Kayıtlar

Ocak, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Unutulmuş bir yerde-9

   Torun bütün hızıyla dedesinin kollarına atıldı ve tüm gücüyle dedesine sarıldı, bir kaç saniye sonra da asıl amacını açıverdi çocukça heyecanıyla..dede dedi, bak orada çok güzel bir bebek var bana alır mısııııın..    O zaman eşine ve gelinine kaydı gözleri..onlar da gülerek izliyorlardı durumu..eşi söze karıştı, sabahtan beri oyuncak da satan kitapçının vitrininde gördüğü taş bebeği isteyip duruyor, annesi çok oyuncağı var almayalım diyor ben de bir şey diyemedim..artık dede torun ikiniz halledin meseleyi dedi..o zamanlar şimdiki gibi çok ve çeşitli oyuncaklar gelmezdi kasabalarına..kitapçı arada bir gittiği İstanbul'dan kırtasiye malzemelerini getirirken buralarda satılacağına inandığı, biraz da kendi zevkine uygun bulduğu bir kaç oyuncak da getirirdi..erkekler için küçük itfaiye ve polis arabaları, kızlar için de bebekler olurdu bunlar genellikle..torunun gördüğü bu taş bebek de eski bir oyuncak olmakla birlikte kızların bir türlü sevmekten ve oynamaktan bıkmadıkları bir beb

Masumiyet-2

    Ülkenin  yeni bir çatışma içine girdiği yıllardı o zamanlar..Askerin idareyi ele alıp herkesi tepelediği, zaten ayakta zor durabilen bebeklik devresindeki demokrasiyi tırpanladığı, özendiğimiz batı ülkelerinden biraz daha uzaklaştığımız 12 eylül dönemi sona ermiş, Özal'lı yıllarda biraz olsun nefes alan toplum tekrardan adeta koyun sürüsüne yapıldığı gibi yeni dürtüklemelerle bir yerlere doğru sevkediliyor gibiydi..12 eylül öncesi sağcı solcu ayrımı ateşlenirken artık görünürde sağ ve sol kalmadığı için bu kez de laik, dindar ya da ilerici gerici ayrımı keskinleştiriliyordu..Özal bir çok sorunu çözmeye çalışmış, en azından çözüm yollarını olabildiğince demokratik yollardan tartışmaya açmış, basının ve muhalefetteki Demirelin hakaretlerine rağmen sinirleri bozulmamış, memleketi ekonomik ve adli reformlara götürmeye çalışıyordu..yüz yıldan daha uzun süredir devam eden kürt ayrılıkçı hareketi o sıralarda yine alevlenmişti, sertlik yanlısı çevrelere rağmen Özal bu meseleyi de  akı

Unutulmuş bir yerde-8

   Ezanın okunması ve cuma namazının başlaması, peşinden hocanın minbere çıkıp diyanet tarafından tüm camilerde cuma hutbesi olarak gönderilen mesajı ruhsuz bir edayla okuması, sonunda da cuma namazını kıldırmasıyla cuma namazı tamamlanmış oluyordu..peşinden kılınan sünnet namazları sonunda da hep birlikte dışarı çıkıldı ve musalla taşında beklemekte olan tanıdığı merhumun önünde tekrar ayakta saf tutuldu, hoca birkaç söz de burada etti ve herkesten haklarını helal etmesini istedi, herkes coşkuyla helallik verdi, acaba ölen kişi onlara hakkını helal etmiş miydi kimse bunu düşünmedi bile..sonra hoca ayakta cenaze namazını kıldırdı..tabut musalla taşından alındı ve hemen yakınlardaki mezarlığa doğru eller üzerinde taşınmaya başladı..burada öyle cenaze arabası adeti yoktu henüz..mezarlıklar da şehir dışında değil hemen hemen yaşamın ortasında dirilerle beraber hayatın içinde idi o zamanlar ve böyle unutulmuş yerlerde..    Birkaç dakika içinde neredeyse mezarlığa gelivermişlerdi hep bera

Masumiyet-1

   Memleketin çalkantılı yıllarıydı yine..zaten sakin zamanları hiç olmamıştı ki neredeyse..ancak ihtilallerden sonra kısa bir süre, ona da sakin zaman denilebilirse..her şeyin yerli yerine oturmuş göründüğü o çok imrendiğimiz batı ülkelerindeki gibi bir sakinlik, rahat yüzü göremeyecek miyiz biz dedi hayıflanarak..En azından bana nasip olmayacak o günleri görmek diye tekrar iç geçirdi..bu da bizim kaderimizmiş demek diye düşüncelerine bir nokta koydu..    Bu orta büyüklükteki Anadolu şehrinin o zamanlar tek olan Lisesine matematik öğretmeni olarak tayin edileli iki yıl olmuştu..ondan önce de buraya pek de uzakta olmayan bir ilçede dört yıl öğretmenlik yapmış, memleketime yakın olsun diye bu şehri kendisi istemişti tayin dilekçesi verirken..artık şans mı diyelim, kadro boşaldı da ondan mı diyelim, idarecilerinden aldığı iyi sicillerin etkisi mi diyelim yoksa hepsi mi diyelim bu okula tayin olmuş, kendisi gibi öğretmen olan eşi de evlerine çok uzak olmayan bir mahalledeki orta okula

Unutulmuş bir yerde-7

   Caminin önü ve abdest alınan şadırvanlı kısım bugün biraz daha kalabalıktı..ileride musalla taşının üzerinde duran tanıdığı merhumun tabutuna kaydı gözleri..başında oğlu ve bir iki yakını sessizce bekliyor, taziye için gelen gidenleri karşılıyor tokalaşma ve sarılmalarla birlikte bir iki nezaket cümlesi karşılıklı olarak alınıp veriliyordu..o da bu görevini yaptıktan sonra fazla vakit geçirmeden şadırvana yöneldi..bir an evvel abdest alıp camiye girmek ve vaizi dinlemek istiyordu..vaizin ne dediğinden çok onu dinlerken düşünmeyi severdi öteden beri..bu zamanlar bir iç hesaplaşma, nefis muhasebesi anlarıydı onun için..bazıları da bu konuşmayı hiç dinlemez hemen uyuklamaya başlarlar, kimisi de elinde tesbihi, ileri geri sallanarak ve kendince bir ritim tutturarak dervişliğe özenir gibi hu çekme taklitleri yapardı..kimisi cebinden küçük bir koku şişesi çıkarır, ağır kokulu bir yağı isteyen istemeyen herkesin ellerine sürmeye çalışırdı..    Hava soğuk olmasına rağmen soğuk suyla abdes

Zor yıllar-7

   O yıl yine okul neredeyse liselerden bile erken başlamıştı eğitim dönemine..bu yıl artık yarım gün Sıhhiyedeki yeni ve modern mimarisi ile gözleri okşayan Morfoloji binasında Farmakoloji Patoloji ve benzeri gibi teorik dersleri, yarım gün de propedötik denen kliniklere başlangıç ve bir nevi hastalarla karşılaşma dersleri başlıyordu..Cerrahi, Çocuk, Kadın-Doğum ve İç hastalıkları ( o zamanlar Dahiliye idi adı) ana branşlardı ve tüm yıl boyunca tüm klinik öncesi ve klinik çalışmaları daha da kapsamlı olarak sürüp gidecekti..genelde sabahları Sıhhiyedeki morfoloji binasında teorik ağırlıklı dersler görülür, öğleden sonraları da buradan yaklaşık beş kilometre uzaktaki Cebeci semtinde, Askeri Dikimevi nin hemen karşısındaki,eskiden askeriyeye ait olan Gülhane hastanesi iken Ankarada ilk Tıp Fakültesi olarak 1946 yılında kurulan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinin kliniklerinin yerleştiği binasına dönüştürülen tarihi tıp Fakültesi hastanesine klinik çalışmaları için giderlerdi.. neyseki

Unutulmuş bir yerde-6

   Kahvaltı bu defa sessiz geçiyordu..Gelin hanımın yüzü daha pembe ve rahatlamıştı sanki..okunanlar onu sıkıntılarından uzaklaştırmış gibiydi..haklı kadıncağız dedi..kocası yanında değil, burada bizim yanımızda ne kadar da olsa rahat hissetmiyordur kendisini..en azından şimdi artık gelecekleri belli oluyor, geç de olsa sonunda burayı bırakıp gidecekler, kendi hayatlarını kuracaklar..bu unutulmuş yerde çürüyüp gideceklerine büyük şehirde kısmetlerini arayacaklar..en azından bir umut bir çaba gösterecekler gelecek için..çocuklarını iyi okullarda okutacaklar..fakirlikten kurtulacaklar, her şeyleri olacak inşallah..ama ben meleğimi arayacağım dedi sonra hüzünlenerek..canları sağolsun da, biz onlara gideriz, sık sık onlar gelir hasret gideririz inşallah..sonra yazın kızımın çocukları da gelirler buraya; hep beraber bahçede, bağda koşar oynarlar, neşeli kahkahaları kırlarda çınlar durur..bizler de onları gülerek gururlanarak sevinçle seyrederiz dedi, sanki o günleri görüyor gibiydi..    K

Zor yıllar-6

   Ankarada sonbahar gelmişti bile..evi de taşıdıklarından olsa gerek, okul açıldığında inşallah bu sene rahat bir yıl olur demişti..ev rahattı ama, siyasi kavgalar, huzursuzluk gittikçe artıyordu her yerde..bir ay kaldığı Hekimhan'ın büyük çapta bir örneği gibiydi Ankara..    Okulun açılmasını Ankarada yaşayan arkadaşlarıyla beraber Kızılaydaki birahanelerde, İzmir caddesindeki Taraça kıraathanesi ve bilardo salonunda vakitlerini değerlendirerek geçiriyorlardı..o zamana kadar yaz tatili diye bir kavram hiç olmamıştı kafalarında..yazlık ve deniz kenarında tatil diye bir şeyler varmış, ama onun böyle şeylerden hiç haberi yoktu o zamanlarda..şimdiye kadarki en ilginç yaz tatili bu seneki staj olmuştu onun için..tabi kolejli arkadaşlar tatilden bronzlaşmış ve neşe içinde dönmüşlerdi ama galiba onlar sanki stajda kararmamışlardı..o zamanlar Erdek, Ören,Şarköy ve Akçakoca diye bir yerler varmış ve insanlar oralara giderler, denize girer ve tatil yaparlarmış. yüksek bürokratların  çocu

Unutulmuş bir yerde-5

   Melek torunu ile annesinin odalarından çıktığını işittiler..hemen odanın kapısını açtı ve karşıladı onları..oooo meleğim uyanmış, nasılsın kuzum, iyi uyudun mu dedi..torun nazlı nazlı gözlerini ovuşturuyor sanki babasını arar gibi etrafa bakıyordu..sen nasılsın kızım dedi gelinine..o da alçak bir sesle iyiyim baba, siz nasılsınız dedi..kahvaltı hazır kuzum bak babaannen sana neler hazırlamış, mmmm ne kadar güzel kokuyor, hadi seni önce biraz bahçede gezdireyim sonra kahvaltıya geçelim dedi..bahçeyi duyan torun dedenin kucağına doğru uzandı..dede torunu sevecen bir hareketle öperek kucakladı ve beraber bahçeye doğru, gelin de kayınvalidesinin yanında odaya doğru gittiler..    Önce dede torun bahçedeki tavukları horozu selamladılar, onlara biraz yem ve ekmek kırıntıları attılar, sonra uzaklardaki kıra biraz baktılar..daha sonra torun ahırdaki atı görmek istedi..ahıra doğru ilerlediler..at da sanki onları bekliyormuş gibi onlara dostça bakıyordu..torun ata binmek istedi, dede kucağın

Zor yıllar-5

   Tıp tahsili neredeyse yarılanmıştı, ama bu üç yıl ömürlerden neredeyse yirmi yılı götürmüştü..yaz tatilinde toplum hekimliği stajı olarak bir ay süreyle Anadolu'nun çeşitli yerlerine (tabii ki Malatyadan doğusuna) sağlık ocaklarında uygulamaları görüp bir kaç sene sonra gidecekleri yerlerde nelerle karşılaşacakları hakkında bilgi sahibi olmaları amacıyla sağlık bakanlığı ile yapılan protokol sonucu staja gönderildiler..bizim kahramanımızın da şansına Malatya'nın Hekimhan ilçesi çıkmıştı..kız arkadaşlar şehir merkezlerinde nisbeten daha korunaklı ve rahat yerlerde birer misafir gibi staj yaparken erkeklere mahrumiyet bölgelerinde bir ay memleket gerçekleriyle yüzleşme şansı düşmüştü..    Şans mı diyelim kader mi diyelim, bu Hekimhan ilçesi de Malatya'nın ülkücülerinin en çok ve etkin oldukları bir memleket köşesiydi..Abdi İpekçiyi öldüren ve daha sonra Papa'ya suikast yapan Mehmet Ali Ağca ve bu olaylara adı karışan Oral Çelik in memleketi desek kısaca her şey anlaş