Kayıtlar

Temmuz, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ahşap Konak-13

       O; geceleri gök yüzünde bin bir türlü yıldızın pırıl pırıl parladığı, baktığın her yerde de aynı şekilde ateş böceklerinin gök yüzüne nazire yaparcasına yerde bir ışık cümbüşü yarattığı, temmuz ve ağustos ayı günlerindeki bağ hayatına dönelim biz yine.. elbette yeni doğmuş bebek ve annesi o yıl bağa yatıya kalmak için gitmemişlerdi.. bebek, hem anne tarafının hem de baba tarafının ilk torunu olduğu için neredeyse görmemişin bir çocuğu olmuş pozisyonundaydı.. özellikle babanın gelinlik çağdaki iki kız kardeşi, onlardan sonra da annenin 3 tane bekar erkek kardeşi yeğenlerini görmek, biraz olsun kucaklarına almak ve sevebilmek için can atıyorlardı adeta.. hatta iki aile arasında ufak tefek kıskançlık sürtüşmelerine de sebep oluyordu bu durum bazen.. ama bebek nasıl olsa ahşap konağa doğmuştu, ayrıca o zamanlar zaten pederşahi hayat biçimi herkes tarafından benimsenen bir aile hayatıydı.. bu sebeplerle her iki aile de konumlarının bilincinde ve durumlarına razı oldukları için mesele

Ahşap Konak-12

   Biz yine 1950'lere dönüyoruz tekrardan.. o zamanlarda insanların uzun yaz aylarında vakit geçirmek için fazla seçenekleri yoktu.. deniz kenarına gitmek, denize girmek, bırakın sahile yakın yerlerde yaşayan ve denize ulaşması kolay olan insanların, hatta neredeyse tüm Anadolu'nun deniz kenarındaki şehir ve kasabalarında yaşayanların bile pek düşündükleri ve alıştıkları bir şey değildi.. yerleşim yerleri bile mümkün olduğunca denize uzak ve korunaklı yerlere yapılmıştı bir çok sahil kasaba ve köylerinin.. o zamanlar, denize ya balıkçılar geçimlerini sağlamak amacıyla açılırlar, ya da ulaşım işinde çalışanlar, gemiciler, ya da; zaten o zamanlar -ve şimdi de olduğu gibi- az sayıda olan yolcu vapurlarında seyahat edenler denizle muhatap olurlardı.. Levanteni ve yabancı kökenli insanı oldukça çok olan İzmirde yaşayanları saymazsak, rum tebaası dışında millet olarak pek denizi seven insanlar değildik.. bir de özellikle yüzme bilmeyenlerin başına gelen boğulma vakaları, ahalinin zat

Ahşap konak-11

   Şimdi yine 1950'lere ve Temmuz ayına dönelim.. dünyayı tanımaya çalışan bebek ve onunla beraber anneliği tanımaya çalışan annesi bu orta Anadolu şehrinin arık eski ihtişamını kaybetmiş ahşap evinde (eskiden konaktı ama ikiye bölününce ev oldu artık..) sıcak temmuz ayının tavanı yüksek odalarda arada bir tatlı esintilerle dolaşan kuru ve sakin havasında günlerini geçirmeye çalışırken şehirde ve memlekette neler oluyordu acaba.. tek parti dönemi birkaç ay evvel yapılan seçim sonucu sona ermiş, sonuçların yarattığı sosyal deprem ve artçı sarsıntıları hala hissediliyordu.. herkes beklenti içindeydi.. yeni parti ileri gelenleri neyi nasıl yapacaklardı.. Milli Şef artık ''Bay İnönü''ydü.. mecliste muhalefete ayrılan yerde sakince oturuyor ve bu hali ile herkesi şaşırtıyordu.. kimileri bu fotoğrafı demokrasinin zaferi olarak görüyor, ama daha uyanık olduğunu düşünen başkaları ise bu İsmet Paşa'nın o kadar kolay bir lokma olmadığını, onun kaçın kurrası olduğunu. kafa

Korku

   Son zamanlarda giderek dikkatimi çekmeye başladı; Medyada bazı yayınlar var ki, güncel olaylar hakkında dikkat çekici, daha doğrusu vurucu ve şaşırtıcı yorum ve açıklamalar yapılıyor.. hepiniz anlamışsınızdır şimdi ne demek istediğimi.. en son dikkatimi çeken şu oldu: Facebook da biraz da meslekdaşım ve kendisini az çok tanıdığım için (daha önceleri takip edip bir sebeple takibi bıraktığım halde artık düzelmiş galiba diyerek tekrar takibe başladığım) bir arkadaş bu defa güncel derdimiz COVİD.19 hakkında ilgi çekici daha doğrusu ilgi çekmeye çalışan yorum, daha doğrusu bilgilendirme çalışmalarına başladı.. orijinallik olsun diye mi yoksa farklı bir şeyler söylemek için mi olduğunu tam ayıramadığım bir sebeple arkadaşımız; aslında salgın filan olmadığını. her şeyin göz boyama olduğunu, maske takmanın gülünç olduğunu, salgından ölenlerin aslında başka sebeplerden öldüğünü, çünki çoğu yaşlı olan bu kişilerin zaten bir sebeple ölmeye aday olduklarını ve ölünce de testleri pozitif çıktığı