Ahşap konak-3


   Evin yeni gelini evlenmeden önce bu konağın artık o konak olmadığını. artık sadece selamlık tarafının ailenin payına düştüğünü belki de bilmiyordu.. ama o zamanın koşullarına göre görücü usulüyle evlendiği eşinin munis tavrı ve güler yüzü, konuşmaları ve davranışları ona böyle şeyleri düşünmesine pek fırsat vermemiş ve buna gerek de duymamıştı.. O, Anadolu kadınlarının yüz yıllardır bu şekilde kısmetlerinin belirlendiğini, eğer şansları varsa ve arkalarında da onları kollayan kuvvetli ve dirayetli bir aileleri varsa, iyi bir kocaya düşüp mesut olma ihtimallerinin yüksek olduğunu, şansları yok ya da dikkatli ve ferasetli olmayan ebeveynleri tarafından pek de incelenmeden, evden bir boğaz eksik olsun kabilinden fazlaca da araştırılmadan, bir kocaya verilmişlerse ve üstelik bütün bunların yanında kocaları da kötü çıkmışsa, artık kaderlerine küsüp ömür boyu eza ve cefa çekeceklerini biliyordu, o da bu gerçeğin yani kaderin farkındaydı, ama bu tehlikeli konuda en çok akıllı oluşuna güvendiği ve onu da çok sevdiğini bildiği babasına güveniyordu..



   İyi ki öyle zamanlarda yaşamamışız diye düşündü bir anda.. gerçi ben erkeğim, o zamanlarda da olsa kızları uzaktan da olsa görebilirdim, hatta son zamanlarda artık kızlarla hafif de olsa flört yapmaya göz yumulmakta, görüşme tanışma imkanı da kazanılmış durumda, ama hele o devirlerde evlenme konusunda daha yaygın uygulama olan bu görücü usulü ile eşlerin birbirlerini bulması, neticede sadece kız çocuklarına değil erkek çocuklarına da evlilik yolunda büyük bir belirsizlik ve mutsuzluk kaynağı olabiliyormuş.. hoş bu devirde bile bu görücü usulüyle evlenen çok insan var, üstelik birbirlerini görüp tanışıp konuşarak, anlaşarak evlenen insanların bile evlendikten sonra birbirlerine karşı tavırlarının değişip neticede boşandıklarını da hesaba kattığımızda mutlu olup olamamak biraz da kişilerin hayat görüşü ve karakterlerine de bağlı gibi geliyor artık bana dedi içinden.. o çağda yaşasaydım ben de babam gibi mi olacaktım diye düşündü sonra.. ama babasının yumuşak huylu bir insan olması, kimseyi kıracak bir yapıda olmaması, pederşahi bir ailede sert karakterli bir baba, iki tane oldukça şımarık ve rahat ortamda yetişmiş kız kardeşinin bekar ve henüz aile içinde olması, eşinin de oldukça kişilik sahibi ve inatçı karakterde olması şartlarını da düşününce babası bir kez daha gözlerinin önünde kahramanlaştı.. ama yine de içi hafifçe cız etti..



   Konağın selamlık bölümünden harem kısmına geçildiği gibi, kadın misafirler veya ailenin fertleri de harem tarafından önce havuzlu bir bahçeye, sonra da küçük bir taşlık yoldan sonra sokağa çıkabiliyorlardı yine iki kanatlı bir araba kapısından veya yanındaki küçük yaya kapısından.. erkeksiz gelen kadın misafirler veya evin kadın sakinleri haremlik tarafının kapısından girer çıkarlardı normalde.. erkek misafirler ise sadece selamlık tarafından girebilirlerdi eve.. o zamanların adetleri böyleydi.. bu harem tarafı da yine aynı selamlık tarafı gibi, neredeyse onun simetriği yapıdaydı..altta bir salon ve iki büyük oda, onların yanında mutfak ve kiler görevi gören odalar, öteki tarafın merdivenlerine paralel merdivenlerle çıkılan üst katta da yine büyük bir salon ve iki büyük oda, onlara da açılan iki küçük oda.. tabi her odanın, özellikle harem tarafı odalarının duvarlarında kimisi yüklük olarak, kimisi elbise dolabı, kimi de çeşitli eşyaların konduğu bir çok dolap ve tezgah...işin garip tarafı bu tamamen ahşaptan yapılmış ve duvarları ahşap arası kerpiçle ve dış yüzleri de kireç sıva ile sıvanmış koca binada, tüm bu odalar o zamanlar elektrik de olmadığı için bazı odalarda bir duvarda yer alan ocak ve ocağın üzerinde de her iki tarafta geceleri aydınlatmada kullanılan gaz lambalarının bulunduğu nişler, bazı büyük odaların kuzine ve çini sobalarla ısıtılması gibi oldukça ayrıntılı mimari uygulamalar yanında ilginç ve bugün için garip karşılanacak bir gerçek olarak bu konakta her iki tarafta sadece bir hela veya abdesthane, bazı yatak odalarında da küçük bir gusülhane dışında banyo yapılacak büyük bir yıkanma odasının olmamasıydı.. hela veya abdesthane bahçede ayrı bir kısımdaydı, banyo veya küçük bir hamam görevi yapması için de konağın dışında bir ısıtmalı kazanı da olan bir oda yapılmıştı, demek ki galiba o zamanlar ya bu zamanlardaki sıklıkla banyo yapılmıyor, evlerde sadece duş alınıyor, ya da ara sıra özellikle çamaşır günlerine denk gelecek biçimde hem yıkanma hem de çamaşır yıkama amacıyla bu büyük hamam odası kazanları yakılıyordu bununla beraber o zamanlarda asıl ve gerçek kişisel temizlik şehirdeki hamamlarda yapılıyordu.. herkes en az haftada bir hamama giderdi o zamanlar.. ama ailecek değil, erkekler erkek hamamlarına, kadınlar ve on yaşına kadar olan tüm çocuklar da kadın hamamlarına giderlerdi.. o zamanlarda hamamlar bir çeşit sosyal ortamlardı aynı zamanda.. şimdinin kulüpleri veya pub ları gibi neredeyse..  erkek hamamlarında hamam ortamında ara sıra rakılar eşliğinde yemekler yenirse de asıl kadınlar hamamı alemleri bir başka şenlikli olurdu.. hamam sefalarında hem yıkanılır, keselenilir hem de neredeyse bir kır pikniğini aratmayan çeşitlilikte yemekler yenir, turşular tatlılar bu ziyafette eksik olmazdı, adeta bir panayır yeri gibi olan bu kadınlar hamamı sadece ülkemizde değil dünyada da meşhur olmuştu.. bu hamam kültürü anlatılmaya kalkılsa ciltler dolusu kitaplar yetmez.. gerçekten de bu bir kültür olayıydı.. belki Romalılardan geçmişti bu adet bizlere ama, Türklere tam uymuş ve cuk oturmuştu denebilir bu temizlik ve hamam kültürü ve eğlenceleri...

Yorumlar

  1. İlginç bir dönem hikayesi. Artık bir çok kitabı bir anda okuyuşun gibi bir çok hikayeyi de bir arada götürüşüne alıştık sevgili babacığım :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke