Kapitalizm/Sosyalizm

 


     Derin ve hakkında çok uzun yazılar yazılacak konuları kısa bir yazı içine sığdırma cesareti (cahil cesareti de diyebiliriz bu hale) ile bir başka ying yang meselesine daha atlama çabası ile bir şeyler karalamaya çalışacağım yine.. Ying Yang ın da bir şerefi vardır diyeceksiniz bana, ama bu kapitalizm ve sosyalizm de bir bütünün iki ayrı, zıt ama birbirini tamamlayan parçaları gibi geliyor.. gerçi sosyalizm sanki kapitalizm'den sonra gelecek ve ona alternatif olacakmış gibi gösterilmeye çalışılıyor hissi ve önkabulü herkesçe üzerinde uzlaşılmış bir fikir gibi gelse de, yine bana göre kapitalizm de sosyalizm de adı böyle konmadan ve sosyal bilimlerin ve iktisat bilimlerinin konusu olmadan çok çok önceleri yani insan toplulukları kurulduğundan beri neredeyse, iki zıt kutup gibi toplumları etkilemiş görüş ve uygulamalardır bence.. insanın fıtratı dediğimiz yaradılışında vardır sahiplenme, toplayıp yığma, başkalarının malına mülküne çökme, el koyma arzusu, başkalarını malı mülkü ve zenginliğiyle etkileme isteği ve içgüdüsü.. buna karşılık da özellikle bu halin normal olmadığını, tabiatın tüm insanlara eşit olarak dağıttığı yağmur, kar, güneş ışığı gibi mal ve zenginliklerin de tüm insanların ortak malı olduğu, olması gerektiği düşünürlerce, din felsefesini kuran peygamber veya yüce kişiliklerce ifade edilmiştir insanlığın en eski çağlarından beri..


     Bütün bu düşünceler herkesin hayatı boyunca karşılaştığı olaylar, izlenimler, hayat hikayeleri, sosyal olayların açıklamaları, din kitapları, edebiyat ve sanat yoluyla her insanın fikir birikimi içinde bir şekilde oluşmaktadır.. herkes bir şekilde bu sosyal akımlar hakkında fikir sahibi olmuştur kısacası.. ama son okuduklarım arasında olan Thomas More'un Ütopya'sı (Sabahattin Ali, Vedat Günyol ve Mina Urgan çevirisi ve Mina Urgan'ın bir incelemesi ile birlikte, İş Bankası Hasan Ali Yücel dizisi yayınları) bu kapitalizm, sosyalizm konusunda beni bir kere daha düşünmeye sevk etti ve düşündüklerimi de bu yazıya dökmeye karar verdirtti.. bu kitapta okuduklarım kapitalizm ve sosyalizm arasındaki ayrılıkları ve birbiri ile çatışmalarını daha açık seçik göstermekle kalmadı, bundan 500 yıl önce fikirlerini açıklayan ve İngiltere kralıyla bu nedenle ters düşerek sonunda kafası kesilerek öldürülen bu insanın Sovyetler Birliğinin Başkenti Moskova'da Sosyalizmin kurucusu en önemli 10 kişi arasında gösterildiği bir anıtla anılmasına kadar devam eden hikayesinde More'un sosyalizmin fikir babaları arasında görülmesine sebep olan Ütopya adlı değerli ve halen de okunan eserinin ne kadar önemli ve etkileyici olduğunu düşündürttü bana..


     Ütopya dediği (kelime anlamı olmayan yer demek olan) bu kısa eserinde More; İngiltere'de o zamanki sosyal ve ekonomik şartları kısaca özetliyor -ki buna biz bugün ancak vahşi kapitalizm diyebiliriz-, hayalinde yarattığı adada tamamen insancıl, (o zamanlarda yeni yeni ortaya çıkan Hümanizm fikrine uygun) adaletli ve eşitlikçi bir düzeni anlatıyor.. bugünkü sosyalist ülkelerde bile görülmeyen, belki de hiç bir zaman görülemeyecek olan, bazılarının yeryüzü cenneti diyebileceği bir sistemi hayal ediyor.. işte ondan sonraki 500 yıl içinde giderek gelişip olgunlaşan, bir çok teorisyeni ve uygulayıcısı olan, yer yer dünya üzerinde uygulama deneyleri (sonunda hayal kırıklıkları olsa da) yaşanan ve halen de insanların hayallerinde ütopya olarak kalan bir toplum hayal ediyor More.. biz adına ister sosyalizm diyelim, ister insanca hakça düzen diyelim, ister adil düzen diyelim, bir türlü hayata geçmeyen ama hep özlemle beklenen bir toplum yaratma arzusu hep kalacak düşünen insanların hayallerinde..


     Kapitalizm de tabi ki ilk insan zamanından bugüne kadar evrim geçirdi, vahşiliği çoğu yerde azaldı, sosyalizm veya hümanizmden veya başka adil düzen istek ve önerilerinden etkilendi.. bunları anlatmak, irdelemek benim amacım değil, haddim de değil.. bunun farkındayım.. ama düşünüyorum da kapitalizm dediğimiz ve hemen herkesin kötülediği, çirkin ve gayrı insani bulduğu bu düzen acaba neden ortadan kalkmadı, her çağda ve memlekette nasıl oldu da kendisine hayat alanı buldu, bunu da düşünmek gerekiyor.. burada yine geliyoruz insanın psikolojisine, yapısına.. bütün dinlerce lanetlenen o mala mülke düşkünlüğüne, şatafat merakına, empati yapamama özelliğine, dış görünüş ve itibarın ancak altın, gümüş elmas vs ile sağlanabileceği sanısına.. hatta bazı kapitalizm taraflarının iddiasına göre bunlar olmazsa insan hayattan zevk almaz, motivasyonu kalmaz, çalışmaz diye savundukları zenginliğin iyi bir şey olduğunu anlatan binbir gerekçelerine insan neredeyse kapılacak gibi oluyor.. ama o taktığın altınların, elmasların madenlerden nasıl ve ne bahasına çıkarıldıklarını gördün mü desen belki çoğu duymazdan gelecektir bu mal süs ve gösteriş düşkünlerinin.. gittikçe açılan fakirlerle zenginler arasındaki uçurumlar, malını zenginliğini korumak için yapılan muazzam silahlanma ve dünyada entrikalar yaratma harcamaları, sağlık ve kültür için giderek azaltılan ödenekler, sosyal yardımların giderek azaltılması, hatta fakirliğin geri kalmış ülkelerde yaşayan insanların değişmez kaderi olduğunun söylenmesi ve bu saçmalığı desteklemek için uydurulan kuramlar.. fakirliğe ve geri kalmışlığa çare aramak yerine bunun kader olarak kabul edilmesi için yapılan binbir çeşit sözde inceleme ve yayınlar.. insan ümitsizliğe kapılıyor doğrusu bunları düşündükçe, ama öte yandan Thomas More gibi insanları ve çabalarını, hikayelerini okudukça da ümidin kesilmemesi gerektiğini düşünüyor.. sosyal hayat ve hatta ülkelerin hayatı, bir insanın hayatına sığmayacak kadar uzun zamanlarda çok yavaş da olsa gelişip iyiye doğru gidebiliyor.. bunu biz kısa hayatımızda görmesek bile en azından bu gibi eser ve araştırmaları okurken fark edebiliyoruz..


     Buradan kapitalizmin insanın, yani tüm eksik ve hatalarıyla insanın yaradılışına daha uygun olduğu gibi yanlış bir sonuç çıkıyor.. bunu destekleyen şeyler de var mesela, Sovyetlerdeki veya sosyalist olduğunu iddia eden ülkelerdeki insanın daha mutlu olmadığı, hatta daha çok sıkıntı içinde yaşadığı, fırsat bulsa kapitalist dediğimiz batı ülkelerine kaçacakları, hatta son zamanlarda Afgan göçü, Afrikalı göçü vs dediğimiz fakirlik ve diktatörlük baskısı altında yaşayan insanların sosyalizmle idare edilen ülkelere değil de daha refah içinde yaşayan kapitalist ülkelere sığınmaya hatta zorla girmeye çalıştıkları olgusundan hareketle kapitalizmin sosyalizmi yendiği (Fukuyama'nın iddiasına göre medeniyetlerin sonu olarak kapitalizmin zaferini ilan ettiği) gibi yorumlar da var.. ve bunlar da taraftar buluyor.. ama düşünürsek ne bu kapitalizm o zamanların vahşi kapitalizmi, ne de şimdi gördüğümüz sosyalizm uygulamaları More'un hayal ettiği (ne yazık ki gerçekleşemeyecek, ya da ümitsizliğe kapılmayalım haydi, çok uzun zaman sonra gerçekleşebilecek, bizim göremeyeceğimiz ama sonunda kapitalizmi yenip işte o zaman medeniyet dediğimiz tek dişi kalmış canavarın yenildiği zaman oluşacak ideal düzen) Ütopyadaki düzen.. aslında tüm semavi dinlerin de, uzakdoğu veya şamanizm, zerdüştlük vs her türlü öğretinin de amacı adalet ve kardeşçe bir yaşamı dünya üzerinde gerçekleştirmektir, ama gel gelelim insan nefsinin eksiklikleri ve doymak bilmez arzuları hep bu hayatı öte dünyaya ertelemektedir.. ister ideal sosyalizm diyelim, ister başka bir ad verelim böyle bir düzen olmalıdır, insana (yani idealdeki insana, üstün insan demiş filozof işte ona) yakışan bir sosyal düzen mutlaka kurulacaktır (kurulmalıdır) ama ümit ve ümitsizlik yine bir ying yang meselesi gibi at başı gitmektedir bu konuda da..


     Olsun.. Ütopyalar olmazsa asıl o zaman insan hayatı cehennem olacaktır.. insan başka türlü bu kadar adaletsizliğe, kötülüğe, ümitsizliğe nasıl dayanabilir ki.. Yaşasın Ütopyalar.. yaşasın idealizm ve idealistler...







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

Tesbih