Mağduriyet

 



     Son zamanlarda kafama takılan bir kelime daha doğrusu bir durum, hâl olarak Mağduriyet üzerinde düşünmeye çalışıyorum.. Sözlüklerde mağdurluk hali, kıygınlık olarak kısaca açıklanmaya çalışılmış.. ama bence o kadar yük var ki bu kelimede.. hele bizim memleketimizde...


     Nereden aklıma geldi bilmem düşünürken bu mağduriyet kelimesi.. ama düşündükçe ve son zamanlardaki hallerimizi ve bunların nedenlerini anlamaya çalıştıkça hep bu kelimeye gelip dayanmaya başladığımı fark ettim.. sanırım bizim memlekete has hallerden biri bu mağduriyet 'hâli' .. herkes bir şeylerden mağdur, kendisinden başka herkes suçlu, acımasız, anlayışsız. bencil.. vs. , vs.. sanki bir mağdurlar ülkesinde yaşıyoruz.. futbolcu yenilir hakem mağduru olur.. ekonomi çöker faizci mağduru olunur.. öğrenci çalışmaz sınıfta kalır -gerçi kalmak sanırım yok artık, o bizim zamanımızdaydı- öğretmen mağduru olur.. daha nice örnekleri her tarafta görebilirsiniz.. işin garip tarafı da en çok mağdur olanlar; en çok bağıranlar, mağduriyetlerini herkese ve her fırsatta anlatanlar, anımsatanlar.. galiba bu mağduriyet işi milli bir spor olmuş.. mağduriyet yarışları yapılıyor her yerde ve ortamda.. hele siyaset sahnesinde mağdurdan geçilmiyor.. işin garip tarafı mağdur olanlar çok taraftar da buluyorlar.. en çok mağdurum diyenler en çok destekleniyor.. bitmek tükenmek bilmeyen bir sızlanma, ağlama, duygu ve vicdanlara seslenme hali.. acaba öyle mi diye düşünmeye başladım sonra.. öyle ya insan bir şeyden mağdur olabilir veya hakkı yenmiştir, çare bulamamıştır, kaybetmiştir vs. ama yapması gereken şey devamlı sızlanmak, mağdur mağdur etrafına bakınmak, hatta ne bakınması etrafa bağırıp çağırarak mağdur olduğunu, ve hep böyle olduğunu, her zaman mağdur olduğunu neredeyse gururla etrafına haykırmak mıdır Allah aşkına.. yenilginin de bir şerefi vardır.. ama Murathan Mungan güzel söylemiş; bu memlekette her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız diye.. insan utanır biraz mağdurum, mağdursun, mağduruz diye bağırmaya değil mi.. yok, neredeyse üzerinde tepiniyoruz mağduriyet halimizin.. işin garibi neredeyse herkes ve her kesim mağdur burada.. mağduriyet yarışmalarında herkes başa güreşiyor.. çok önceleri masumiyetle ilgili bir şeyler yazmıştım sanırım.. ama artık masumiyet diye bir şeyin sadece Orhan Pamuk'un romanında kaldığını düşünüyorum maalesef.. çok acı, ama gerçek bu..


     Bu memlekette ve bu coğrafyada dilenci neden çoktur ve dilenciler neden yüksek sesle ve neredeyse saldırırcasına dilenirler?.. ben batı ülkelerinde de dilenci gördüm az da olsa.. ama onlar buralardakiler gibi değil.. sessizce ve utanarak bir şeyler istiyorlar.. onurlarını korumaya çalışıyorlar.. bizde ise tam tersi.. dilenci mağdurum ben diye bas bas bağırıyor neredeyse.. biliyor mağdur olana acınıp yardım edileceğini buralarda.. Ahmet Haşim aynı zamanda düzyazı ustasıdır.. onun bir yazısında okumuştum, bizde dilenciler çok güzel rol yapan sanatçılardır, insanların zayıf taraflarına çok güzel hitap edebilir ve sanatlarını yetkinlikle icra ederler.. onlara saygı duymak lazımdır gibilerinden bir şeyler diyordu.. şimdi düşünüyorum da demek ki bu duygulara hitap edip kendisini acındırma işi bizim genlerimize işlemiş.. çocukluğumda çok yerli film izlemiştim, orada konular hemen hemen aynıydı.. ya kadın mağdurdu (genellikle), ya patron veya ağa tarafından insanlar mağdur edilmişti, ya da genç anadolu çocuğu büyük şehirde uyanıklar tarafından mağdur ediliyordu.. insanlar bu mağdurları göz yaşları içinde izlerken belki kendi mağduriyetleri akıllarına geliyordu ve kendileri için ağlıyorlardı.. sonra iş hayatında karşılaştım bu mağdurlarla, hastalar zaten olağan mağdurlardı.. ya doktorlar onları bu hale sokuyorlardı, ya da kaderleri.. içtikleri sigaralar, sağlıklarına hiç önem vermemeleri, kendilerini korumaları gerektiği gibi şeyler pek akla gelmiyordu tabii.. 


     Sonra daha da büyüdü, genişledi, düşündükçe bu mağduriyet işleri zihnimde.. Tarihe bakalım mesela; Osmanlı ilk zamanlarında mağrurken zamanla zayıfladıkça mağdur olmaya başladık.. sonra Cumhuriyet devri geldi, mağdurluktan kurtulduk diye sevinirken bir de baktık orada da mağdurluk halimiz şekil değiştirerek devam etti.. İttihatçılık mağdurları, Türkçülük mağdurları, ezan mağdurları, başörtüsü mağdurları... derken hamdolsun bugünlere geldik.. her devir kendi mağdurunu yarattı ve besledi.. ama en çok da mağduriyetten beslendi birçokları.. kısacası bu mağdurlar bitmedi ve azalmak şöyle dursun çoğaldı.. biteceği de yok.. çünki bu işte ekmek var.. hem de iyi ekmek...


     Bu mağduriyet işi galiba kısa ve orta vadede bitecek gibi görünmüyor memlekette.. ben öyle düşünüyorum en azından.. hiç olmazsa bu duruma uyanıp eee yeter artık be! diyebilecek miyiz bilmem.. pek umudum da yok.. ama yine sanırım Darwin imdada yetişecek ümidindeyim.. herkes mağdur olunca artık sömürecek kimse kalmayacak, mağdurlar birbirlerini yemeye başlayacaklar.. böylece bu şartların da yardımıyla, belki iyi yönde bir mutasyon sonucu mağduriyete prim vermeyen nesiller gelecek, onlar bu rezil durumu sonlandıracaklar.. eyyy Darwin! umudumuz sende....






Yorumlar

  1. Çok düşündüm, çok başarılı gözlemler gerçekten, insanı düşünmeye sevkediyor.
    Çocuklara bakışımız geldi, çocuk bacağını masaya çarpar, büyükler masaya elle vurup ah sana yaramaz masa oğluma çarptın der, o geldi ilk aklıma.. Sorumluluk almayı öğretemiyoruz, birey olmayı, yaptıklarının sonuçlarına katlanmayı. Bu işin temeli.
    Bir de sistem bozuk. Maduriyetler eğer sesin çıkmazsa, ki o zaman bile, giderilmiyor. Güce özellikle yasadışı “had bildiren, otoriter” bir güce hayranlık var, mafya dizileri vs. bu nedenle çok tutuyor. Mazlum edebiyatı bu memlekette çok gider, bunun nedenleri Reşat Nuri Güntekin’in “acımak” kitabında çok güzel anlatılıyor aslında.. İşin o tarafından psikolog gözüyle bakınca da aslında bu durumun altında ego tatmini de olabilir, kendi refahını başkasının mutsuzluğu ya da çöküntüsü üzerinden tanımlamak ve bu sayede kendini üstün, şanslı görmek de var.. Yani mazluma “ihtiyaç” da duyuluyor bu memlekette, ağlayana acınıyor. Batıda ise er yeter mızmızlandığın, bu içine düştüğün durumun nedeni sensin, kalk ve ya durumu değiştirecek bir şey yap ya da mızmızlanıp sinirimizi bozma derler biter… Evsizler mesela, çok vardır ama ay zavallı diyen pek yoktur, acıyorsan biraz yemek, ayakkabı, uyku tulumu alır verirsin ama devlet tarafından kendine tahsis edilmiş yatakhaneye ya da yemekhaneye uğramıyorsa, o zaman devlet arada uğrar yoklar bazen zorla alıkoyup bakımını yapar ama sonra kendi haline salar.. Mağdurlar gözardı edilir. Bilmiyorum bu da aslında işin diğer uç noktası ve bu da yanlış aslında ama çözümsüz konulardan biri sanırım…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Acımak, empati kurup yardımcı olmaya çalışmak çok güzel bir özellik.. insanların bir bölümünde bu yön oldukça gelişmiş, bir kısmında az da olsa var.. çok azında ise hemen hemen hiç yok ve bunlar zalim tipler oluyor, ya da psikolojinin konusu kişilikler.. sebepleri nedir, çaresi nedir üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken konular.. benim asıl anlamadığım ve kastettiğim konu ise kendisini 'acındıran' kişiler.. gördüğüm kadarıyla bizim memlekette bunlar büyük bir kesim ve başarı kazandıkça artmaya devam ediyorlar.. insanın yapısında galiba zayıf, zavallı, ''düşkün'' görünümlü kişilere hatta canlılara bir acıma ve yardımcı olma, durumunu düzeltme isteği var sanırım.. bunu en iyi farkedip kullanmayı beceren hayvanların başında kediler geliyor galiba.. ama onlar bunu kullanan insanlar yanında masum kalıyor.. tabi ki hasta, sakat, zor durumda, engelli insan ve hayvanlar her türlü yardım ve desteği sonuna kadar hak ediyorlar ama benim burada anlatmak istediğim bu durumu kullanıp başkalarını sömürenler, hele mağdur olmadığı halde veya başkalarının mağduriyetini kullanarak insanların maddi ve manevi olarak 'sömürülmesi' benim en kızdığım konu.. çevremizde gittikçe bu 'iş' den hayatını kazanan hatta refah içinde yaşayan üstelik de mağdurlara hiç bir faydası olmadığı gibi üstelik bu durumlarının devam etmesini de sürdürmeye çalışan en tepedeki kişilere kadar o kadar çok örnek var ki.. bunlardan kurtulmak da insanlardaki o saf 'acıma duygusu' nedeniyle o kadar zor ki.. bu sömürü ile nasıl baş edilir bilmiyorum.. tek ümidim mutasyonda :)

      Sil
  2. Mağdur bile olsak mağrur duruşumuzu korumalıyız bence. Mağdur edebiyatı yapmayı hiç sevmem ben. Tamam ne olmuşsa olmuş, yaşanmış bitmiş. Topla kendini, kalk yerinden, şöyle sağlam bas yere ayağını be devam et yoluna. Yaşananlardan ders al, başkasına güvenme ki yarın öbür gün başkası yüzünden yine mağdur olma. Şu dünyada tek amacımız kimseye muhtaç olmadan kendi ayaklarımız üstünde durmak olmalı bence. Yoksa başı belli, sonu belli; ister ağla, ister gül arada. Kısacık hayatımızı "mağdurum ben" rolünü seçerek oynamak pek de akıllıca değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ama gerçekte böyle değil gibi geliyor bana.. sizin dediğiniz ideal, olması gereken.. ama çok az insan bunu yapıyor bence.. gerisi bunu nasıl kullanırım peşinde, ve kendine göre 'başarılı' da oluyor :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

28- İş bölümü