Doktor civanım-5

   Bir cuma günü gece vakti Taksim'den Varan otobüsüne atladı ve Ankara'ya yola çıktı..Bolu dağının sisle kaplı virajları -o zamanlar otoyol, tünel falan yoktu ve çok ölümlü kaza olurdu o yolda- ve buz tutmuş yollarda uyuya uyuya bir yolculuktan sonra Ankara'nın hasret kaldığı ayazını içine çekti erken sabah saatinde.. bu soğuğa alışıktı o.. rutubet olmadığı için işlemezdi soğuk insanın içine.. oysa İstanbul'da sıcaklık buradan en az beş derece fazla olduğu halde bu mevsim soğuktan tir tir titrerdiniz.. İstanbul'u sevememişti işte..
   Pazartesi günü SSK Dışkapı Hastanesi Bevliye kliniğine gidip kendisini tanıttığı Klinik şef muavini bir ağabey, onu hacı karşılar gibi karşıladı adeta.. amacını açıklayınca gözleri parladı sevinçten ve hemen Genel müdür muavini arkadaşını bağlattı telefona ve durumu anlattı.. bizim asistan hayretle izliyordu olan biteni.. kendisi aylarca o kurumda gidip gelerek koridorları aşındırmış uğraşmış, tayin yazısını bir buçuk ayda yazdıramamıştı hakkı olduğu halde.. şimdi ona göre olmayacak bir işi bir telefonla hallediyordu bu ağabey.. anlaşılan genel müdürlükle araları iyiydi bu hastane hekimlerinin.. İstanbul'dakilerin gözünde ne kadar uzak ve ulaşılmaz duruyordu oysa Ankara bürokrasisi.. işte tayin işi oluyordu o bir kaç dakika içinde.. hemen bir kağıda dilekçe yazdırdı ağabey ona.. kısaca ve hiç bir gerekçe bile göstermeden tayininin buraya yapılmasını dileyen bir yazı.. o kadar.. sonra da sen git şimdi benim memleketime dedi o ağabey ona.. o, doğma büyüme İstanbulluymuş ama hayat ona da burasını nasip etmiş..sen git ve kimseye de bir şey söyleme, ben işi takip edeceğim, en kısa zamanda seni aldırırız buraya merak etme dedi.. pek de inanamamıştı bu hadiseye, ama ağabeyin kendinden emin tavrı ve konuşması etkilemişti onu doğrusu.. gece İstanbul'a dönerken hayatında yeni bir dönemin başlamakta olduğundan haberi bile yoktu ve yarı uykulu yarı uyanık, soğuk ve uzun yollar onu İstanbul'un gri ve rutubetli havasına getirdiğinde her şeyin bu kadar kolay olmuş olabileceğine hala inanmıyordu..
   Yine de ayıp olmasın diye bir kaç arkadaşına Ankara'daki girişiminden bahsetti ve pek inanmasa da gitme ihtimali olduğunu söyledi.. bazı arkadaşları ona hak verdi.. biz de olsak aynısını yaparız falan dediler.. bazıları da, özellikle evli olan ve ondan sık sık nöbet yardımı isteyenler gitmeseydin yahu filan dediler.. günler şimdi daha hızlı geçmeye başlamıştı artık sanki.. kendisini burada ve İstanbul'da misafir gibi hissediyordu artık.. bu koca şehir ve bu koca hastane ona çok büyük ve soğuk gelmişti işte.. Ankara, Ankara, güzel Ankara, marşı geliyordu sık sık dilini ucuna..
   Gerçekten de neredeyse iki hafta geçmeden tayin yazısı geldi buldu onu.. o zamanlar ve o zamanların bürokrasisi için bir mucizeydi ona göre.. hocaları da duymuş ve şaşırmışlardı.. yine de anlayışla karşıladıklarını ve başarılı olmasını dileyen sözler edip hayırlı olsun dediler sonunda.. asistan sayısı zaten çok olduğu için işlerde bir aksama ve sıkıntı olmayacağı düşüncesi böyle konuşturuyordu onları.. zaten Ankara'nın emrinin üzerine söz söylemek de mümkün değildi aslında.. koskoca genel müdürlük istediğini yapar.. kim karışabilir.. sormaz bile kimseye ne yapacağını..
   Tayin yazısını o zamanki dille tebellüğ edip yani aldığını bildiren imzayı atıp, isterse onbeş gün mehil müddeti ve izni kullanma hakkı da olmasına rağmen klinikle ilişiğini kesmesi, küçük bavulunu tekrar hazırlaması bir kaç gün içinde tamamlandı.. sağolsunlar klinik arkadaşları ve ağabeyleri onun şerefine  Kumkapı'da bir veda gecesi bile düzenlediler ve hep birlikte bir balıkçıda ziyafete gidildi, rakılar içildi, geleceğe ve şerefe kadehler kaldırıldı ve şans başarı dilendi.. böylece dört ay kadar süren birinci asistanlık dönemi burada bitiyor ve artık memleketine dönüyordu çiçeği burnunda asistan doktorumuz.. İstanbul'dan anı olarak kala kala Boğazdaki vapur gezileri, Taksim ve İstiklal caddesinin keşmekeşi içinde amaçsız avare dolaşmalar ve en güzeli de gece ve gündüz hastanenin hemen her yerinden izlenen muhteşem Marmara ve adalar manzarası kalacaktı hafızasında...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke