Kayıtlar

Eylül, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Demokrasi

     Demokrasi en kötü yönetim biçimidir demiş Winston Churchill, ve hemen ilave etmiş; tabi bugüne kadarki tüm yönetim şekilleri hariç tutulursa...    Tam bir İngiliz sözü... Bu sözü Churchill; Başbakanı olduğu ülkesi İngiltere, daha doğrusu İngiltere İmparatorluğu 2. Dünya savaşının kazananı olduğu halde, hemen savaş sonrası yapılan seçimi kaybedince söylemiş.. öyle ya, ülken koskoca bir cihan harbini kazansın, sen de bu kazancı sağlayan beyin takımının yani idarenin başındaki adam ol, sonra da nankör millet seni seçimle değiştirsin ödül olarak.. Demokrasi olmasaydı bu sonuç ortaya çıkar mıydı.. belki de tersine Churchill kral bile olurdu.. ya da eski zamanlarda kralı elinde oynatan devlet adamlarından biri gibi perde arkasındaki gerçek kral olurdu.. halk da bu sırrı bildiği için korku ve hayranlık karışımı bir duyguyla onu alkışlardı.. nereden çıktı bu demokrasi.. hem de üstelik monarşi ile idare edilen bir ülkede..    Demek ki bir ülkede demokrasi olabilmesi için ille de Cumhuriyet

Kandilkaya-1

   Temmuz ayının başlarında olsa da sanki yılın en sıcak günlerinden biriydi ve günün de en sıcak zamanı olan bir öğleden sonrasıydı.. Bağın, üzümler ve yıllanmış kocaman ağaçlardan oluşan yeşil ve serin gölgelikleri artık gerilerde kalmış, önünde dik bir yokuş başlamıştı.. yorgun dizleri şimdi bir kayalık dağı tırmanıyordu.. neydi onu buraya bu saatte getiren, şu an pek düşünmüyordu.. etraftaki bembeyaz koca taşların üzeri karayosunları ve likenlerle kaplıydı.. kayaların arasında kalmış küçücük toprak parçaları üzerine tutunmuş, ama şu an ilkbaharın çok uzaklarda kalması nedeniyle artık bir diken yumağı haline gelmiş, başka yerlerde de pek görülmeyen cinste ölü bitkiler dışında göze pek bir şey çarpmıyordu.. canlı olarak o koca boşlukta bir kendisi vardı adeta.. sanki bir astronot gibi şu an ay üzerinde yürüdüğünü düşündü.. ne bir ses, ne bir nefes, çıt çıkmıyordu etrafta.. zirveye üçyüz metre kadar bir yol var gibi görünüyordu.. güneş tüm hırsıyla kayaların ve ensesinin üzerine abanm

Ahşap Konak-16

     Bu kez alıştığımız sırayı bırakalım, Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarına dönelim.. Ahşap konağın ilk sahibi hayatını çoktan kaybetmiş, delişmen ve zevk sefa düşkünü evlat artık nisbeten durulmuş, servet suyunu çekip alışılan debdebeli hayattan tam uzak düşmek üzereyken bu defa şeytan devreye girmiş ( çünki eş çok dindar ve hali vakti yerinde olan köklü bir ailenin kızıdır ve içkinin kokusundan bile nefret etmektedir, değil içmek, bir de üstüne imalini yapıp satmak öyle mi, tam bir şeytan işi.. evlerden ırak...) ve tekrar paraya ve dostlarına kavuşan yeni aile reisi alıştığı hayatı yeniden yaşamaya başlamıştır.. üstelik artık mirasyedi bir evlat değil başarılı bir iş adamıdır.. Cumhuriyetin kurucusunun da çok sevdiği ve halktan saklamaya gerek kalmadan severek tükettiği rakı, artık onun hem geçim kaynağı hem de yeniden kavuştuğu uzatmalı sevgilisi durumundadır.. işler o kadar hızlı gelişmiştir ki kaliteli ve markası da hayli tutmuş isim yapmış olan rakılarını kasa kasa kamyonlara yü

Devlet

     İnsanları, onların dünyada nasıl yaşadıklarını, neler yaptıklarını, hayatları dediğimiz son derece karışık ama bir o kadar da basit görünen geçen zamanlarını nasıl harcadıklarını, ne gibi hatalar veya başarılı işler yaptıklarını ve bunları nasıl karşıladıklarını anlattıkları anı kitaplarını, romanları veya insanlar hakkında başkaları tarafından yapılan değerlendirmeleri okumaktan hoşlanıyorum.    Bu okumalar ve değerlendirmeler sırasında şunu fark ettim ki, insanlar en çok birbirlerinden değil de içinde yaşadıkları toplumun o zamanki şartlarından etkilenmişler daha doğrusu ''çekmişler''   O şartlar nelerdir diye düşünürken de yine fark ettim ki ''Devlet'' diye bir şey var ve insanlar en çok bundan yani devletin ''tasarruflarından'' etkilenmişler; ve bu, nasıl anlatayım ''mekanizmanın'' yaptıkları daha doğrusu uyguladıklarından dolayı hayatları kararmış yani berbat olmuşlar ya da tersine âbâd olmuşlar..    Bu devlet de

Ahşap Konak-15

   Bazı insanlar şansızdır doğarken, çeşitli nedenlerle daha ilk yaşlarından annelerini ya da babalarını göremez ve tanıyamazlar.. bazıları da şanslıdır, sevgi ve ilgi ortamına doğarlar, anneleri ve babalarının yanında ikinci anneleri, ikinci babaları ya da kardeşleri diyebilecekleri yakın akraba veya dostları olur yaşamlarının bu ilk adımlarında.. belki de eski pederşahi ailelerde bu ihtimal daha doğrusu şans daha çok gerçekleşir.. şimdilerin çekirdek ailesinde, ya da birbirlerinden uzaklaşmış kardeşlerin veya büyüklerinden uzakta yaşayan ebeveynlerin çocuklarında olduğu gibi şartlarda, bırakın ikinci anneyi artık bu modern zamanlarda birinci anneyi bile doyasıya göremez bu çocuklar, hayatlarının ilk basamaklarını çıkmaya çalışırken..    İşte bu satırların yazarı da belki o pederşahi aileler zamanında doğduğu için, belki de aslında daha doğrusu şanslı olduğu için, bu ikinci anneler, babalar ortamının tadını alan bahtiyarlardan addetmektedir kendisini.. hâlâ duyarız teyze anne yarısıdı