bakalım ne yapacaksın der gibiydiler ve hesap sorar gibi bakıyorlardı müdüre..bu işe sen sebep oldun, beceriksiz ve kararsızsın, haydi işe el koy! der gibi neredeyse teşvik edici ve zorlayıcı bir tavır içinde hesap sorar gibi  suratlarını asmış vaziyetteydiler..    Müdür sıkıntılı bir durumda ve herkesin gözünün üzerinde olduğunu hissettiği için son derece gergin ve sinirlenmiş bir halde konuşmaya başladı..arkadaşlar dedi ağır ağır..ben bildiğiniz gibi burada herkesin huzur ve güven içinde çalışmasından sorumluyum ve şimdiye kadar işinize pek karışmadım, hepiniz görevinizin bilincinde insanlarsınız, size nasıl davranacağınızı ve nasıl giyinmeniz gerektiğini hiç bir zaman dikte et

Unutulmuş bir yerde-11

   Ayaklarının onu nereye götüreceğini bilmiyordu bu unutulmuş Anadolu kasabasında evinden çıkıp amaçsız halde çarşıya doğru giderken..şu anda sadece yürümek ve dahası rüzgara kapılmış bir ceviz yaprağı gibi uçup gitmek istiyordu bilinmez yerlere..sonbaharda bağlarda ceviz ağaçlarının altında biriken sararıp dökülmüş yapraklara gazel derlerdi oralarda..bu gazeller arasında kuru bir yaprak olmak istiyordu şu an..rüzgar alsın götürsün onu bilmediği yerlere, bilmediği zamanlara..o yapraklara basarken ayağının altından gelen çıtırtıları dinleyerek ve yaprakları uçurarak yürümeyi ne çok severdi küçükken..o duru güneşli ama serin, berrak havalı sonbahar günlerinde babasıyla arabalarına binerler bağa giderlerdi..babası kurumuş dalları keserken, düşüp çürüyen dalları toplarken ve kurumuş ağaçları balta ve testereyle kesip arabaya taşırken o da ağaçların altındaki gazellere basarak çıkan çıtırtı seslerini dinlemek ve koşmaktan hoşlanırdı..arada o yaprakların arasında unutulmuş bir kaç ceviz bu

Teneffüs

   Bir süredir devam etmekte olduğum yazıları ve yayınladıklarımı bir gözden geçireyim dedim bugün, ve şaşırarak gördüm ki, pek de yazacak bir şeyler bulamam, böylelikle de bu heves de yarım kalır diye başladığım bu bloggerlik hayatım kendimden beklemediğim kadar verimli olmuş..daha doğrusu bana öyle geldi..bu vesileyle bir de oluşturduğum okuma listesine bakıp da çok daha verimli ve çok takipçisi olan yazarları görünce, kendimi onlarla kıyaslamayacağım ama benim gibi bir amatör blogger için mütevazi ama yine bana göre oldukça büyük bir adım atmışım..tabii bu adımın koskoca blogger dünyasında çok küçük bir adım olduğunu da ekleyeyim de Neil Armstrong'a bir gönderme de yapmış olayım bu vesileyle..    Bir kısa muhasebe gibi olacak ama yazdıklarım kendi yaşadıklarım ve yakından görüp takip ettiğim kimselerin yaşadıklarından ilhamla yazılmış, daha doğru bir ifadeyle karalanmış şeyler..aynı anda iki hikayeyi birden götürmeye çalışmanın hem iyi hem de kötü yanları olduğunu gördüm bu ar

Masumiyet-4

   Yeni öğretmenin işi hiç bir zaman kolay olmadı..özellikle iki hemcinsi tarafından her an ve her yerde adeta bugünki tabirle mobbing denilen ve artık suç olarak kabul edilen tavırlar sürdü gitti..o zamanlar tabi bunun en azından ayıp olduğunu söylemek, hele o sonradan 28 şubat dönemi olarak anılacak olan dönemde o kadar kolay değildi..askerin gözü hemen hemen tüm kesimlerin üzerindeydi..asker işi o kadar ileri götürmüştü ki adeta kanun ve hukuk tanımayan uygulamalar normal karşılanır olmuştu..kimseye bağlı olmadığı söylenen ve öyle de olması gereken yargı bile baskılardan nasibini almış, asker tarafından yargıya katılımı mecburi olan brifingler verilir ve irtica ile bölücülükle nasıl mücadele edilmesi gerektiği ve yargının da bu mücadeleye aktif olarak katılması gerektiği adeta dikte edilir hale gelmişti..işin garibi basının büyük kesimi de bu uygulamaları normal görüyor ve hatta adeta destekliyor ve alkış tutuyordu..yine o günlerde Cumhurbaşkanı olan Demirel'in de bu kez kendis

Unutulmuş bir yerde-10

   Şimdi ikisi de ne diyeceklerini bilemez halde birbirlerine bakışıyorlardı..hasta arkadaşı bu defa iyice ağlamaya başlamıştı..o sırada arkasından eşinin sesi duyuldu..Ağlama, ağlama diyordu karısı..sanki alışmış ve biraz da sıkılmış bir tavırla..sonra da arkadaşına dönerek; birisi geldi mi hep böyle yapıyor dedi..hele sizi görünce, eski arkadaşısınız ya, biraz daha duygulandı diye açıkladı bu sıkıntılı durumu..sonra da arkasından hemen sordu, kahvenizi nasıl istersiniz..hemen sonrasında da yataktaki adama dönerek sen de ister misin canım kahve dedi..bak arkadaşınla beraber içersiniz..    Bu duygulu sahnenin böyle kısa kesilivermesini hiç beklemiyordu..bir yandan da memnun olmuştu bu zor durumdan çıktığına..sonra eşi yine konuştu; iki yıldır böyle işte dedi..felç geçirdikten sonra neredeyse evden hiç çıkmadı..doktorlar da artık bundan sonra yapacak bir şey yok dediler..hastanız artık bakımlık hasta olmuş iyi bakacaksınız, ilaçlarını düzgün vereceksiniz, yemesine içmesine dikkat edec

Masumiyet-3

   Bütün öğretmenler yeni gelen kadına dikkat kesilmişlerdi..kadın belli belirsiz bir merhaba dedi ve diğer kadın öğretmenlerin yanında boş bir yere ilişiverdi..    O zaman herkes vaziyeti anlar gibi oldu..galiba yeni tayin olmuş bir öğretmendi bu kadın..bazı kadın öğretmenler meraklı bakışlarla kendisine bakıyor, ilerici fikirleriyle bilinen iki kadın öğretmen ise durumdan pek de memnun olmadıklarını açıkça gösteren bakışlarla huzursuzluklarını hatta kızgınlıklarını homurdanarak açığa vuruyordu..Erbakan hükümetinin uygulamaları burada da hissediliyordu artık..daha ılımlı bir iki kadın öğretmen kısa zamanda yeni gelene önce hoş geldiniz dedikten sonra adını, branşını öğrendiler..tabii ki herkes kulak kabartmış ilgiyle takip ediyorlardı konuşmaları.. sonunda az da olsa öğrenebildiği kadarıyla bu yeni öğretmenin edebiyat fakültesi mezunu olduğu, ilk görev yerinin burası olduğu, dolayısıyla bir yıllık süre içinde sicil amirlerince takip edilip, ondan sonra asaletinin tasdik edilip gerçe