Samimiyet

   


                                           Biraz içtenlik tehlikeli bir şeydir, çok içtenlik ise kesinlikle öldürücüdür..

                                                                                                                                           Oscar Wilde

                                           Demedim mi nazlı yarim ben sana/ çok muhabbet tez ayrılık getirir..

                                                                                                                                 Bir halk türküsünden


     İşte yine geldik bir başka çetrefilli ..iyet'e daha.. Samimiyet, yeni deyimle içtenlik...varlığı bir dert, yokluğu bir başka dert...iki ucu keskin kılıç gibi.. kullanırken ne kadar dikkatli ve usta olursan ol eninde sonunda kaza ile sonuçlanan bir durum yaratma hali.. galiba insanın elinde hemen her şey bin bir çeşit sonuca ulaştığı için bu aletler mi desem, meziyetler mi desem haller mi desem adamına ve durumuna göre kullandıktan sonra sonuçları değişen kavramlardan biri.. demişler ya cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile örülüdür diye, burada da aynı netice.. samimi olayım samimiyet iyidir ve herkes bundan hoşlanır diye yola çıkarsın, bir de bakmışsın ne İsa'ya yaranabilmişsin ne de Musa'ya.. işte böyle tehlikeli bir konuda kalem oynatmanın sonuçlarını göze alarak kendimce cesaretle bir yazı daha yazayım dedim.. bakalım yolum nereye varacak.. cehenneme der gibi bir ses geldi kulağıma galiba.. ;)


     Samimiyet iyi bir şey midir.. ya da nasıl bir şeydir... üstteki deyimlere ve paragrafa bakınca kötü bir şey gibi görünüyor.. ama el insaf biz robot muyuz.. robotlar bile samimi olmak ister sanırım.. eski filmlerde insanlarla dost olan, espriler yapan, zor zamanlarında da onlarla acı çeken robot tipleri vardı.. hatta Cem Yılmaz da bir çok filmlerinde bu tip robotları canlandırmıştır.. demek ki biz insanları bırakın robotlarla bile samimi olmayı istiyoruz.. yıldızım barıştı!, veya itici geldi bana! gibi deyimler var mesela.. bunlar da samimiyetle ilişkili gibi geliyor bana.. insan birisiyle ilişki kurarken bankaya para yatırma veya çekme işi gibi davranmıyor değil mi.. aslında işin altında belki o eylem yatıyor ama bu kadar açık olmak insana biraz tuhaf veya anlamsız geliyor belki de.. satıcı kadınların veya pazarcı esnafının ablacım, amcacım gibi seslenişleri çok az kişiye itici geliyordur.. insan bir yakınlık bekler neticede karşısındakine bir şey anlatırken veya ondan bir şeyler alır veya verirken.. otomat bile parayı attığında teşekkür ediyor meşrubatı vermeden önce, değil mi.. peki neden bir kişinin samimi davranışı hoşa giderken veya beklenirken başka bir kişinin böyle davranışı itici, sırnaşıklık, yalakalık veya terbiyesizlik olarak niteleniyor.. buna ne diyeceğiz.. bizim o sıradaki ruh halimiz galiba karşıdan gelenleri yorumlamada çok etkili.. bir devlet dairesine gittiğinde bir memur candan davranıyor ve yardımcı olmaya çalışıyor gülümseyerek, öteki ise nerden çıktın başıma, bir sen eksiktin der gibisuratı asık ve adeta mahkeme duvarı.. o zaman hemen bunun karısıyla veya kocasıyla bir sıkıntısı var diye kendimize göre bir yorum getiriyoruz.. belki onun sıkıntısı yok ama biraz önce gülümsediği kişiye göre bizden yıldızı barışmadığı için veya tam o sırada aklına bir kötü hatırası geldiği için ya da bir şeyi yapmadığını unuttuğu için eşinden fırça yiyeceğini anladığı için ruh hali değişivermiştir ne malum.. değil mi.. gülümsemek ne kadar etkili bir anahtar, hemen her kapıyı açar veya en azından kilitteki pası siler.. ama her zaman da aynı sonuca yol açmayabilir.. gülümsemenden bile gıcık kapılabilir aman dikkat.. bir samimiyet derken nereden nereye geldik bak işte.. ama bunlar birbirini tanımayan ve o olay bitince bir daha karşılamayacak insanlar arasında olanları irdeliyor.. ya birbirini az veya uzun zamandan beri tanıyanlar arasındaki samimiyet nasıl oluyor acaba..


     Çocuklar arasında ilişkilere dikkat edilirse bazı çocukların birbirine daha kolay ısındığı görülür.. hatta en iyi arkadaşım diye bir kavram vardır.. gerçi bu kısa veya biraz daha uzunca bir zaman sonra değişen bir şeydir. ama neticede bazı çocuklar bazılarıyla daha iyi arkadaştır ve dayanışmaya girerler.. bu bir samimiyet midir.. belki de.. samimiyetin çocukluk hali diyelim.. bir zaman sonra bu iki samimi arkadaş pek belli olmayan sebeplerle uzaklaşırlar birbirlerinden hatta kavga ederler.. sonra yine barışırlar.. bu tekrarlanır da.. demek ki samimiyet dozu çok zor ayarlanan bir şey ve hemen zehirleyici etki başlayabiliyor.. her şeyin fazlası öyledir belki de.. en azından insanın boğazından geçenler için öyledir.. susuz yaşayamazsınız ama bir defada 5 litre su içseniz -ki içemezsiniz- su zehirlenmesinden ölebilirsiniz.. Çinlilerin -bu çinliler pek akıllı ve zalim galiba- zorla su içirerek öldürme şekli bile vardır.. aynı şeyi baklava ile de yapabilirler eminim.. her neyse konuyu dağıtmayalım, her şeyin olduğu gibi samimiyetin de fazlası öldürücü olabiliyor bu mantık silsilesi sonucu.. Oscar Wilde haklı galiba.. bunu halkımız da söylemiş işte çok muhabbet demiş, ama samimiyetin çoğu da buna yakın bir şey.. galiba... ama birazının bile tehlikeli olduğunu söylemiş bu İngiliz.. ona ne diyeceğiz.. yani hiç mi içten olmayalım.. tipik İngiliz için soğuk nevale derler, demek ki doğru.. bunlar Oscar'larının izinden gidiyor demek ki.. belki de Oscar bu ortamı benimsemiş ve az bir samimiyetin bile başına bela açtığını görmüş olmalı.. öyle olmuş da ne olmuş.. İngilizler dünyanın başına bela olmuş.. kapitalist sistemi bulan onlar, dünyayı sömürgeleştiren onlar, insanları birbirine düşürüp savaşlara sebep olanlar ve bu işin ilmini yapanlar onlar.. gerçi tüm diğer dünya milletlerini de bıraksan ingilizleri aratmazlar ya o da ayrı hikaye.. yine haklarını yemeyelim bu işlerini ilmini onlar yapmış.. bir ata sözümüz bile var '' Asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl!'' diye.. şapka çıkarmaktan başka bir şey gelmiyor elden.. Şapka kelimesi rusca ama şapkayı bile onlar bulmuştur eminim.. ya da dünyaya yayan onlardır en azından.. boş zamanlarımda son yüz yılın tarihiyle ilgili kitaplar, hatıralar okuyorum, her yerde bu İngilizler karşıma çıkıyor.. başarılı oldukları şüphesiz.. bunda da soğuk ve hesaplı davranışları, insan ruhunun zayıf taraflarını çok iyi anlamaları ve kullanabilme yetenekleri, müthiş organizasyon ve parayı kullanma kabiliyetleri (dünyanın en konvertil parası yani her yerde geçen parası dolar değil sterlindir mesela) güneşin üzerinde batmadığı bir imparatorluk kurabilmeleri ve savaşlarda yenildikleri halde neticede İngiliz Uluslar topluluğu adı altında bu durumlarını bugün dahi sürdürebilmeleri, o küçücük ve verimsiz, güneşsiz adadan çıkıp dünyaya hakim olabilmeleri karşısında şimdi başımızda olmayan şapkamızı bir kere daha çıkarmamız gerekir.. hatta şapkayı öne koyup düşünmemiz gerekir, biz nerede hata yaptık diye.. biz nerede hata yapmadık ki... neyse kupayı İtalyanlar aldı, ona sevinmekle yetinelim.. bu bölüm de İngiliz hayranlığı gibi oldu, ama onu demek istememiştim... tarihimizi bilmezsek geleceğimizi de şekillendiremeyiz diye büyükçe bir laf edip bu paragrafı da noktalayalım...


     Yine gelelim bir türlü anlayamayıp etrafında dolanıp durduğumuz şu samimiyet meselesine.. azı karar çoğu zarar olduğu anlaşıldı.. ya da ben öyle anladım diyelim.. yemekteki tuz biber gibi bir şey işte.. hayatı lezzetlendiren, çekilir hale getiren bir baharat, çeşni.. tamamen tuzsuz, yağsız, baharatsız bir yemek nasıl insanı hayattan ve yemekten bezdirirse samimi davranışları olmayan kişiler arasında yaşamak da o kadar tatsız olmalı.. en iyisi samimi bir iki arkadaşının olması.. ki onlara da dost diyoruz.. galiba... dostlarla çevrili, dozunda (yani yeterince) samimiyet olan ortamlarda, insanın hem dertlerini, insanlık hallerini paylaşabildiği, hem de kendisini rahat ve güvende hissettiği ortamlarda yaşaması ne kadar güzel.. hepinize böyle ortamlarda yaşamlarınızı sürdürme mutluluğuna ulaşmanız dileklerimle...





 

                                          

Yorumlar

  1. Güzel bir başlık altında detaylı görüşlerinizi okumaktan keyif aldım. İngilizlerle ilgili yazdıklarınıza katılıyorum. Samimiyet, dostlar arasındayken daha verimli diye düşünüyorum. Bunca yaşadıklarım beni bu sonuca getirdi. Başkalarına insanca ve sıcak yaklaşımlar, farklı şeyler düşünmelerine sebep oluyor. Ama uzun yıllar mesai harcanmış arkadaşlıklar, dostluklarda yapılan her davranış, geniş bir algılama anlayışıyla kabul görüyor. Teşekkürler bu güzel yazı için. Saygılar,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim, ilginiz ve yorumunuz için.. her şeyi dozunda yapalım kullanalım diyoruz ama galiba zor bir şey.. samimi dostlarla birlikte rahat ve huzur içinde olmak güzel bir duygu.. ama her şey gibi bundan da bazen insan sıkılıp kendi içindeki sorunları başkasına aktarmayı istiyor ve o zaman işte sorunlar başlıyor galiba.. gerçek dostluklar da böyle gerilimler veya tecrübelerle güçlenip değerli hale geliyor sanırım.. boşuna dememişler eski dost düşman olmaz diye.. az da olsa böyle güzel dostlarımızın olması temennisiyle.. Saygılar...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke