Renk Aşkı

 



     Babamın bazı anlarda durumu izah için sık sık kullandığı bir özdeyiş vardı: ''Zevklerle renkler tartışılmaz'' ...

     Bu sözü kim söylemiş veya bir yerden mi okumuş bilmezdim, ama bir konuda tartışıp da bir karara varamadığımız durumlarda veya birbirimizi ikna edemediğimiz konularda tartışmayı sonlandıran, adeta son noktayı koyan bu deyiş hemen herkes tarafından itirazsız kabul ediliverirdi nedense..


     Uzun zamanlar geçti aradan.. zaman zaman ben de kullandım bu maymuncuk misali deyişi bir çok meseleyi çözümsüzlükten kurtarıp çabuk ve pratik bir uzlaşma sağlayabilmek amacıyla.. sanki sihirli bir sözdü bu, tartışmaları fazla uzatmadan ve sonucunda çıkabilecek tatsız durumlardan, ya da kimsenin tatmin olmayacağı sonuçlardan bu söz sayesinde sıyrılıveriyordunuz adeta.. herkes bunu duyunca adeta tartışmanın o şehvetli çabasından soğuyuveriyordu.. sanki tartışmanın bir anlamı kalmıyordu.. herkesin fikri kendine en doğrusudur, bize de susup kabul etmek düşer, ne yapalım hayırlısı artık.. der gibi bir ruh hali doğuyordu insanların içine.. bu söz giderek tartışmaları da anlamsız ve faydasız hale getiriyordu bir yandan, ama tehlikeli sonuçlardan da koruyordu kişileri.. yani iki tarafı da keskin bir bıçak gibi, hem tehlikeli ama aynı zamanda da yararlı bir alet durumundaydı bu deyiş..


     Ama bir süre sonra, belki de tartışmayı ve düşünmeyi yeni yeni öğrenmeye başlayınca bu sözü de yavaş yavaş heybemden çıkarmaya, daha açıkçası heybemin elimin pek ulaşamadığı dip kısımlarına doğru itmeye, daha doğrusu kullanmaya kullanmaya en altlara kendiliğinden gitmesine sebep olmuştum.. artık o çağlarda tartışmayı, daha doğrusu karşı tarafı ikna etmeyi öne almışım ki ille de bir şeyleri karşı tarafa anlatmaya, onun bu konudaki fikirlerini öğrenmekten çok kendi tarafımıza çekmeye çalışma huyumuzun bizi esir aldığı o delişmen zamanlarımızda, kendimizi her şeyin en doğrusunu bilir ve beğenilerimizin de en gelişmiş kıvamında olduğu boş inancının verdiği güven ile karşı tarafı yanımıza çekme, aynı tarafta olup çoğalma ve ''diğer'' kişileri de etkimiz altına alma hırsına ne yazık ki ben de kapılmıştım.. neyse ki bu dönem de çok uzun sürmedi.. bunda yine babamın o deyişinin zihnimin bir köşesinden ara sıra beni uyarmasının rolü mutlaka olmuştur kuşkusuz, ama daha çok da karşı taraf dediğimiz kişilerin de aynı bizim gibi davranıp kendi fikir ve beğenilerini bize kabul ettirmeye yönelik davranışlar içinde olduğunu biraz geç de olsa farkedebilmemiz bu dönemin sona ermesinde ana sebep olsa gerek.. gerçi yine ara sıra o döneme dönmüş gibi hissettiğim oluyor, ama çabuk çıkıyorum bu durumdan.. ya da bana öyle geliyor...


   Yine de bu deyişi ara sıra hatırlar ve üzerinde düşünmeye devam etmekten kendimi alamam.. tamam, çok da doğru bir deyiş değil, ama oldukça yararlı, ve kişiyi kendine getiren ve adeta bir köprüden önceki son çıkış yolu.. ama yine de bu yol nereye götürüyor bilemiyorsunuz.. üç kelimelik bu deyişin ilk kelimesinin anlaşılması daha kolay.. öyle ya zevk sadece kişiye kalmış bir şey.. en basit örnekle birisi çay içmekten zevk alır, öteki kahve.. kimse kimseye niye onu seviyorsun diyemez.. zevk meselesi.. hele böyle masum konularda bunun gibi nötr durumlarda itiraz bile saçma olur.. kısacası zevkler tartışılmaz denir iş biter.. en fazlası bir taraf öbürüne zevksiz der, burun kıvırır geçer.. öteki taraf da pek aldırmaz.. zevk alıyorsa bırak yapsın.. ama ya zararlı bir şeyden zevk alıyorsa.. işte orada işler biraz karışıyor.. ama biz de oraya girmeyelim şimdi... 


     Peki, ikinci kelime yani renk meselesine ne diyelim.. burada işler biraz karışıyor.. gerçi erkekler açısından konu daha kolay, en fazla on çeşit renk var erkeklerin kafasında.. belki de birini daha çok sever.. öte yandan erkekler bu renk işinde daha farklı düşünüyor bana göre.. mesela bir arkadaşım siyah beyaz deyince gözleri parlar, günde en az bir kaç kere Beşiktaş hakkında düşünür, takımın son durumu, futbolcuların performans ve sağlık durumunu, geçmiş maçlardaki hataları veya zaferleri, gelecek maçlardaki tedbirlerin neler olması gerektiği vs. vs. otur sabahtan akşama kadar konuş bitmez bu konu.. ama bu bir renk aşkıdır başka bir şeye benzemez.. sadece bir renk değil ama iki renk.. tek siyah veya yalnız beyazın hiç bir anlamı yok onun için.. ama ikisi bir araya gelince iş başka.. aynı şey sarı ile lacivert, sarı ile kırmızı, mor ile lacivert... vs. için de geçerli.. bu renk aşkı da tartışılamaz.. bu bir zevk meselesi de değil artık bir aşk, bir tutku.. ilk okul, orta okul, lise, bilemedin üniversite yaşlarından sonra da çoğu erkekte bu renk aşkı bitmez devam eder, en sevdiği kişilerle bile bu yüzden kanlı bıçaklı kavgalar çıktığı da olur.. dargınlıklar yaşanır.. en eğitimsiz kişisinden neredeyse filozof denecek kişilerde bile bu renk ya da takım aşkı ya da tutkusu şaşılacak düzeyde olabilir.. bende bu tarz bir renk tutkusu yok.. daha doğrusu üniversite yıllarında bitti.. sebebi de tuttuğum takımın yöneticilerinin ve futbolcularının kazanmak için yaptıkları ahlak ve vicdan dışı şeyler ve bunları gözü kapalı izleyen hatta destekleyen taraftarları görmem ve daha kötüsü bunların normal kabul edilmesi oldu diyebilirim.. siyasi partiler ve liderler hakkında daha da gevşek bir sempatizanlık tavrım oldu.. o da ne yazık ki aynı sebeplerden dolayı daha da çabuk geçti gitti.. şimdi hepsini dışarıdan izler hale geldim.. belki de o yüzden bunları düşünebiliyor ve yazabiliyorum.. erkeklerdeki renk aşkı kısaca böyle bir şey genellikle.. ama kadınlarda iş çok farklı, bunu kadın erkek hepimiz çok iyi bildiğimiz için üzerinde fazla yazmaya gerek görmüyorum, daha doğrusu kendimi bu konuda fikir ve yorum ileri sürecek kadar yetkili ve bilgili görmüyorum.. ama kadınların ta küçük bir kız çocuğu oldukları zamandan itibaren renklere karşı o inanılmaz yetenek ve zevklerini hemen hepimiz biliriz.. bu tartışma dışında bir şeydir, kısacası değişmez bir tabiat kanunu gibi bir şeydir..


     Konu biraz dallanıp budaklandı ama, bir ağaç gibi dalı budağı olmazsa ağaç ne işe yarar veya nasıl anlatılır, aynen öyle oldu.. zevk de renk de tartışılmaz deyip buralara geldik.. benim asıl düşündüğüm ve merak ettiğim insanlar neden bir renge bu kadar bağlanır.. neden o renk onun simgesi haline gelir.. insanlar daha geniş düşünürsek neden bir şeye 'aşırı' bağlanır, küçük bir çocuğun tüylü oyuncağı ile avunması gibi bir büyük insan niçin bir objeye bağımlı olur.. bazı zevkler ve renkler bağımlılık olmadıkça tabi ki kişiyi rahatlatan, oyalayan, hoşça vakit geçirmesine yardım eden şeylerdir.. ama daha fazlası.. bir kadın pastel renkleri sevebilir, giyimini ona göre seçer ve yakışıyorsa beğeni de alır.. ama devamlı siyahlar giyen bir kadın, veya devamlı maviler, pembeler, ne bileyim bağıran veya dikkat çeken ya da  çekmeyen renklerden birine çok bağımlı olan kadınlar.. kendileri bundan memnunsa diyecek yok tabi.. erkekler de aynı şekilde.. kimsenin giyimine kuşamına karışamayız.. amorf şekilsiz bir topluluk da çok sıkıcı olur ve kimse de böyle bir toplumda yaşamayı istemez.. ben sadece tutku ile bir şeye bağlanan insanları daha doğrusu bunların nedenini merak ediyorum.. hepsi bu..


     Neticede şöyle bir sonuca vardım kendimce; hayat ve aslında tüm evren çeşitlerin bir arada yaşadığı, farklılığını bir şekilde ifade ettiği ve bununla tanındığı koskocaman bir kaos.. bu farklılıklar aynı zamanda bir zenginlik ve gelişmeye, değişmeye yönelik bir özellik.. evrim dediğimiz o müthiş olay yahut kanun da bu farklılığa ve değişime dayalı.. çünki hayat sürekli değişim içinde, hiç bir şey değişmemiş gibi görünse de uzun zamanlar içinde hiç bir şey yerinde durmuyor ve her şey birbirini etkilemeye devam ediyor.. şartların değişmesi de tıpkı kısa vadelerde modaların değişmesi gibi uyum ve uyumsuzluk sorunları yaratıyor.. şartlara yani modaya, yani modern zamanlara, asri zamanlara uyanlar ayakta kalıyor, uyamayanlar dinozorlaşıyor yok olmaya mahkum oluyor.. zevkler ve renkler kişiye göre değişiyor ama zamana en iyi uyabilenler kalıcı oluyor.. yani en azından diğerlerine göre biraz daha uzun kalıcı diyelim.. buradan da bence şu sonuç çıkıyor, renk seçimi kişinin kendisine kalmış bir zevki ve bir ifade şekli olmasının yanında, aslında dış dünyaya verilen bir mesaj aynı zamanda.. kişi kendi gibi düşünen, benzer zevkleri olan, benzer renklerden hoşlanan kişileri böylece arayıp bulmak amacıyla bu mesajları vermiş kısacası kendisini dış dünyaya tanıtmış oluyor.. yani renk zevki ve seçimi bir açıdan kişinin farkında bile olmadan çevresine yaydığı bir feromon belki de...


     Sonuç olarak yine başa dönüyoruz.. zevkler ve renkler tartışılmaz... (mı....)






Yorumlar

  1. "Mavi huydur bende.." diyen Edip Cansever'i anmadan olmaz. Gönül gözü görendedir, derinler mavidir.. "Renkler ve zevkler tartışılmaz" sözü doğru ama bana öyle geliyor ki, her konuda farklı renklere ve zevklere sahipsek de, o ilişkiyi dostluğu uzatmanın da alemi yok sanırım.. Bazen insan en medeni ve dostane tartışmaktan bile bıkıyor, bıktığı noktada da en iyisi bu sözü söyleyip uzaklaşmak galiba....

    YanıtlaSil
  2. Ben çok severim bu sözü :D bir kere çok doğru herkesin zevki farklı ve kimseye neden bunu seviyorsun diyemeyiz. Sevmek, zevk almak için illa ki bir sebep gerekmez.

    Renk konusuna gelince dediğiniz gibi işler biraz karışıyor ama iki yönlü bakabiliriz bu konuya. Ana renkler herkese göre aynıdır. Yani "kırmızı" kırmızıdır, "mavi" mavidir. Bunları tartışmayız. Tonlara gelince, her rengin binbir tonu var ama onlar üzerine tartışmanın da pek faydası yok sanırım :)) Kısacası ben bu sözün sizin de dediğiniz gibi tüm gereksiz tartışmaları bitirmesini çok seviyorum :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke