Ahşap konak-2



   Evin yeni geliniydi henüz, düğünden aradan neredeyse iki yıl geçmesine rağmen .. çünki daha hâlâ kendisini bu evden sayamamıştı..  O da kendi evinin şımarık tek kızıydı evlenip de bu eve gelene kadar.. bu evin şımarık küçük kızından bile daha şımarıktı hatta.. çünki bir ağabeyi ve iki küçük erkek kardeşi arasında o, özellikle babasının prensesiydi -her kız çocuğu gibi-, hem de evlat olarak da onlardan daha çok sevileni, ona göre.. çünki o da kendi evlerinin tek kızıydı.. ufak tefek, narin yapılı bir bedeni, ama dirençli bir karakteri vardı.. babası onun bir dediğini hiç bir zaman iki etmemiş ve erkek kardeşleri arasında da her zaman sözü en geçer ve en dinlenir evladı olmuştu ailesinin.. işte böyle bir kız bu pederşahi ailenin tek oğluna eş olarak gelin gelmiş, cicim ayları geçmeye başlamadan, özellikle baskın olan büyük ablanın zeki ama batıcı esprilerine muhatap olmaya başlamış, ama o da en az onun kadar baskın olduğu için hiç bir lafın da altında kalmamıştı.. sonunda büyüklerin karşısında birbirlerine sevgili ve saygılı görünmelerine rağmen içten içe yanan ve arada dumanı tüten bir yangın sürüp gitmişti gelin ve büyük görümce arasında..

   
   Bu karantina günleri, hayatımızda ilk kez yaşadığımız bir deneyim.. daha ne olduğunu ve ne olacağını anlayamadık bile.. kim derdi ki bundan iki ay önce böyle bir durum tüm dünyanın başına gelecek.. hiç bir fütürist, hiç bir falcı veya düşünür böyle bir şey geçirmemişti akıllarından.. gerçi son günlerde, Almanya'nın meşhur Robert Koch Enstitüsünün bundan 8 yıl önce bu salgını, hem de çıkış yeri bile belli olarak haber verdiği yazıldı çizildi, ama bu bilgi de nedense ne doğrulandı ne de yalanlandı.. bire bin katan medya artık neredeyse tüm insanların karşısında güvenilirliğini yitirdiği için buna da inanmakta zorlandık tabi ki.. toplumda bir grup her şeyin önceden bilindiğini, dolayısıyla da hiç bir şeyin şaşılası olmadığını iddia ediyor -ki asıl bu durum bu kişilerle dinci fanatiklerin ne kadar da birbirlerine benzediklerini göstererek bizi şaşırtıyor- olsa da, bunun dışındaki ve bir öncekilerin biraz da saf bularak dudak büktükleri ve sesleri az çıktığı için neredeyse azınlıkta kalan bizim gibilerin de içinde bulunduğu diğer grubun ise bu günlerin geleceğini hiç düşünmediği gibi bundan sonra da nasıl gelişeceği konusunda hiç bir düşüncesinin de olmadığı meydanda doğrusu..


   Konağın selamlık tarafından girdiğinizde önce bir kaç basamakla küçük bir hole giriyorsunuz, burada üzerinizdeki kalın palto ceket gibi giysileri ve ayakkabılarınızı çıkarıp iki kanatlı bir iç kapıdan ana giriş salonuna giriyorsunuz.. bu salon kırmızı karo kiremitlerle döşeli tabanı ve ustaca işlenmiş ahşap oyma tavan süsleriyle dikkat çeken bir bekleme ve dinlenme bölümü gibi.. buraya her iki tarafa açılan kapılarla iki büyük oda açılıyor.. bu iki oda da konağın selamlık zamanlarında birisi misafir odası diğeri de çalışanların işlerini gördükleri oda olarak kullanılmış, ve bu iki odaya da arka tarafa (yani harem tarafına, yani kuzey tarafa) açılan birer oda bağlı..bu odalardan evin erkekleri harem tarafına geçerlermiş.. anlattığım bu durum evin ilk torunu doğmadan belki de onbeş yirmi yıl önce, büyük baba'nın ölümü sonrası mirasın birisi erkek diğeri kadın olan iki çocuğu arasında paylaştırılması sonucu olan durumdu..  o zamanlar geçerli olan yani artık cumhuriyet kanunlarına geçildiği halde yine de halkın alıştığı şeriat hukukuna dayanarak uygulanan miras hesabı esaslarına göre yapılan paylaştırma sonucu, biraz daha büyükçe olan selamlık tarafının aynı zamanda büyük çocuk olan erkek kardeşe, kuzey tarafa bakan ve biraz daha küçük olan ama yine de neredeyse eşit büyüklükte olan haremlik tarafının ise o sıralar evli ve bir oğlu olan kız kardeşe paylaştırılması sonucu -pratik bir çözüm olarak da harem ile selamlık arasındaki odalar arasında ortaya birer duvar çekilerek işin halledilmesiyle- fiilen iki ayrı bağımsız eve bölünmüştü bile koca ahşap konak ta o zamanlar.. yani 1930'larda koca ahşap konak aynı çatı altında iki ayrı ev haline gelmişti bile.. daha evin oğlunun evlenmesine en az onbeş, bu satırları yazmaya çalışan ilk torunun doğmasına da 20 yıl vardı bu miras bölüşme işleri bittiğinde.. dolayısıyla bu satırların yazarı bu konağı anlatmaya çalışırken, hem içine doğduğu bu evle ilgili anılarını ve büyüklerinden dinlediği hikayeleri ve arada ara sıra alevlenen miras tartışmalarını da hatırlayacaktı sık sık.. oysa koca bina ilk yapıldığında şehrin ileri gelenlerinden olan ve yüksek bir idari görevde bulunan büyük büyük dede hayattaydı ve pederşahi aileyi devam ettirecek olan oğlu da düşünülerek bu ev yaptırılmıştı.. bu evde evlenen ve aile kuran evlat şimdi bu satırları yazan kişiye de adını verecekti 75 yıl sonra ve tabi bunu görmeyecekti hayattayken..

Yorumlar

  1. Blogunuzu çok beğendim ben de buralarda yeniyim ve tıp okuyorum bloguma göz atmak ister misiniz?

    YanıtlaSil
  2. Müşerref oldum.. blogunuza da baktım.. genç meslekdaşım, hayırlı olsun.. umarım çok takipçiniz olur.. ben takipçimin çok olmasını pek de arzu etmem doğrusu, çünki bu onlara karşı bir sorumluluk hissetmeme neden olabilir.. ben bağımsız olmak isterim.. yine de yazdığıma göre okunmak da istiyorum demek ki.. insan bu işte.. :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke