Masumiyet-16

   Seçim sonuçları tüm yurtta olduğu gibi öğretmenler arasında da şok etkisi yapmıştı.. ilerici kampın temsilcisi olduğunu iddia eden öğretmenler başta olmak üzere suratlardan düşen bin parçaydı.. acaba hiç birisi gerçekten bu sonucu tahmin etmemişler miydi.. şimdi ne olacaktı.. bizim matematikçiye herkes geleceği merakla soran bakışlarla bakıyor, belki de onu müstakbel müdürleri olarak görüyorlardı.. oysa onun aklının köşesinden bile geçmiyordu böyle bir şey.. teklif gelse bile kabul etmezdi ama zaten bir yoklama hamlesi ve teklif de gelmemişti ilgili yerlerden.. çünki zaten mentalite ve duygusal olarak da o cenahta hissetmemişti kendisini hiç bir zaman.. buna rağmen yine de matematikçimiz sonuçlardan memnundu, fakat hiç bir arkadaşına ben dememiş miydim, ya da işte bakın ne oldu, gördünüz mü, bile demedi hatta sonucu son derece olağan ve sakin karşıladı.. ama idareciler ve ona yakın olanlar artık kendilerinin gidici olduğunu çoktan kabul etmiş görünüyorlardı.. çünki oyunun kuralı buydu.. her idare kendisiyle çalışacak, yani daha açıkçası kendi dediklerini harfiyen uygulayacak, itiraz bile etmeden emir kulu olacak, gözlerimi kaparım vazifemi yaparımcı insanlar arar ve kolayca da bulurdu bu memlekette..

   İktidara henüz hazırlığı olmadığı anlaşılan yeni ekip işi zamana yaydı.. önce kendisine açıkça karşı olanlar hariç herkesle iyi geçinmeye çalıştı.. en üst düzeydeki bürokratlar hariç kimseyi hemen değiştirmedi.. belki de uygun adamları olmadığından, ya da devletin ve bürokrasinin üst düzeyleriyle şimdilik iyi geçinmek istediklerinden, ya da gerçekten iyi niyetten -ki bizim saf ve masum matematikçi bu olasılığa inanıyor, en azından böyle olmasını umuyor ve tercih ediyordu- ilk zamanlar hiçbir şey değişmemiş gibi davrandılar.. hatta seçim kutlamalarını bile utanır gibi hafiften ve gösterişsiz yaptılar tepkileri çekmemek için..

   AKP nin genel başkanı Erdoğan bu seçimlere yasaklı olduğu için girememişti.. ama partisi iktidardaydı.. Başbakan, ikinci adam olan Abdullah Gül olmuştu.. fakat genel başkan, bir yıl geçmeden CHP başkanı Baykal'ın da yardımıyla  bir formül bulunarak yapılan bir ara seçimde Siirt milletvekili olarak meclise girdi.. bu yardımı yüzünden statükocu ve ulusalcı olarak adlandırılan bir kesim Baykal'ı hiç affetmedi.. adeta AKP yi o iktidara getirmiş gibi yıllarca onu suçladı.. kısa zaman sonra başbakanlığı Erdoğan'a devreden Gül Dışişleri bakanı olmuştu.. bu tarihten sonra Erdoğan 11 yıl süreyle kesintisiz başbakanlık yapacaktı..

   Memleket o ilk iktidar değişiminden sonra bir çok siyasi olaya sahne oldu.. kendisini milliyetçi muhafazakar bir parti olarak tanıtan AKP, zamana ve zemine göre bazen liberal politikalar izledi, bazen batılılaşma tarafı gözüktü, hatta Avrupa Birliğine katılmak için gerekli birçok kriteri de yerine getirdi, ekonomide bir çok hamle yaptı, özellikle sağlık alanında halkın gönlünü kazanacak yenilikler yaptı.. eski yönetimlerin birbirinin kuyusunu kazmaktan elinin değmediği bir çok ufak iyileştirmelerle zaman zaman popülist olarak da nitelense bile halkın geniş kesiminin oyunu almayı bildi..

   Başlarda halim selim görünen iktidar ne yazık ki, ya da bu memlekette her zaman olduğu gibi kaçınılmaz olarak, zaman içinde güç sarhoşluğuna kapılacak ve yönetimde ve bürokraside yerini sağlamlaştırdıktan sonra deyim yerinde ise fabrika ayarlarına geri dönecekti.. zaman içinde mazlum olmaktan, mağdur olmaktan dem vuran ve bunu da oy olarak hanesine yazmakta oldukça mahir olan bu parti, güç kazandıkça ve fırsat buldukça eski milli görüşçü damarına hatta daha da tutucu ve baskıcı dinciliğe dönüşecekti.. bizim matematikçi ise bir sonraki seçimde bir kez daha daha oyuyla destekledikten sonra yavaş yavaş bunlardan da soğumuş ve asıl masum olanın sadece kendi gibi azınlıkta kalan bir kesim olduğunu anlamaya başlamıştı.. ülke yine mehter takımı gibi iki ileri bir geri gitmeye başlamıştı.. hatta zaman zaman bir ileri iki geri bile oluyordu durum..

   Bu arada yıllar sonra o eski başörtülü öğretmen, bu kez milli eğitimde yüksek bir mevkide görevli olarak okullarını teftişe gelecek, fakat arkadaşlarından çoğu ya orada olmadıklarından olsa gerek ya da öyle tercih ettiğinden olsa gerek, hemen hiç birisini tanımayacaktı ya da tanımazlıktan gelecekti.. bizim matematikçi ise kendisine sadece kısa bir hoş geldiniz, hayırlı olsun diyecek, muhatabından da belli belirsiz bir teşekkür alacaktı.. anlaşılan kimse o eski mücadele ve masum çabalar devrini hatırlamıyor ya da hatırlamak istemiyordu.. eğitim camiası ise her zamanki gibi hemen hemen eski hamam eski tas durumundaydı.. her gelen milli eğitim bakanı bir yenilik yapmaya kalkıyor, ama bakanlıktaki ömrü bunları uygulamaya yetmiyor, yerine yeni gelen bakan o yapılanları da değiştiriyordu.. hükümet eğitim işini de, ne yazık ki, hemen her şeyi aynı şekilde gördüğü gibi bir ticaret ve kazanç kapısı olarak değerlendiriyor, okullardan sadece asıl arka bahçesi olarak gördüğü ve ileride mezunlarının onları her bakımdan destekleyeceklerini bekledikleri imam hatip okullarına sahip çıkıyordu.. geniş halk kitlelerinin çocukları ise tüccar zihniyetli öğretmenlere ve onların arasından çıkan uyanık ve iş bilenlerinin girişimleriyle kurdukları özel eğitim kurumlarına bırakılmıştı.. bu okullara mali gücü yetmeyen insanların çocuklarına ya imam hatip okulları ya da onlardan daha zavallı hale düşürülen, kendi haline bırakılmış klasik okullara gitme seçeneği kalıyordu.. tabi özel eğitim kurumları bu okullarda göze çarpan başarılı ve en parlak gördükleri öğretmenleri kendi okullarına transfer ediyorlar, onların isimlerini kullanarak gelirlerini ve şöhretlerini artırıyorlardı..

   Bizim idealist ve saf metamatikçimiz ise artık yorgundu ve yaşlanmaktaydı.. bazı özel okulların eskiden arkadaşı ve meslekdaşı da olan sahip ve yöneticilerinden aldığı iş tekliflerini artık yaşlandığını öne sürerek kibarca reddediyordu.. aslında galiba ideallerini ve mesleğine saygısını düşünüyordu bu kararında.. çünki ona göre bilim, kazanılan parayla veya üniversite sınavındaki başarıyla ölçülemezdi.. bu iş sevgi ve gönül işiydi ve özellikle ''masum'' insanların işiydi.. ona göre, bir öğretmenin en büyük keyfi, bilime aşık olan ve öğretmenini de geçip konusunda başarılı olan, güzel işler yapan öğrencisini uzaktan izlemekti.. onlardan bazılarının yıllar sonra karşısına çıkarak ve hocam senden çok şeyler öğrendim, matematiği senin sayende sevdim ve hala seviyorum deyip ellerini öpmeleri, sonra da neler yaptıklarından ve başarılarından kısaca bahsetmeleri hiç bir şeye değişilemezdi.. tek üzüntüsü, içinden çıktığı ve hala da bir ferdi olduğunu düşündüğü Anadolu insanının çocuklarının gittikçe fırsat eşitliğinden uzaklaşmasıydı.. onun dışında hiç bir şey onu pek de ilgilendirmiyordu artık.. bu konularda yapılan çalışma ve öneriler de ne yazık ki siyaset ve gruplaşmalar yüzünden bir türlü ilerliyemiyordu.. ne zaman bir ışık göreceklerdi tünelin ucunda belirsizdi ve sanki çözümsüz matematik problemleri kadar zordu sonucu görmek..

   Bu hikayenin sonu henüz yazılmadı.. artık sonunu hep beraber merakla bekleyeceğiz.. kim bilir belki ilerde idealist ve biraz da saf ve masum bir eğitimci çıkar da bu beklentileri gerçeğe dönüştürür.. kim bilir, tek parti dönemindeki tüm maddi eksiklik ve olumsuzluklara rağmen bir Hasan Ali Yücel, bir İsmail Hakkı Tonguç ve daha nice isimsiz kahramanlar gibi idealist bir kişi veya nesil yeniden gelir, çok çalışıp çabalar, alın teri ve gözyaşı döker, sonunda da biz göremesek de bu yarım kalmış hayali geliştirir, gerçekleştirir ve meyvelerini bu aziz millete sunar...


                                                                *        *         *

Yorumlar

  1. Böyle yazılar bugünlerde okumak zor oluyor mutlaka devam et

    YanıtlaSil
  2. Uzun bir aradan sonra geliyorum fakat aniden sona ermesi sürpriz oldu benim için. Elinize sağlık, sonunu çok güzel getirmişsiniz. Umarım dileğiniz gerçekleşir:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım..ümitler tükenmez, biz tükensek de :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke