Zor yıllar-5

   Tıp tahsili neredeyse yarılanmıştı, ama bu üç yıl ömürlerden neredeyse yirmi yılı götürmüştü..yaz tatilinde toplum hekimliği stajı olarak bir ay süreyle Anadolu'nun çeşitli yerlerine (tabii ki Malatyadan doğusuna) sağlık ocaklarında uygulamaları görüp bir kaç sene sonra gidecekleri yerlerde nelerle karşılaşacakları hakkında bilgi sahibi olmaları amacıyla sağlık bakanlığı ile yapılan protokol sonucu staja gönderildiler..bizim kahramanımızın da şansına Malatya'nın Hekimhan ilçesi çıkmıştı..kız arkadaşlar şehir merkezlerinde nisbeten daha korunaklı ve rahat yerlerde birer misafir gibi staj yaparken erkeklere mahrumiyet bölgelerinde bir ay memleket gerçekleriyle yüzleşme şansı düşmüştü..
   Şans mı diyelim kader mi diyelim, bu Hekimhan ilçesi de Malatya'nın ülkücülerinin en çok ve etkin oldukları bir memleket köşesiydi..Abdi İpekçiyi öldüren ve daha sonra Papa'ya suikast yapan Mehmet Ali Ağca ve bu olaylara adı karışan Oral Çelik in memleketi desek kısaca her şey anlaşılır sanırım..Burada demir madenleri vardı..dolayısıyla sol ve devrimci örgütlenmeler mevcuttu, ayrıca Alevi Sünni çekişmeleri de olan siyasi bir ilçeydi burası..daha ilçeye gidip sağlık ocağı doktoruyla tanışır tanışmaz doktor da işten bunaldığı için onu adeta gökte ararken yerde bulmuş gibi hemen hasta bakmaya, aşı ve diğer koruyucu hekimlik uygulamalarına, hatta köy ziyaretlerine bir nevi asistanı gibi götürmeye başlamıştı..ilk defa kendisini doktor gibi gören ve bundan adeta göğsü kabaran kahramanımız da halka şifa dağıtma işine balıklama atlayıvermişti..
   Yazın tam ortasıydı, buralardaki sıcaklar da acaipmiş hani..sanki fırın gibiydi her yer..akşam olunca biraz ferahlıyorlar, kendilerini kahvelere atıyorlar ve orada doktorla, sağlık memurlarıyla briç ve hayatında ilk defa gördüğü, bu yörelerin en çok oynanan oyunu olan, biraz konkene benzeyen hoşkin diye bir kağıt oyunuyla günü tamamlıyorlardı..bazen de köylere gezilere çıkıyorlar, hemşireler ve sağlık memurlarıyla beraber aşılama, hijyen uygulamaları, istatistik çalışmaları yapıyorlardı..
   Bir gün ilginç bir olay oldu..bir dağ köyüne gitmişlerdi..burada dağ köyleri genellikle alevi vatandaşlarımızın yaşadıkları yerlerdir..aleviler Osmanlı devrinde de çok zulümler, soykırımlar, isyanlar yaşadıkları için bir güvenlik nedeniyle olsa gerek genellikle dağlık ve ulaşılması zor yerlerde yaşarlardı o zamanlar..bu gittikleri köy de bir alevi köyüydü.. işleri bittikten sonra muhtarın evinde oturur sohbet ederlerken birden karşılarına bir Amerikalı çıktı..o da onları gördüğüne şaşırmış gibiydi, oldukça iyi Türkçe konuşan bu adamın burada köylülerin içinde yaşamasına bir anlam veremediler..yıllar sonra ülkenin yeni bir kargaşa ortamına daha girmesinde bu yabancı sosyal araştırmacılarının memleketin en ince damarlarına kadar nasıl girip araştırmalar yaptıkları ve elde ettikleri bilgileri nasıl kullandıkları ancak hatırlanacaktı..memleketi idare ettiklerini sananlar ne yapıyorlardı acaba o zamanlar..tabii ki hiç..anlı şanlı bir çok üniversite de vardı artık ülkede ve bunların sosyoloji bölümleri, toplumbilim enstitüleri vs. vardı, peki onlar ne yapıyordu acaba..gündelik siyasetten başka...
   Bu stajda alevi köylerinde boğma rakıyla da tanıştı ilk kez..bu rakı özellikle alevi köylerde yapılan, normal rakıdan daha yüksek alkol kapsayan, içimi ağır bir rakıydı..ama insanı kısa zamanda çarpıyordu..o sıcakta da dere kenarlarında kuzu çevirmeyle kavun karpuzla iyi gidiyordu doğrusu.
   Bazı akşamlarda da daha saat erken olduğu ve kahvelerde kağıt oynamaktan sıkıldığı olur, ilçenin doğu tarafında Battal Gazi kayalıklarına çıkıp ilçeyi kuş bakışı seyretmeyi ve akşam güneşinin bu kurak ve kıraç topraklarda gökyüzünde yaptığı muhteşem ışık oyunlarını izlemeyi severdi..bu kayalıklarda el ve at nalı izlerine benzetilen izler vardı..milyonlarca yıl önceki insan ve hayvanların el ve ayak izleri olması kuvvetle muhtemel olan bu izler insanımızın muhayyilesinin devreye girmesiyle meşhur halk kahramanı Batta Gazi'nin eli ve atının ayak izleri olduğu şeklinde yorumlanmıştı..tabi arkeoloji ve jeoloji diye bir şeylerin mevcudiyetinden kimsenin bir haberi bile yoktu ve milli kahramanımıza ait hikaye daha kullanışlıydı kesinlikle..bu arada Battal Gazi'nin memleketinin de burası olduğunu kaydedelim..Cüneyt Arkın da (kendisi de doktordur aynı zamanda) bir çok Battal Gazi filmi çekmiştir ve özellikle anadolu gençlerinin hayal gücünü çok geliştirmiştir..Hekimhan'ın ülkücülüğü öyle sıradan bir tesadüf değildi yani..neyse ki buradaki ülkücülerle müşerref olmadan bir ay geçivermişti..zaten doktorluk yapmaktan başka şeye vakit kalmamıştı, aslında burada yapacak hiçbir şey de yok denebilirdi..
   Bu bir ay stajdan sonra hayata ve insanımıza dair çok şeyler öğrenerek ve memleketi daha hiç tanımamış olduğunu farkederek dönmüştü Ankara'ya..insanımızın birbirine güvensizliği, küçük kasaba eşrafının haleti ruhiyesi, küçücük sağlık ocağındaki bir avuç görevlinin yalnız kaldıkça ona sır verir gibi birbirlerini çekiştirip durmaları (sanki duruma çözüm getirecek hali ve yetkisi varmış gibi), insanların dedikodudan başka hiç bir şeyi isteyerek ve severek yapmamaları..tıp talebesi olarak gittiği stajdan neredeyse bir profesör muamelesi görmüş olarak, ama midesi de yöresel yemekler ve barsak hastalıkları nedeniyle berbat olarak dönmüştü..bu bir aylık sürede içi ve dışı anadolunun florasını tam anlamıyla tanımışlardı...
   Ankara ise bıraktığı gibiydi..siyaset tartışmaları, sağ sol davaları, gençlerin enerjilerini en çok tüketen sebeplerdi..görünen o ki bu memlekette bazı şeyler hiç değişmeyecek gibiydi...

Yorumlar

  1. Muhayyile :)
    İnsanların dedikodudan başka hiçbir şeyi severek yapmamaları :)
    Bağırsak ve doğa florasını tam anlamıyla tanımak :)
    Çok keyif aldım baba ya, ne olur devam et...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. arkası gelecek..muharririnizden ısrarla isteyiniz :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke