İşte böyle-9




     -Neden hep geçmişi yazıyorsun, sanki geçmişe özlem duyuyorsun..güncel seni ilgilendirmiyor mu?

     -Galiba öyle bir görüntü oldu yazılarımda gerçekten de.. sanki geçmişe takılıp kalmış birisinin anlattıkları havası oluştu yazdıklarımda.. olsun artık, ne yapalım.. elimden başkası gelmiyor demek ki.. aslında, düşünüyorum da; insanlar kabaca içe dönükler ve dışa dönükler olarak iki ana gruba ayırılabilir.. ben açıkçası, hiç sevmem insanları kategorize etmeyi, yanlış da bulurum.. ama bu konudaki düşüncelerimi ifade edebilmek için, pratik olsun diye şimdi bunu söyledim.. tabi ki insan tamamen içe dönük ya da tamamen dışa dönük bir varlık değildir, hatta insan yekpare ve oturmuş, değişmez bir varlık da değildir bence ve sanırım hepimizin kanaatince.. ama anlatmak istediğimi basitleştirmek için şöyle yapayım şimdi; konuyu renklerle ifade edersek nasıl kırmızının bir çok tonları da olsa o renk kırmızıdır, ya da mavinin tonları da olsa o renk mavidir ilk bakışta ve basitçe, aynı zamanda da genel olarak.. aynen bunun gibi içe dönük insan yani genellikle kendi iç dünyasıyla daha çok meşgul ve dışarıdan gelen bilgileri kendi iç dünyası ve kendi görüşleri ile karşılaştırarak değerlendiren bir  insan bana göre içe dönük insandır.. dışa dönük insan da genellikle kendi iç dünyasındaki bilgi, düşünce ve duygu halini dışarıya aksettiren ve her zaman dışındaki etrafındaki dünya ile ilgilenir ve canlı olarak hayatı yaşar görünen insandır bana göre.. tekrarlayayım, bunlar sadece benim görüşlerim tabi ki.. bir bilimsel veya felsefi dayanağı olan bir görüş ileri sürmüyorum.. bana göre içe dönük insan ile dışa dönük insan kabaca böyledir diye düşünüyorum.. yani yine kısaca ve açıkçası içe dönük insan kabaca yüzde seksen kendi duygu ve düşüncelerini tartıp ölçüp biçerek yaşayan, dışa dönük insan da yine kabaca yüzde seksen dış alemle sürekli içli dışlı canlı olarak yaşayan insandır diyebilirim.. biraz daha yumuşatmak gerekirse, içe dönük insanın ana özelliğinden arta kalan yüzde yirmisi dışa dönük karakter, dışa dönük insanın da kalan yüzde yirmisi içe dönük yan dersek daha iyi olacak sanırım.. tabi bütün bunlar bir benzetme, yüzde yetmiş-otuz, altmış-kırk oranları da genel rengi pek bozmaz.. neticede mavi mavidir, kırmızı kırmızıdır.. ton farkı vardır sadece.. bu ana sınıflandırmada bir taraf yüzde seksen doksanları aşarsa ve kişi artık dışarıdan bakanlara tamamen içe dönük ya da tamamen dışa dönük görünür halde gelirse o zaman artık orada psikoloji devreye girer bu karakter ve davranışları sergileyenleri anlamak ve açıklamakta.. ben ortalama olanları kast ediyorum..
     Bütün bu lafları uzun uzun niye yazdım diye düşününce kendimi ifade için biraz da demek isterim.. ben kendimi biraz, hatta açık olmak gerekirse, yüzde yetmişbeşler seviyesinde içe dönük olan grupta hissediyorum.. bütün bu yazı konularım da ister istemez o bakışın ürünü oluyor diye düşünüyorum.. içe dönük insan daha çok geçmişte, biraz günümüzde, çok az da gelecekteki hayallerinde yaşıyor gibi geliyor bana.. dışa dönük olanlar da daha çok günümüzde, birazcık gelecekte ve çok az da geçmişte yaşıyorlar.. daha doğrusu duygu düşünce ve eylemlerini bunlar yönlendiriyor daha çok.. yine tekrar edeyim, bütün bunlar tamamen benim kendi düşüncelerim.. hiç bir iddiası ve bilimselliği de yok.. burası blog ortamı değil mi.. herkes dilediği gibi ve istediğini yazar, isteyen okur hak verir veya ilginç bulur, bir şeyler ekler veya etkilenir.. isteyen de okumaz geçer.. demokrasi var burada.. insan burada çoğu zaman kendi kendine konuşur, yazar, güler, hüzünlenir, dertleşir, paylaşır...
     İşte ben de bu düşüncelerle bir şeyler yazıp paylaşmak için klavyenin başına geçtiğimde yazdıklarım ister istemez karakterimin ve duygularımın etkilemesi sonucu oluşan düşünceler ve izlenimler oluyor.. dışarıdan bakılınca evet geçmiş zamanları anmak, aramak, anlatmak gibi geliyor ama aslında o yazılar bugün ve bu yaşa gelmiş biri tarafından yazılıyor ve bugün ya da yarın okunsun diye yazılıyor.. güncel bir konu bile yazılsa hemen iç dünya konuşmaya, anlatmaya ve yazılanları yönlendirmeye başlıyor.. aslında bu kadar uzun uzun yazıp insanların dikkatini dağıtıp sonunda da sıkılmalarına sebep olmaktansa daha kısa, öz ve vurucu kelimelerle meramımı anlatmak isterdim..yani şiir dili ile anlatmak isterdim demek istediklerimi, ama o yetenek yok ne yazık ki bende.. o yüzden de bir şeyler anlatmak için bu kadar çok kelime sarf ediyorum.. okuyanlar kusura bakmasınlar ve buraya kadar okudularsa zahmetleri için teşekkür ederim.. anlayışlarına sığınıyorum.. yine eskilerin güzel bir deyimiyle bu konuyu da bitirmek isterim.. her ne kadar sürç-i lisan ettiysek affola...

Yorumlar

  1. :) güzeldir uzun uzun yazmak, uzun uzun okumak gibi. hatta düşünceleri tekrar etmek, aynı kitabı yeniden ama farklı bir bakışla okumak gibidir bence. yani bence böyle iyi.
    ben de özeniyorum az sözle çok şey anlatanlara. dün bir yazı okudum. bütün bir psikoloji bölüm dersini resmen 5 cümleyle özetlemiş, yazan da küçücük bir kız. böyle yeni nesil gençler beni çok heyecanlandırıyor (yaşlanma belirtileri galiba).
    geçmişle gelecek konuları ise, bence geçmiş anılırken hoşluklarıyla anılıyorsa, mutuluk getiriyorsa güzel. bazı insanlar için geçmiş pişmanlıklar, şansı kullanamamalar, yanlış ilişkiler ve mutsuzluk anlamına geliyor ve bu şekilde düşünüldüğünde de tabii kişiye zarar veriyor. fakat ben de geçmişi düşünüp gülümseyebilenlerdenim, o nedenle iyidir geçmiş, içe dönüklük vs. :) sevgiler!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir de terapist C. diyor ki; geçmişe takılı kalmak depresyonun, geleceği düşünüp durmak ise anksiyete ve kaygının belirtisidir, dikkat :) en güzeli günü yaşamak ama en zoru da o sanırım.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke