Masumiyet-1

   Memleketin çalkantılı yıllarıydı yine..zaten sakin zamanları hiç olmamıştı ki neredeyse..ancak ihtilallerden sonra kısa bir süre, ona da sakin zaman denilebilirse..her şeyin yerli yerine oturmuş göründüğü o çok imrendiğimiz batı ülkelerindeki gibi bir sakinlik, rahat yüzü göremeyecek miyiz biz dedi hayıflanarak..En azından bana nasip olmayacak o günleri görmek diye tekrar iç geçirdi..bu da bizim kaderimizmiş demek diye düşüncelerine bir nokta koydu..
   Bu orta büyüklükteki Anadolu şehrinin o zamanlar tek olan Lisesine matematik öğretmeni olarak tayin edileli iki yıl olmuştu..ondan önce de buraya pek de uzakta olmayan bir ilçede dört yıl öğretmenlik yapmış, memleketime yakın olsun diye bu şehri kendisi istemişti tayin dilekçesi verirken..artık şans mı diyelim, kadro boşaldı da ondan mı diyelim, idarecilerinden aldığı iyi sicillerin etkisi mi diyelim yoksa hepsi mi diyelim bu okula tayin olmuş, kendisi gibi öğretmen olan eşi de evlerine çok uzak olmayan bir mahalledeki orta okula coğrafya öğretmeni olarak eş durumu da gözetilerek yaklaşık bir sömestr sonra tayin edilmiş ve iki çocukları ile beraber aile sonunda bu şehirde beraber olabilmişti..her şey yolunda gidiyordu ve mutlu olmamaları için bir sebep görülmüyordu ufak tefek pürüzler dışında..
   Ama dedik ya memleket huzursuzdu yine hep alıştıkları gibi..bize ne memleketin durumundan, biz küçük yuvamızın mutlu olmasına bakalım, işimizi ve kutsal olarak bilinen mesleğimizi yapabileceğimiz en iyi şekilde yapalım gerisine pek de kafamızı yormayalım, zaten bizim fikrimizi filan da soran yok, hatta orada burada ileri geri konuşmak zarar bile verir, idarecilerimiz, büyüklerimiz her şeyi bizden iyi bilir fikrini taşıyorlardı..gazetelerde televizyonlarda dinledikleri iç karartan haber ve yorumları sanki başka bir memlekete ait haberlermiş gibi değerlendirince pek de sıkıcı olmuyor ve vah vah deyip iç geçirme dışında fazla bir yükümlülük ve ağırlık da yaratmıyordu olan bitenler..
   Sabahları karı koca beraber çocuklarını da yanlarına alarak evden çıkıyorlar, küçüğü ana okuluna, büyüğü de ilk okula bırakıp birbirine zaten yakın olan okullarına yürüyerek gidiyorlardı..küçük yerlerin bir faydası da buydu, herkes kısa zamanda onları tanımış; öğretmen oldukları için, işimiz düşer nasılsa duygusuyla karışık bir saygı gösterisi ile karşılanmışlardı..matematik öğretmeni olması herkesin korkuyla yaklaştığı bir şeyi iyi bilen biri konumuna getiriyordu onu..dolayısıyla  matematikten duyulan korku matematik öğretmenlerine duyulan korku ve saygıya dönüşüveriyordu kolayca..bir çok veli çocuklarının geleceğinin onun elinde olduğunu hissediyordu adeta..kanaatlerince o isterse çocuklarını alır bulutların üzerine çıkarabilir, istemezse de geleceğini karartabilirdi..bunun yanlışlığını insanlara anlatmak çok zordu ve aslında bu konum hoşuna da gitmiyor değildi..oysa eşi ne kadar rahat ve daha kendilerinden görünüyordu herkese..coğrafya zaten herkesin iyi kötü bildiği bir şey değil miydi..haritayı açtın mı her şey yerli yerindeydi..bir kaç kere haritaya baktıktan sonra artık bu bilgiler değişmezdi ki..dağların, ovaların, şehirlerin yer değiştirdiği nerede görülmüştü ki..Coğrafya denen şeyin, üzerinde yaşayan insanların neredeyse her şeylerini belirlediğini, adeta coğrafyanın kader olduğunu kim bilir veya düşünürdü ki..oysa Matematik öyle miydi..anlamını sadece bulutların üzerinde yaşayan ve biz dünyalılara biraz da küçümseyerek bakan değişik bakışlı ve davranışlı, yarı tanrı yarı insan rütbesinde yaratıkların anladığı; adeta bazı işaret, rakam ve sembollerle oynanan bir oyundu matematik denen şey..çoğu insan kerrat cetveli denen, ilk okulda birçok öğrencinin başının belası ve büyüklerin karşısında imtihan edildiği ve bilemezse de hemen aptal muamelesi gördüğü çarpım tablosunu bile doğru dürüst ezberleyemezken bu yarı tanrılar o rakamlar ve harflerle adeta kedi fare ile oynar gibi oynuyorlar ve neredeyse bir jonklör gibi hiç birini düşürmeden herkesi hayretler içinde bırakıyorlardı..çocuklardan bazıları da nedense onların dillerinden anlamakta mahir çıkıyordu..ama ne yazık ki çok azı..böyle çocuklara da o matematikçilerin garip havası siniyordu sanki..bu matematik bulaşıcı bir hastalık mıydı ne..bazılarının bu matematik yüzünden cemiyetten uzaklaştığı adeta içine kapandığı ve apayrı bir dünyada ya da bulutların üzerinde yaşayan genç yarı tanrılara dönüştüğü gözlenirdi..bunların bir kısmını keşfeden matematik öğretmenleri onları fareli köyün kavalcısı gibi peşine takar götürürdü..doğuştan matematiğe yatkın olan bazıları da -ne yazık ki şanssız olanları-, başka ders hocalarının anlayışsızlığı veya mesela beden eğitimi dersinde kasadan takla atamadığı, veya müzik dersinde basit bir marşı notasına göre söyleyemediği için ya da tarihi olayları ve bazı önemli tarihleri ezberleyemediği için, bunlara benzer bir çok sebepten okuldan diploma alamaz, üstelik fakir ve cahil bir aileden de geliyorsa kısa yoldan bir sanatkarın yanına çırak verilerek sonunda işlenmemiş bir cevher olarak yok olur giderlerdi..
   O da özellikle böyle yetenekli çocukların yok olmaması için mesleğini daha bir dikkatle yapmaya çalışır, bunu bir vatani görev olarak görür, adeta elmas madeni arayan bir maden mühendisi gibi gözü böyle etrafı araştırır dururdu..çünki matematiği seviyor, kendisi çok ilerliyemese de bu neredeyse sonu gelmeyecek yolda yürüyecek yeni güçlerin bayrağı daha ilerilere taşıyacağını bilerek, yetiştireceği veya en azından matematiği sevdireceği yetenekli çocuklardan hiç olmazsa bir tanesinin memlekette matematik dünyasında isim yapmasını, hatta dünya matematikçileri arasında bir yer almasını hayal ediyordu..onun hayali de buydu işte..iki tane daha matematik öğretmeni vardı lisede..onlar da öyle miydi acaba..
   Acaba....

Yorumlar

  1. Aklıma şunlar geldi:
    1. Ali Nesin.
    2. Orta okuldaki, eş zamanlı olarak pazarda limon satan ama hepimize birer potansiyel yazar gözüyle bakan edebiyat öğretmenimiz (ki ismini hatırlayamıyorum, çok utandım). Bu öğretmenimizin bir öğrenciyle fazla yakın oluşu (bizlerden 3-4 yaş büyük bu kız bence gerçekten aramızdaki tek potansiyel yazardı çünkü ve kaç defa ben de onları yalnız ama bir metin üzerine eğilmiş tartışırken "basmış"tım) nedeniyle malesef yaka paça okuldan uzaklaştırıldı ki ben bile o küçük yaşımda bu adaletsizlikten çok etkilenmiş, bir şey de yapamıyor oluşun verdiği utançla yaşamayı çok alçakça bulmuştum... Hala da üzülürüm bu öğretmenimize...
    3. Sevgili Kuyruksuz Kedi memleketteki okul ve öğretmen öğrenci ilişkileri üzerine biraz yazsa ne iyi olur burada. Çünkü biliyorum sevgili yazarımız mesleğini soranlara bir dönem matematik öğretmeni diyordu ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1- Ali Nesin - Matematik köyüne gitsek keşke...

      2- Daha geçen haftalarda bir haber çıktı. Okulda doğum günü kutlamak amaçlı birbirine sarılıp öpüşen bir kadın, bir erkek öğretmene soruşturma açılmış. Olay(?!) öğretmenler odasında oluyor. İki öğretmen bile gayet medenice birbirini tebrik edemezken öğrenciyle kurulan en ufak bir yakınlık kim bilir nerelere çekilir? Utanç verici ama maalesef durum bu!

      3-Ah ben bir yazmaya başlarsam öğretmen-öğrenci ilişkileri üzerine... Kendi öğrenciliğim nerede, şimdiki öğrenciler nerede? Ama aynı eleştiriyi öğretmenler için de yapmamız lazım. Zaman akıyor, devir değişiyor, nesil farkı her şeyi zorlaştırıyor. Ama artık öğretmene duyulan o saygının binde biri bile yok. Varsa da istisna! Yok, yok hiç açmayayım ben ağzımı, tutayım dilimi. En azından hikayedeki saygıyı özlemle okuyalım bir süre :)

      Sil
  2. Galiba biraz da zamanında ve yerinde söyleyemediklerimiz yüzünden yazıyoruz..kişisel ilişkilerden çok durumlar üzerinde durmak istiyorum yapabildiğim kadarıyla..öğretmenlere saygımız sonsuz..hele bu işi gönülden yapanlara..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke