Ahşap konak-1

 
 
   Eve gelin gelişinin üzerinden neredeyse daha iki sene bile geçmemiş olan yeni gelin hanım, kocaman odaların birinden çıkıp ötekine giriyor, kendine özgü bir yaşam biçimi olan bu ev hayatına hâlâ alışmaya çalışıyor, bu arada oldukça kalabalık ev halkı ile bazen tatlı bazen de hafif kekremsi ufak sohbetler, kısa konuşmalar yapıyordu..
   Bu senenin temmuz ayında olacağı beklenen doğumu ve karnında cinsiyetini bilemediği çocuğunu aklından hiç çıkaramıyordu.. aylardan marttı ve şu sıralarda kocakarı soğukları ve mart dokuzu denen sayılı soğuklar hüküm sürüyordu dışarıda.. ama o hem heyecan hem de hafif sıkıntıdan olsa gerek  soba ile ısıtılan bu koca evde hiç üşümüyordu bile.. sadece gitgide büyüyen ve aşağı doğru cılız bedenini çeken bu şişkinliğe arada şaşkınlıkla bakıyor, çocukluğundan beri oynadığı bebeklerini evcilik oyunlarını düşünüyor ve artık bunların gerçeğe dönüşmekte olduğunu hem sevinçle hem de ürpererek hissediyordu..


   Neden yazıyorum bu yazıları bilmiyorum diye düşündü bir an.. bu blog işi de nereden çıktı.. hiç aklımdan geçmiyordu bu iş.. şimdi ikide bir görevini yapmamış bir öğrenci duygusuyla bir şeyler yazmak için oturmak istiyorum masaya.. yazsam ne olur, yazmasam ne olur ki.. sanki bu karantina günlerini hissetmişim gibi internetten bir sürü kitap ısmarlayıp depolamıştım, onları keyfimce gelişigüzel ve canım istedikçe okumaya başlamıştım ki bu Corona meselesi patladı.. biz de yetmişlikler grubunda olduğumuz için girdik mi eve.. zaten evde oturmaktan sıkılan biri değilim ama iş zorla otur demeye gelince biraz can sıkıcı ve dayatma karşısında kalan insan durumuna düşme hissi geliyor insana.. çocuk veya ne yaptığını bilemez muamelesi görmek de bu yaşta ağır geliyor doğrusu.. geçenlerde bir arkadaş, o da bizim meslekden ve bizim yaştan, evde sıkılmış olacak ki termosa koymuş sıcak suyu, birkaç da kurabiye falan, eşiyle arabaya atlayıp Mudanyada bir deniz kenarında, arabadan da çıkmadan, sadece denize bakarak bir fincan çay içecek.. hemen orada işgüzar bir ekip yanlarında bitivermiş, başka zaman adam kesseler gelmezler, demişler kolay gelsin amca ne yapıyorsunuz öyle.. ne yapalım denizi özlemişiz çay içiyoruz işte.. ooo afiyet olsun, ama sokağa çıkmayacaktınız bilmiyor muydun.. eee biliyorum da işte, daha yeni geldik bir yudum çay içip döneceğiz evimize.. olmaz amcacığım, size 3000 TL ceza kesiyorum, ve hemen eve dönüyorsunuz tamam mı.. bize zorluk çıkarmayın lütfen.. bir isteğiniz olursa 156 yı 155 i veya başka yerleri arayın biz getiririz.. size evden dışarı çıkmak yasak.. sizler bizim kıymetlilerimizsiniz dayıcığım.. tamam mı.. haydi evinize..  kös kös dönmüş bizimkiler.. para cezasından çok da yapılan çocuk muamelesi koymuş zavallılara.. işte ben de o yüzden, ve bu durumlara düşmemek için evden çıkmıyorum ve ara sıra da yeni görevlerimden biri addettiğim üzere bu bloga yazılar attırıyorum...


   Ahşap konak belki de elli yaşından fazla görünüyordu, genç kadın işte bu konağa gelin gelmişti.. konak eski şaşaalı günlerini bitireli çok olmuştu ama yine de dışarıdan görünüşe bakılırsa bir değişiklik yok gibiydi.. bu koca yapı, belki dönümlerce büyük bir arazide yapılmış, o zamanlar konak denilecek büyüklükte bir yapıydı ve hali vakti yerinde olan köklü aileler böyle konaklarda otururlardı o Anadolu şehrinde.. etrafı en az ikibuçuk metre yükseklikte düzgün sıvalı duvarlarla çevrili olan bu koca arazide temeli kesme taş ve horasan denilen o zamanın çimentosu olan bir sıvayla yapılmış üstüne de tamamen ahşaptan iki kat çıkılmış bu konak oldukça heybetliydi.. güney tarafa bakan kısmı selamlık denen, daha çok erkek ziyaretçilerin kabul edildiği ve daha resmi olan, dış hayata açık olan kısım bahçesine açılan kocaman iki kanatlı kapı ile içeri girilen ve büyükçe bir taşlık kısıma bakan bu bina bölümüydü.. yaya gelenler için yanında küçük bir tek kanatlı kapının da bulunduğu iki kanatlı geniş kapıdan içeriye genellikle arabayla girilir, kanatlı kapı kapatılıp kale kapısı gibi demir kollar arkadan yerine yerleştirildikten sonra atlar arabadan ayırılıp bahçedeki ahıra yerleştirilir, araba da üzeri kapalı olan özel park yerine konurdu.. bu selamlık kısmın önünde bulunan geniş bahçede kocaman ağaçlar ve oldukça ayrıntılı bir müştemilat vardı.. o zamanlar haymalık denen ve içinde tandır bile olan bu işlik diyebileceğimiz odalar kompleksi, ahırın yanında bulunan  kapalı bir iş alanı, ahırın üzerinde bir samanlık, yine ahırın dışında atların dışkılarının toplandığı bir kısım, ve yine o bölgede çamaşırların yıkandığı ve tokaçla dövüldüğü iki bölmeli taş yıkama yeri, yanında hela, odun ve kömürün istiflendiği bir bölme, çalışan görevlilerin yattığı odalar, yıkanma yerleri ve daha neler neler..saymakla ve hatırlamakla bitmez bir konak..daha selamlık bölümünden içeri giremedik bile.. bahçede taştan oyma bir oluğu da olan bir çeşmeye dışarıdan gelen su akar, oluktan at ıslık eşliğinde suyunu içerken bazen de çişini bırakıverirdi.. çocuklar için atı ve yaptıklarını izlemek ayrı bir zevkti.. ama tabi o koca konakta daha çocuk sesleri yankılanmıyordu o sıralar.. o sesleri işte bu şimdi karnı iyice beliren yeni gelin getirecekti inşallah.. bu pederşahi hayatın halen devam ettiği konağa gelin gelmek hem bir ayrıcalık hem de cesaret işiydi doğrusu.. evin bir oğlu ve daha henüz bekar iki kızı vardı..işte bu oğul kocasıydı onun ve iki kızdan özellikle kızıl sarışın ve mavi gözlü olan abla, hem tatlı hem de kaprisli karakterli baskın huylu birine benziyordu.. küçük kız kardeş ise daha saf ve nahif duruyor, pek etliye sütlüye karışmıyor, adeta evin şımarık kızı rolünü oynuyordu.. kayınpeder ve kayınvalide de görüldüğü kadarıyla oldukça iyi insanlardı ama, -tüm Anadolu sanırım öyleydi o zamanlar- onlar da oldukça sert ve dediğim dedikçi karakterdeydiler.. o zamanlarda hele gelinler evde hiç konuşmazlar, ortada adeta dilsiz gibi ve çekingence dolaşırlardı.. oysa onların da anne babaları vardı, onlar da şımartılmışlardı çocukken, ama artık o günler geçmişti ve şimdi yeni bir ortama girmişlerdi.. kendilerine düşen rolü, itiraz etmeden, hoşlarına gitmese de oynamak zorundaydılar.. o ortamda tek güvenecekleri kişi kocalarıydı, ama onların da gerçekte öyle çok bir söz hakları yoktu evde.. her şey büyük hanım ve babanın kontrolündeydi hemen hemen her yerde olduğu gibi.. 1950 yılının Mart ayındaydı zaman, ülke ve toplum son elli sene içinde gittikçe hızlanan değişimlerden hatta alt üst oluşlardan geçmiş, padişahlık devri, isyanlar, cumhuriyet devri, harpler, kıtlıklar, zelzeleler, siyasi çalkantılar, idamlar, ihanetler... daha neler neler görmüştü.. şu en az elli yaşında görünen ahşap konak,  neredeyse bunların hepsine içinde yaşayanlardan dinledikleriyle de olsa şahit olmuştu denebilir.. dile gelse neler anlatırdı acaba...

Yorumlar

  1. Arada kendinizi sorgulayıp halinizi anlatmanız, özellikle de arkadaşınızın başına gelenler... İçinde bulunduğumuz günleri düşünüp de üzülmemek, hüzünlenmemek elde değil. Yine çok güzel anlatmışsınız, elinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim..özellikle bu günlerde gerilere gidip anıları tazelemek iyi geliyor.. eski ahşap evin naftalin kokan bir odasında eski bir sandığı açıp içinden çıkanları karıştıran çocuklar gibi.. :)

      Sil
    2. Masumiyet dışındaki yazı dizilerinizi takip etmeye fırsatım olmuyor ama aklımın bir köşesinde. Bir ara hepsini okuyacağım. Elinize sağlık:)

      Sil
    3. Ben de çok sevdim bu tarzı :) Özellikle de hikayenin kahramanlarını yakınen tanıyıp "yahu hele onlar hiç yakalanacak çift değillerdi" diye biraz da güldüm ya :))) Zorla evden çıkarlar, tam bulmuşlar!

      Sil
    4. Bizim vatandaşımız ve bunların bir nümunesi olan idarecilerimiz kendi sorumluluklarını hep başkasına yüklemeye alıştığı için, bu eve kapanma işinde de başkalarının onları denetlemesini normal karşılıyor hatta bekliyor.. böylelikle kendi yapıp ettiklerimizin kötü sonuçlarını da kolayca başkalarına, devlete hatta kadere havale etmek kolaycılığına kayıveriyoruz.. hoş, gelişmiş dediğimiz ülkelerde de durum az da olsa benzer gördüğüm kadarıyla.. İsveç gibi ülkeler sokağa çıkma yasağı koymayıp sorumluluğu bireylere bırakmayı düşünüyormuş duyduğuma göre.. merakla bekliyorum sonucunu..

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

Tesbih