Hayal kırıklığı

   İnsan hayal eden bir canlıdır desem sanırım yanlış olmaz..insana yakın hayvanlar veya diğerleri de hayal kuruyorlardır şüphesiz, bilmiyoruz..ama her hayal, eninde sonunda ya gerçekleşiyor, ya da unutuluyor, yani kısacası kırılıyor..acaba insan kurduğu hayallerin ne kadarını gerçekleştirebiliyor?..bana göre hayallerinin onda birini gerçekleştirebilen bir insan kendisini başarılı ve mutlu hissetmelidir..tabi ki olabilecek olanların..olmayacak veya olması neredeyse imkansız hayalleri gerçekleştirebilenlere, biz dahi ya da başarılı bir insan olarak, biraz da kıskançlık ve hayranlıkla bakıyoruz..
   Bugünlerde okuduğum kitaplar arasında Zekeriya Sertel'in Hatırladıklarım isimli anı kitabı var..anı kitaplarına merak sardım son zamanlarda..özellikle Cumhuriyetin kurulduğu yılların mücadele ortamında rol almış, sonunda da bir şekilde sahneden ayrılmış veya ayrılmak zorunda kalmış insanların başarı ve başarısızlıklarını anlattıkları veya onları anlatan kitapları..
   Zekeriya Sertel de bunların ön safta gelenlerinden biri..Manastır'a yakın bir yerde, Usturumca'da bir köy ağasının oğlu olarak dünyaya geliyor, mutlu ve zenginlik içinde geçen bir çocukluk yaşarken Karma dediğimiz şey onun da yakasına yapışıyor..bu karma, ne menem bir şeyse herkesin yakasına yapışıyor sanki..ama bence, biz kısaca karma dediğimiz şeyin içinde yaşıyoruz zaten..her neyse, bu derin konuyu ele almak benim gücümü aşıyor ve çok dallı budaklı bir konu olarak uzak durasım geliyor ondan..ama o her zaman kendisini hissettiriyor bizlere..
   Sertel de, mutlu bir çocukluktan, birden bire hayatın sert koşulları içine düşüveriyor ve ilk hayal kırıklığını yaşamaya başlıyor..sonrası zaten biliniyor,bu arada ülkede hepimizin yakından bildiği mücadele yılları başlıyor, bir başarı bir hüsran, yıllar yılları kovalıyor..Atatürk'ün yakın kadrosu içinde de bulunuyor, demokrasi ve sosyalizm mücadeleleri de yapıyor, Halikarnas balıkçısı (Cevat Şakir), Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Halide Edip, Nazım Hikmet, birlikte çalıştığı, demokrasi ve hürriyet mücadelesi verdiği nice fikir ve edebiyat insanlarından en önde gelenleri ..her şeyden önce çok iyi bir gazeteci ve eşi Sabiha hanım da en az onun kadar mücadeleci bir kadın..yurt içinde ve mecburi olarak gittikleri yurt dışı sürgün hayatında noktalanan ömürleri tam bir mücadele ve hayal kırıklıkları hikayesi..Can yayınları, Sabiha ve Zekeriya Sertel'in kendi yaşam öykülerini ve ayrıca kızları Yıldız Sertel'in anne ve babasını anlattığı anılar kitaplarını basmış..ama baktım, birinci baskı 1000 adet, ikincileri de sadece 500 adet basılmış, yeni baskıları da henüz çıkmamış..bu ülke için ve inandıkları ülküleri için çok şeyler yapmış ve ömürlerini tüketmiş bu insanların hayatlarını bu kadar az insan mı merak etmiş acaba?..bu kadar duyarsız ve meraksız olabilir miyiz?..onların devri geçmiş bitmiş diye düşünebiliriz ama o yaşananların sonuçları bu günleri getirdi ve şimdiyi şekillendirdi..ne diyeyim, umarım böyle kitaplar daha çok okunur ve üzerinde tartışılıp düşünülür..
   Benim amacım bu insanların hayatını anlatmak değil..hayal kırıklığı denen duygu ve durumu incelemek şimdi..çünki bu duygu bence insanın temel duygularından biri ve yalnızca psikologları ilgilendiren bir durum değil, hepimizin başına bir şekilde gelen alıştığımız bir duygu durumu..çocuklukta beklediği oyuncağı hayal eden ama bir türlü ulaşamayan, sonunda da alınmayacağını hisseden çocuğun hayal kırıklığı bunun en masumu ve çocuğun ilk hayal kırıklığı olabilir, ya da annesinden babasından beklediği şefkat ve sevgiyi bulamayan çocuğunki de bir bakıma böyledir..zamanla çocuk büyüdükçe başka hayaller girer devreye, ulaşamadığı daha büyük oyuncaklar, bir türlü alınmayan o kırmızı bisiklet, öğretmenden beklenen bir aferinin alınamayışı, bir arkadaşından beklemediği bir kötü davranış veya hareket.. çocuk bunlardan sonra gittikçe saflık ve iyi niyetini kaybetmeye, rol yapmaya, isteğine ulaşmak için başka yolları denemeye, mesela yalan söylemeye, başkasının oyuncağını çalmaya, arkadaşlarına çok zengin olduklarını filan söylemeye başlayabilir..bunlar olmuyorsa ya da bunları yapmayan çocuk, hayal kırıklığını yaşamaya başlayabilir..ergenlik ve hayata atılma çağları gelince hayal kırıklıkları da geometrik olarak artar, hayallerin genişliği ama imkanların kısıtlılığı hemen kendisini gösterir, bu durumda hayal kırıklığı tabii sonuçtur.. kimisi bunu kamçılayıcı bir etken olarak alır, daha çok çaba gösterir, her hayal kırıklığında daha bir güçle saldırır hayata..sonunda da iyi kötü bir şekilde kendisini tatmin edecek bir çözüm şekli bulur, kimisi de sık sık hayal kırıklığına uğrayarak ve bunları olumlu çözüme kavuşturmayı beceremeyerek, sonunda hayata ve kaderine küser, ya mistik ve kaderci bir ruh haline girer ya da yaşam gücünü kaybetmiş sönük bir insan haline gelir..bu arada bizim memleketimizde hayatımızda ve davranışlarımızın kaynağında çok önemli yeri olan dinimiz de, dünyaya önem vermeme, her şeyin geçici olması gibi, bana göre yanlış anlaşılan ve yorumlanan bir hayat görüşü sunarak bu hale hizmet etmektedir..
   Benim yaşıma gelmiş bir çok insan hayalkırıklıkları koleksiyonuna sahiptir, ki ben de bunların dışında değilim..İş hayatında beklentilerini bulamayan, evliliğinde eşinden veya çocuklarından beklediği davranış veya umduğu sevgiyi göremeyen, çok güvendiği ve dost bildiği insanlardan zor durumda kaldığı zaman beklediği yardım veya anlayışı, hiç olmazsa teselli edici bir kaç sözü bulamayan, ailesi veya büyüklerinden anlayış veya yardım göremeyen bir çok insan geliyor gözlerimin önüne..işte bazıları bunları yazıya döküyor ve gelecek kuşaklara bir ibret veya uyaran bir hatıra olarak kalsın istiyor, çok çok fazlası da sessiz bir tevekkülle olan biteni kabul ediyor sırlarını kimseye açmıyor ya da artık kimseden bir şey beklemez oluyor, hayata ve hayallerine küsüyor..
   Ben de bu yaşıma geldiğim çağda, hayal kırıklığının yaşamın beklenen ve tabii bir cilvesi olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum..hayat denilen uçsuz bucaksız denizde, ara sıra kürek çekmekten yorulsam da, çoğunlukla fırtınalı geçen bu denizde kayığımı bir sahile ulaştırıncaya kadar kürekleri bırakmamam gerektiğini biliyorum..yoruldukça biraz mola verip, kıyıya ulaşınca dinleneceğimi ve orada güzel şeyler bulacağımı hayal ediyorum.. bu da kollarıma biraz daha kuvvet veriyor en azından..herkese de hayatının dümenini ve küreklerini bırakmamalarını elimden geldiğince öneriyorum..
   Hayallerimizin, en azından şu hayatı çektiğimize değecek kadar olsun, gerçekleşmesi dileklerimle...
   

Yorumlar

  1. Güzel bir yazı, zevkle okudum:)

    YanıtlaSil
  2. Modası gelmemiştir. Bakın Sabahattin ali birden nasıl patladı.. Daha önce kimsenin merak etmediği yazarımız, yere göğe konmaz hale geldi birden, okumayanı kalmadı...
    Hayalkırıklığı konusuna gelince. Bir beklenti içine girmek ile hayal kurmak farklı durumlar. Çocuğun kırmızı bisiklet hayali (içsel) ile bisiklet alınacağı beklentisi (dışsal) aslında hayal kırıklığının nedeni. Ya da bir yetişkinin karşındakinden kabul ve sevgi görme beklentisi, aslında içsel değil yine karşındakine bağlı olduğu için dışsal. Beklenti içine girilmediğinde, hayal kırıklığı da olmuyor. Mesela beklentisiz ilişkilerde insanın daha anı yaşaması, kendi içine dönük yaşaması, mutluluğu hissetme şansını da arttırıyor.
    hayal kırıklıkları koleksiyonu; bunu çok beğendim :)
    Bir arkadaşım, devamlı mutsuz, devamlı ben bu hayatta bir şey olamadım, kimse beni anlamadı, kimse yeterince sevmedi, ben kendi sınırlarımı aşamadım, uçamadım der durur. Fakat fırsat çıktığında da, yapamaz. Öğrenilmiş çaresizlik mi bilmiyorum ama karşısına bir çok şans çıktığına ben şahit oldum, kendisi ise "şu an değil, yapamam, şimdi olmaz, sırası değil, önce x'i halletmeli" diye devamlı kendisini öteledi durdu. E ne oldu, tabii ki geriye dönüp bakınca hayal kırıklığı, ileriye dair umutsuzluk. Çünkü anda yaşamıyor, anı boşa geçiriyor... Ama bazen bu insanlar öyle körleşiyorlar ki, görmüyorlar gerçekten. Değişim insnaın kendi içinde başlıyor...
    Son paragrafınız çok güzel. gerçekten de hayat bence boş beyaz bir koridorda yürümek gibi. Ara sıra duvarlardan pencereler görüyoruz, bazen bir süre bakıyoruz dışarıya, hoşumuza giden ya da bizi korkutan üzen görüntüleri izliyoruz, sonra yola devam ediyoruz, etmek zorundayız. bazı zamanlar o pencereden atlayıp dışarda o resmin içinde kaybolmak istiyoruz bazen de hiç bakmadan yola devam etmek, koridor bitsin diye hızlı hızlı ama hiç bir şey göremeden yürümek...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katkılarınız ve beğeniniz için çok teşekkürler :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

28- İş bölümü

34- Gece ve Sabah