Dostluk/Yalnızlık




   Nedense bu iki kavram beraber çağrışım yaptı bende.. dostu olan yalnız değildir.. ya da yalnız olanın dostu yoktur, veya yok denecek kadar azdır, gibi bir düşünceye yol açıyor sanki, bu ikili peş peşe yazılınca.. dostu çok olan, hep onların arasında, dostlarıyla dolu ortamlarda vaktini geçirip yalnızlık nedir bilmeyen bir insan, veya çeşitli nedenlerle dost edinememiş veya dostlarını bir sebeple kaybetmiş, dolayısıyla yalnızlığı hissederek bu halin nasıl bir durum olduğunu iyi bilen bir insan, bu kavramların birbiriyle ilişkisi veya farklılıklarının ayırdına daha iyi varabilir gibi geliyor bana..


   Önce dost nedir, dostluk nedir diye sorup, kendimce bunlara bir cevap arayayım diyorum.. öyle ya özellikle eski şiirlerde hep dosttan bahsedilir, ''bir dost bulamadım gün akşam oldu'' diye meşhur bir beyit bile vardır.. öncesinde dost! dost! diye nice aramıştır dostunu bu beyti yazan kişi, ama sonunda yani hayatının artık akşam zamanında, hâlâ bir türlü bulamamıştır aradığı (nitelikleri taşıyan) dostunu.. demek ki aradığı dost öyle kolayından bulunacak biri değilmiş.. öte yandan bütün bunlara karşılık, sanki bu duruma tezat gibi, özellikle Amerikan filmlerinde veya bazı başka tv dizilerindeki konuşma sahnelerinde sık sık insanlar birbirlerine dostum! diye bahsediyorlar ya, hatta adam daha önce hiç görmediği tanımadığı birine bile neredeyse dostum diye sesleniyor ya.. işte dost kelimesi burada sıradan ve basit bir hitap gibi duruyor.. acaba o ecnebi memleketlerde dost diye bir kavram yok mu, veya artık tedavülden kalkmış bir deyim, kelime mi?.. ama ben buna itiraz ediyorum, bu kadar da basit sıradan bir şey değil bu dost kelimesi ve anlamı bana kalırsa, hele dost arayıp da bir türlü bulamayan ozanımızın beyitlerini düşününce.. o dostunu arayan kişi, nice insanlara ne ümitlerle yaklaşmış ama aradığı dostu bir türlü bulamamış.. modern zamanlardaki anlayışa göre baktığımızda ozanımız çok seçici biriymiş anlaşılan.. hele şu herkesle dost film artistlerinin sergilediği açıdan bakılırsa çok  ''Cool!'' biriymiş galiba.. anladığım kadarıyla, bu kadar zor bulunan bu dost demek ki adamına göre değişiyor.. birahanede bir bardak bira aldığın barmen dostun olabiliyor, ama yıllarca arayıp nice arkadaşlıklar, çabalar sonrası karşına çıkan ve dostum diyebileceğin, az da olsa tanıdığın kişiler bile bir türlü dostun olamıyor.. demek ki gençlik zamanında okuldaki arkadaşlarından sevdiğin ve kendini yakın hissettiğin, hatta sinemaya, yemeğe ve çeşitli sosyal ortamlara beraber gittiğin arkadaşların, ya da askerlikte gece gündüz beraber olduğun tertibin, meslek hayatında çeşitli sebeplerle işbirliği, hatta kader birliği yaptığın insanlar, sadece geçici birer arkadaşlık seviyesinden, rütbesinden ileri gidemeyebiliyor, dostum diyebileceğin o özel seviyeye gelemiyorlar.. belki de bir süre, evet, bu kişi veya şunlar dostumdur diyebileceğin insanlar, zamanın yıpratması, şartların değişmesi, menfaatlerin uyuşmaması, hatta dünya görüşü, siyasi görüş farklılıkları nedeniyle zaman içinde dostluk seviyesinden hatta arkadaşlık grubundan bile düşebiliyorlar.. zor zamanlarında kimisinden beklediğin dostça yaklaşım, umduğun destek veya hiç olmazsa o yoldaki hamleleri, dayanışmayı veya hiç olmazsa en azından da olsa beklediğin umduğun yakınlık veya anlayışları bulamıyorsun, hayal kırıklığına uğruyorsun ve vay be! benim de hiç dostum yokmuş! diyebiliyorsun.. belki de sana bunu dedirten kişi veya kişiler de o zor zamanlarda aynı şekilde senin için aynı şeyleri düşünüyorlardır kim bilir.. yani dost bulmak, hatta bu dostluğunu hep canlı tutup kuvvetlendirmek o kadar da kolay ve basit bir olay değil.. dost apayrı bir şey ve dostluk kişiliğini, dertlerini, neşeni, kısacası maddi manevi her şeyini ona açıp paylaşabileceğin, gerektiğinde yardımını alacağın veya onun yardımına koşacağın, ortak zevk ve ideallerinin veya en azından ortak dünya ve hayat görüşünün olduğu, aranızdaki bu dostça ilişkinin her an nadide bir çiçek gibi bakılıp gözetilmesini istediğin ve bu konuda çaba verdiğin, çok özel bir kişi.. o yüzden de bulmak için çok çaba sarfedilen, ama kaybetmemek için daha da çok emek gerektiren bir hayat görüşü ortağı, ileri düzeyde bir arkadaş, kısacası gerçekten bir ''Dost''.. belki de aynada görmek istediğin kendin gibi hatta kendindeki eksikleri de gizleyip daha ideali gösterebilen sihirli bir ayna gibi bir kişi.. seni her zaman anlayan, destekleyen, iyiye güzele yönlendiren, neredeyse seni senden bile çok tanıyan bilen ve seven bir kişi.. belki de insan dostunda kendisini arıyor.. ama dünyada senden başka bir tane daha olmadığına göre bir türlü gerçeğini bulamayacağın bir sen, bu dost denilen kişi galiba.. hiç olmazsa bir çok yönlerini onda bulabileceğin ya da görmek istediğin bir suret, yani kısacası bulunması imkansız Zümrüdü Anka kuşu.. Kaf dağının arkasında olduğu söylenir.. bulan gören olmuş mudur bilinmez.. belki de bir masal kişisi, bir hayal kişi.. ancak ideale ne kadar yaklaşılırsa o kadarı olabilecek bir kişi.. kimyada bilinen nadir asal gazlar gibi, havada çok az oranda bulunuyor, tanınması, yakalanması ve elde tutulması o kadar güç ve asal kelimesini hak edecek kadar kendilerine özgü bunlar, bu özelliklerinin bir sonucu olarak da başka elementlerle reaksiyona girmeleri, bileşik yapmaları o kadar zor ki, ve en ufak bir özensizlik hatta çabasızlık anında da kurduğu bağları yani bileşikliği bozup hemencecik ortamdan uçup kaçıp gidiveriyorlar.. ondan sonra düşün dur, neden böyle oldu, suç bende miydi, yoksa onda mıydı.. aslında eşyanın daha doğrusu maddenin tabiatı bu.. böyle yaratılmış kısacası.. o yüzden asal gaz, soy gaz denmiş.. bağımsızlığına, karakterine, alışkanlıklarına, kısacası kişiliklerine son derece önem veren ve dolayısıyla da bunların tabi bir sonucu olarak kalabalıktan uzak yaşamaya, kendi olmaya yani kısacası bir başınalığa, yalnızlığa mahkûm bunlar.. tıpkı içindeki sen gibi, sadece bir tane o.. ozan güzel söylemiş: bir ben var, benden içeru...


   Buradan kolayca geldik yalnızlığa.. görüldüğü gibi yalnızlık bu kadar zor bulunan bir şey değil.. dostunu bulamayan kişi bunun sonucunda kolaylıkla yalnızlığa geçiveriyor.. aslında belki de herkes bir nebze yalnızdır.. ama kimisi yalnızlığının farkında değildir.. kimisi yalnızlığını göstermemek için çeşitli maskeler, kamuflajlar içinde dolaşır.. bazıları da tersine aşırı sosyal bir görüntü çizerek yalnız olmadığını, dostca arkadaşca çok zengin olduğunu göstermek, anlatmak amacıyla etrafına caka satar.. bana göre bunların arkadaşları hatta dostum dedikleri de çeşitli tavizler, değerli hediyeler, özel ilgiler ve sürekli çabalarla etrafta tutulan ve devamlı ilgi bekleyen, gözleri bir türlü doymayan, hep alan, almaya alışmış kişilerdir.. bir an bile bir şeyler alamazlarsa hemen terkedeceklerini her an hissettirirler.. o kişi bunların elinde bir oyuncak, hatta esir durumundadır artık.. medya maymunu deriz ya, işte bunlar o durumdadır.. bu hale düşmektense yalnızlık bin kere daha iyidir bana göre.. derler ya değerli yalnızlık diye.. bu kavram siyasi olarak etrafımızda hiç dostumuz kalmamış bir durum için, son zamanlardaki  memleketimizin halini özetlemek için uydurulmuş gibi görünse de, aslında gerçek anlamı bana göre kişisel olarak bir çok insanın tercih ettiği bir yalnızlık hali, tek başınalık, kendi kendisiyle barışıklık ve bu halinden memnuniyetin ifadesidir.. bu kişiler bazen kitaplarla, bazen müzikle bazen de çiçeklerle, hayvanlarla, tabiatla meşguldürler ve bu hallerinde kendilerini daha dost bir ortamda hissederler.. modern zamanların bireyselleşme dedikleri de belki de budur.. bireyselleşen insan daha seçici ve sofistike zevkleri olan insandır bir bakıma.. kolay beğenmez, sıradanlıktan uzaktır.. bazıları bu hali burnu büyüklükle, ukâlalıkla açıklamaya çalışır ama, öyle olmadığı, o kişinin yaşamına yakından bakıldığında kolayca anlaşılır.. böyle kişilerin çoğu kanaatkar bir hayat sürer, fedakardır hatta.. başka insanların aptalca bulduğu şeyler onun için çok önemli olabilir.. pire için yorgan yakan kişiler gibi görünse de idealleri için çok şeyi hatta yalnızlığı ve anlaşılmamayı göze almış kişilerdir onlar.. böyle bakınca bana da bu yalnızlık hali gerçekten değerli görünüyor.. yıllar önce bir kitap okumuştum.. Irvin D.Yalom'un o zamanlar çok satılan Nietzsche Ağladığında isimli bir kitabıydı daha doğrusu romanıydı bu.. roman, psikanalitik bakış açısıyla Freud ve Nietzsche'nin fikir dünyalarını ve hayat maceralarını ele alıyordu.. beni orada en çok etkileyen şey, Nietzsche gibi kendisini beğenmiş görünen, kimseyle kolay kolay ilişki kurmayan, neredeyse bireyselliğin doruklarında dolaşan. ama yine de herkesin sözlerini büyük bir dikkat ve hayranlıkla dinlediği -ama pek de bir şey anlamadığı-, o yüzden olsa gerek itici bulduğu, düşünceleri ve  idealleri için kolayca tüm köprüleri yakabilen bir insanı ve Freud gibi insanın bilinçaltını irdeleyen ve sonunda psikanaliz teorisini ve uygulamasını kuran ve geliştiren, (sonrasında da dünyada büyük fikirsel ve siyasal değişimlere yol açtığı kabul edilen) bir diğer bilim insanını ve hekimi ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini daha doğrusu hayat görüşlerini irdeliyordu.. orada beni en çok etkileyen şey ise -belki de ben öyle yorumlamışımdır- Nietzsche gibi bir devin bile sonunda yalnızlığını ve bundan duyduğu üzüntüyü anlatmasıydı.. burada kişisel yalnızlık ile fikri yalnızlık apayrı şeyler, ama neticede bireysel olarak aynı kapıya çıkıyor.. yalnız insan anlaşılamayan, veya toplumdan beklentilerini bulamadığı için küskünleşip kendisini kalabalıklardan uzaklaştıran insandır.. bazıları onları uyumsuz, incelikten yoksun, hatta toplum düşmanı olarak bile niteleyebilir, ama bu sıfatlar bile onları hiç yolundan döndüremez hatta daha da uzaklaştırır.. Uzlet diye bir kavram vardır.. kişinin sakin bir köşeye çekilmesini, insanlardan uzaklaşmasını anlatır.. inzivaya çekilmek aynı anlama gelir.. bu çekilinen yerler biraz karanlık, loş gibi görülebilir dışarıdan.. ama oraya gönüllü olarak çekilen insan orada bir de kendi dünyasını kurup, mutlu ve tatmin olmuş bir şekilde yaşayabiliyorsa ne mutlu ona.. öte yandan tersine inzivaya çekilip kendisini her şeye kapatıp, adeta hayattan ve her şeyden elini eteğini çekip ölümünü bekler hale geldiyse o da çok acı bir durum, ve yalnızlığın çok ileri hatta kişiye zarar verecek duruma gelmiş bir hali.. bazı şairler, düşünce insanları, hatta toplumda bir zamanlar önemli yerler işgal edip bir çok olaylarda etkili olmuş kişilerin zaman içinde -belki de şartların değişmesi sonucu- etkilerini kaybedip gözden düşerek kendi kendisini toplumdan çekmesini, gönüllü sürgün etmesini de bu çeşit onurlu ve değerli yalnızlıklar arasında sayabiliriz.. tabi değişimi iyi inceleyip kendi eksikliklerini ve yanlışlarını görüp onları düzeltebilen ve yine etrafına yararlı etkileri olabilenleri bunların dışında tutmak gerekir.. kişi eksiğini bilmek gibi irfan olmaz diye bir atasözü de vardır.. eksiğini bilip bunları düzeltip, söküğünü dikip, çabasını devam ettirebilene ne mutlu.. benim değerli yalnızlıktan kastettiğim, şartların kötü niyetli veya bozguncu insanların lehine değiştiği -ama eninde sonunda düzelecektir şartlar,  hiç bir kötü devir sürgit olamaz, eğer olursa sonu yıkımdır çünki- zaman ve ortamlarda böyle kişilere alet veya yardımcı olmaktansa inzivaya çekilebilme yürekliliğini ve fedakarlığını yani erdemini gösterebilen insanların yalnızlığıdır...


   Netice olarak dostluk ve dost, bulunması çok zor ama kaybedilmesi çok kolay, herkesin aradığı çok nadir ve değerli, adeta mücevher gibi bir şeydir.. bulabilenlere, değerini bilenlere, ve bunları işleyip çok değerli hazineler haline getirebilenlere ne mutlu.. bunun tersi diyemeyeceğim ama pratikte öyle görünen yalnızlık ise daha kolay bulunabilen, sürdürülmesi daha kolay gibi görünen, daha kekremsi bir tadı olan, daha hüzünlü, kısacası pek de istenmeyen bir şeydir.. ama onu da değerlendirip ondan da güzel şeyler ortaya çıkarabilenlere ne mutlu.. 








Yorumlar

  1. Çok gördüğüm ama dost olamadıklarım var, bir de az gördüğüm hatta hiç görüşmesek de dost bildiklerim var. "Dost" söylemesi kolay, bulması zor bir şey gerçekten. Hayatında en az bir kez dost kazığı yemeyen yoktur sanırım.

    Mr. Kaplan gerçek dostluk diye bir şeyin çok mümkün olmadığını söylüyor. Belki de haklıdır. İki kişinin aynı anda aynı şiddetle birbirine aşık olamayacağını da söylüyor. Belki o konuda da haklı. Aşk söz konusu olduğunda bile aynı anda aynı hisleri hissedip tam ortada buluşamıyorsak dost olmak daha da zor olmalı. Sanırım bir süre aynı doğrultuda, aynı noktada olunca dost oluyoruz, sonra kesişen noktalarımız azaldıkça dostluğumuz da azalıyor.

    Gerçekten aramızda hiçbir çıkar ilişkisi olmayan 20 yıllık dostlarım var ama hayat bu, yarının ne getireceğini kimse bilmiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız.. Dost gerçekten zor bulunan, belki de Mr.Kaplan'ın dediği gibi hiç bulunamayacak olan bir kişi.. Aşk için de benzer şeyler söylenmiş.. ama insanlar yine de aramaya devam etmekten vaz geçmemiş.. hatta bir deyim de vardır, Leyla'sını ararken Mevla'sını bulmak diye.. kişisel aşk veya dost arayışında bir çok çaba ve hayal kırıklıkları sonrası, insanın içine dönüp çeşitli ruhsal gelişmeler sonunda yaradanına ulaşarak artık aşkı ve dostluğu aramayı bırakması.. bu bir arayış yani bir yolculuk demek ki.. sonu toplumdan uzaklaşmaya ve yalnızlığa çıkan..

      Sil
    2. O sözde yani mevlayı bulma aşamasından önce, ben kendi iç yolculuğun ve kendi kendinin dostluğunu kazanman konusunu da önemli buluyorum.. İnsan yaradanın yarattığını sevmeden yaradanı nasıl sevebilir, bu anlık, yüzeysel bir sevgi olmakla kalır. Ve yaratılanı sevmenin de ilk koşulu belki kendimizi anlamak, anladığımıza rağmen sevebilmek..
      O nedenle bir çok aşk bir tutku ya da kıvılcımdan öte gidemiyor.. Gibi geliyor bana :)

      Sil
  2. Dostluk güzel şey, nadir şey, kıymetli şey..
    Arkadaştan dosta geçiren sadece zaman değil insanları, sanırım sınavlar. Öyle sınavlar veriyor ki bazı ilişkiler, diyorsun bu insanı ne olursa olsun kaybetmemeliyim, benim yanımda kalmalı. Ama o noktaya ulaşabilmek için hakikaten inişler, çıkışlar, bazen sırtında hissettiğin bıçak uçları....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sınavlardan başarı ile çıkarak gerçek dostunu/dostlarını bulanlara ne mutlu..

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke