İşte böyle-3

   - Ne zamandır bu işte çalışıyorsun? diye sordu işyeri hekimi,
   -Üç yıldır bu depoda bekçilik ediyorum.. diye cevapladı yaşlıca ama dinç görünüşlü adam,
   -Daha önce ne iş yapardın, mesleğin var mı? dedi doktor, adamı izlerken..

   Görmüş geçirmiş bir adama benziyordu, orta boylu, kırlaşmış seyrek saçlı, muhacirlere benzer iri kemikli ve kaslı bir yapısı vardı.. yavaş yavaş konuşuyor, biraz da, kulakları duymadığından olsa gerek, düşüne düşüne cevap vermeye çalışıyordu.. doktorun gözü adamın kulaklarına takılmıştı, kulakları büzülmüş sanki buruşmuş bir kağıt parçası gibi olmuştu.. o zaman anladı adamın eski bir güreşçi olduğunu, güreşçiler birbirlerine elense çekerken veya koltuklarının arasına rakiplerinin başını sıkıştırıp, dengesini bozup, bunaltarak devirmek isterken hiç acımazlardı birbirlerine.. o yüzden pehlivanların zamanla kulak kıkırdakları kırılır, ezilir ve böyle buruşur büzülürdü.. yine de doğrulatmak istedi adama, hem de yanılıp yanılmadığını anlayacaktı böylece..
 
    -Pehlivan mıydın gençliğinde ?

   Adam derinlere daldı bir an.. gözlerinden eski zamanların hatıralarının geçtiği belli oluyordu neredeyse.. çocukluğunu düşündü sonra.. kendisi de eski bir pehlivan olan babasını güreşirken izlediği zamanlar geldi birden gözlerinin önüne.. babası onun da pehlivan olmasını istemiş miydi tam hatırlamıyordu ama ara sıra ''Adamın akılsızı pehlivan olur derler'' dediğine göre pek istememişti galiba.. ama karşı da çıkmamıştı o da güreşmeye gönül verdiğinde.. daha okuma yazma öğrenmeden mahalle arkadaşlarıyla güreş tutmaya başladığına göre o da çok sevmişti güreşmeyi ve pehlivan oğlum denmesini kendisine..

   -Öyleydim.. dedi biraz utangaç biraz kaderci bir bakışla..
   -Belli..dedi. doktor.. ve hemen konuya geçti.. eee var mı bir sıkıntın kalpten ciğerden.. bir hastalığın yok gibi görünüyorsun maşallah.. dedi sonra doktor, kişisel bilgilerinin ve sağlık kaydının tutulduğu dosyayı izlerken.. sonra birden bir tetkik sonucu dikkatini çekti.. ooo sende biraz şeker yüksek çıkmış,,biliyor musun dedi..

   Biliyordu tabii.. hem de ne zamandır yüksek çıkıyordu şekeri.. pehlivan adamın kuvvetli beslenmesi gerekir, ama nerede öyle gıdalı yiyecekler.. artık ne bulursa yemeye başlamıştı, pek yemek seçecek lüksü de yoktu.. gittiği doktorlar ekmek yeme, hamur işi yeme, pilav börek yeme, et ye, yumurta balık ye, kolesterolün de yüksek çıkmış aman dikkat et diyorlardı hep, ama evde et pişiyor da o mu yemiyordu.. midesini kaliteli gıdalarla doldurmasını o da bilirdi.. babası ne güzel beslenirdi halbuki.. kuzu etine bayılır, neredeyse bir oturuşta bir kuzu yiyebilirdi.. sonra tereyağı, bal, kaymak.. o mis gibi kokan taze yumurtalar, manda yoğurtları.. şimdi hatıralarda kaldı.. hoş parası olanlar da kolayca bulamazdı artık bunları ama onun için zaten bu öğütler boş birer konuşmadan başka bir şey değildi..

   -Evet biliyorum dedi yine utanır gibi..kolestor mu neyse o da varmış hatta dedi..
   -Peki söylediklerini yapıyor musun doktorların.. gördüğüm kadarıyla pek kulak asmamışsın dedi.. tekrar kulaklarına bakmaya başlamıştı doktor.. ilaç filan verdiler mi diye sordu sonra.. aslında senin gibi bir durumda olanı gece bekçisi olarak çalıştırmak riskli.. düzenli beslenmen, uykunu gece uyuman, kalbini tansiyonunu sağlıklı tutman için pek yorulmaman lazım dedi..

   Doktor halden anlayan birine benziyordu galiba.. zaten bu işi zor bulmuştu..üstelik geceleri pek iş de olmazdı.. saatte bir depoyu ve bahçeyi,arkasından çevreyi izler sonra da kulübesine girer hatıralarıyla baş başa sabahı ederdi.. zaten evde olsa da geceleri uyku tutmazdı ki.. kendi yaşına yakın karısı ondan da daha hastaydı.. dizleri, sırtı,beli, neredeyse her yeri ağrıyordu zavallının.. üstelik doktorlar bir çare de bulamıyorlardı.. çok şişmansın zayıfla, rejim yap, spor yap, tuzlu yeme filan.. onlar yiyecek ekmek bulduklarına şükrediyorlardı bu zamanda.. yanlarında küçük oğlan, gelin ve iki tane de torun vardı, hepsi aynı küçük evi paylaşıyorlardı.. ev de babadan kalma, eski fakat o küçücük bir bahçesi olan muhacir evlerinden biriydi işte ve şehrin eski ve terkedilmiş mahallelerinde birbirlerine yıkılmamak için yaslanmış, artık son demlerini yaşayan ihtiyarlar gibi gözü toprağa bakan tarihi diye damgalanmış ama neredeyse şimdiden tarih olmuş evlerden biriydi.. bu bekçilik işi olmasa oğlanın kazancıyla tencere dolmuyordu.. nerede düzenli ve kaliteli beslenme.. onlar geçti beyim..

   -Sağol doktor bey, ben kendime bakıyorum, ilaçlarımı alıyorum, bu iş tam bana göre.. evde otursam ölürüm ben, dedi.. biraz utanarak ve mahzun bir gülümsemeyle ifade etmeye çalıştığı anlayışı bekleyerek..

  -Tamam sana çalışır vereceğim, ama söz mü kendine iyi bakacaksın.. en ufak sıkıntıda bana ve aile hekimine başvuracaksın tamam mı? dedi doktor..
  -Tamam doktor bey.. Allah razı olsun.. Allah sizleri başımızdan eksik etmesin, dedi..mavi gözlerinin içi gülüyordu koca pehlivanın şimdi.. bir zamanlar peşinden insanların hayranlıkla baktıkları ve alkışladıkları koca pehlivan sanki zor geçmiş bir güreşi kazanmış gibi bir sevinçle doktora bakıyorken...

   İşte böyle...

Yorumlar

  1. Hedeflerimiz, hayallerimiz, hırslarımız... Zaman acımasız. Bir zamanlar hayranlıkla bakılsa da peşimizden gün gelecek yenik düşüp ayrılacağız dünyadan. Hayatlar farklı, son hep aynı. Yol boyunca en çok ihtiyacımız olan şey tavsiyeler değil de bir kuple "anlayış" sanırım.

    YanıtlaSil
  2. Haklısınız..her hayat farklı ama ortak çok şey de var..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke