12- Gece

 



     Sessiz alkışları acar muhabir duydu sadece.. tüm gecekondu mahallesi uzaktan gelen köpek havlamaları, arasıra çok uzaklardan gelen araç homurtuları içinde uyumaya ve dertlerinden uzaklaşmaya çalışan emekçi halkımızın rüyalarını hazırlamakla meşguldü.. o sırada içeriden sevimli bir kedi çıktı ve Sacit Sami beyin kucağına zıplayıverdi.. -Oooo! hoş geldiniz hanımefendi! sonunda teşrif ettiniz yanımıza.. nasılsınız bakalım, gününüz nasıl geçti..keyf-i aliniz nasıl efendimiz? dedi.. Jülide hanım; -sana değil köftelerin kokusuna geldi, hemen şımarma dedi gülerek.. Sacit bey de biliyorum hanımcığım, ama utandırmamak için böyle söylüyorum..çaktırma.. dedi gülerek.. bu arada kedi misafiri süzmeye başlamıştı.. -merhaba hanımefendi dedi, delikanlımız da.. ve evsahiplerine dönerek; -size ne kadar yakışmış, çok sevimli ve sizler gibi asil bir kediymiş.. diye nazikçe iltifat etti.. kedi de sanki anlamış gibi gözlerini kısarak gururla mırıldamaya başladı.. Sacit bey kucağındaki yeni misafiri sevecen bir bakışla izledi ve yumuşak hareketlerle başını ve sırtını okşadı.. sonra da kaldığı yerden devam etti konuşmaya.. - evet oğlum, gördüğün gibi ailenin tamamını tanıdın artık.. şimdi gelelim neden buraya Aşiyan dediğimize.. bu benzetmeyi ikimiz de çok seviyoruz.. 50 li yıllarda üniversite öğrencisiyken Tevfik Fikret'e ikimiz de hayrandık.. gerçi şiirlerinin dili o zamana göre bile çok eskimişti, ama adeta ruhu hepimizi teshir etmişti.. oğlum; bu memlekette her zaman hürriyet eksikliği ve ihtiyacı olmuştur.. Osmanlı devrinde zaten padişahlık zamanı hürriyet avrupa'dan ithal bir kavram.. hele Abdülhamid -yani ikinci Abdülhamid, ama birinciyi unutturmuş mübarek adam, o kadar hafızamıza işlemiş- devrinde adını bile anmak suç.. işte o zamanlarda yaşamış Fikret.. hümanist, hürriyet aşığı, o zamanlar için hayallerde bile olmayan şeylerden bahsediyor sanki.. hiçbir zaman da ideallerinden taviz vermemiş.. padişahı düşüren İttihat Terakki cemiyetini başlarda desteklerken onların da iktidarı ele geçirdikten sonra ideallerinden uzaklaştığını kısa zamanda anlamış ve bebek sırtlarındaki Aşiyan adını verdiği yerde adeta inzivaya çekilmiş.. birincilikle bitirdiği Galatasaray Sultanisine müdür olmuş, ama kimseye taviz vermemesi, hiçbir zaman görmediği Avrupa'da bile zor rastlanabilecek bir idealizm ve dürüstlükle yönettiği bu güzide okuldan da sonunda istifa ederek ayrılmasından sonra sadece Robert Kolejde sevilen bir hoca olarak hayatını devam ettirmiş, ve ne yazık ki memleketin haline üzülmek ve ümitsizlikle ümit arasında gidip gelmekle sadece şiir ve edebiyatla vakit geçirerek son derece azalmış dostlarıyla nadiren görüşerek hayatını sürdürmüş ve erken sayılabilecek yaşta hayatını kaybetmiş.. vasiyetine uyularak büyük bir törenle  (hep böyle olmuştur, ölmeden önce öldürürüz, sonra da törenlerle toprağa veririz değerlerimizi) çok sevdiği Aşiyanda da toprağa verilmiş bu müthiş hümanist ve idealist insan.. işte biz de onun hayatına özendik onun gibi yaşamak istedik, o zamanlar Bebek sırtlarında bir ev veya daire alabilirdik gerçi, ama artık o zamanlar bile oralar burjuvanın, hatta sonradan zenginleşip halkımızdan kendisini soyutlayan insanların yeri olmaya başlamıştı.. biz halkımızın içinde, onlarla ağlayıp onlarla gülmeyi, onların elinden tutup birlikte geleceği inşa etmeyi istedik ve bu düşüncelerle bu gecekondu mahallesinde kendimize evimizi yaptık.. buranın insanları başka gecekondu mahallelerindekilere göre daha bilinçli, daha sosyalizme yakındırlar.. burada alevi ve kürt vatandaşlar barış içinde yaşarlar.. o yüzden biz burada kendimizi daha rahat ve güvende hissediyoruz.. mahallemizi ve komşularımızı seviyoruz, hiç bir kötülüklerini de görmedik bu güne kadar, onlar da bizi sever ve sayarlar.. polise ve faşistlere karşı bizi her zaman koruyup gözetirler.. işte bizim aşiyanımızın hikayesi.. burası gerçek aşiyana da yakın sayılır zaten.. çok bunaldığımız, yorulduğumuz zamanlarda hemen aşiyana gider oradaki eskide kalmış da olsa hâlâ hissedebildiğimiz idealizm ve ümitlerin hiç bir zaman yok edilemeyeceği hislerini duyumsar ve yenilenmiş ve rahatlamış olarak evimize döneriz her zaman.. sana da tavsiye ederim, ne zaman yorulduğunu, ümitlerinin azaldığını hissedersen Aşiyan'a ve Tevfik Fikret'in mezarına git ve o sıkıntılı, sisli günleri ve sonunda memlekete kurtuluşun nasıl geldiğini düşün.. gerçi Fikret'in en büyük hayranlarından olan ve şiirlerini ezbere bilip sık sık çevresindekilere okuyan Mustafa Kemal bile onun hayallerini tam olarak gerçekleştirememiştir, ama hakkını yemeyelim onun yaptıkları ve gerçekleştirdikleri bile o şartlar için olağanüstüdür ve hâlâ değerini yitirmemiştir.. hele bu günlerde o kazanımlardan geri bile gidilmiştir bir çok yönlerden, ama kazanılan şeyler o kadar çoktur ki bunları kaybetmemek için bile her türlü mücadeleye değer.. her türlü derken tabi ki dürüst, vicdanlı ve doğruluktan yasallıktan şaşmadan gidilen her yol.. karşı devrimciler ne kadar hain ve gayrı ahlaki davranırsa davransın, hiç bir zaman doğruluk ve mertlikten şaşmadan mücadeleye devam etmek.. ne yazıktır ki bu yolda ne çok yoldaşımızı yoldan çıkmış gördük, hatta karşı tarafa geçen dönekleri gördük, menfaatlerini tercih eden iradesi güçsüzleri gördük, neler gördük neler.. ama en azından biz ve bizim gibi azınlıkta olanlar ideallerinden yollarından dönmedi.. yavaş da olsa, düşe kalka da olsa yola devam ettik ve etmeye de devam ediyoruz.. Jülide benim kadar ortada görünmese de aslında benim yaptıklarımdan daha çoğunu yapmıştır.. hukukçu olmasından dolayı bütün mücadele arkadaşlarımızın davalarına çıkmış, zaman zaman kendisi de davalık olduğu halde yılmadan hukuk mücadelesi vermiştir.. ayrıca yurt dışı ilişkilerini de iyi yabancı dil bilmesi sayesinde hep o yürütmüş, parti toplantıları olsun, gündelik demeçler olsun tüm tanıtım ve çabaları o yürütmüştür.. ayrıca evin çekip çevirilmesi, çocuklarımızın bu şartlardan mümkün olduğunca etkilenmeden yetiştirilmesi de hep onun sırtına kalmıştır.. ben hapisteyken bana ve gazetemize destek, maddi yönden ve manevi yönden hep ona kalmıştır.. anlıyorsun ya, işin görünür tarafında ben olsam da onsuz bu kadar mücadeleyi vermem imkansız olurdu.. zaten bizimle görüşüp konuştukça, yaşadıklarımızı ve yaptıklarımızı daha iyi anlayacaksın.. işte bizim serencamımız da bu sevgili delikanlı!.. şimdi tekrar kadehimi bu kez de insanlığa ve onun tertemiz ideallerine kaldırıyorum.. yolumuz ve yoldaşlarımız için.. şerefe! dedi.. bu kez yine üçü de zevkle ve tüm içtenlikleriyle kadehlerini kaldırdılar ve keyifle yudumladılar bu beyaz soğuk ve kendine has aroması olan sıvıyı.. bu arada hafiften rahatlamaya ve cesaretlenmeye başladığını ve içinin iyice ısındığını sanki kanının kaynamaya başladığını hissetti acar muhabirimiz de.. tam sorularıma başlamanın zamanı diye düşündü.. ama iki eski tüfek sanki  yine onun niyetini hissetmiş gibiydiler.. ben daha bunlar karşısında ne kadar acemi ve toy kaldım diye hafiften morali bozulmaya başlamıştı ki Jülide hanım yine imdada yetişti.. - Eee, biraz da senden bahsedelim artık,, bizim hayat hikayemizi aşağı yukarı anladın, teferruat da önemlidir ama yolumuzu ve rotamızı anladığını hissediyorum.. o yüzden konuyu biraz değiştirelim de seni ve senin yolunu anlayalım.. dedi.. -Hanımefendi; benim yolum ne olacak ki sizin karşınızda.. işte memlekette anam babam ve iki de kardeşim var.. Gazetecilik bölümünü kazanıp buraya okumaya geldim.. aslında gazetecilik aklımda da yoktu.. aklımda hiç bir şey yoktu desek daha doğru olur.. eğitim sistemimiz insan yetiştirmek değil hayalleri ve idealleri yok etmek üzere planlanmış sanki.. sınavda tutturduğun puana göre bir yere giriyorsun.. çok puan tutturduysan belki de şanssızsın.. çünki yeteneğin, hayallerin belki de gazeteci olmak, ama sen tutup tıp fakültesine giriyorsun.. ya da mühendis olabilecek bir donanımın var, ama o birkaç saatlik sınavda bir sebeple işler rast gitmiyor, puanın olmayacak bir bölüme yetiyor, mesela tarih okuyorsun.. artık ne kadar tarihçi olabilirsin ki.. zaten yabancı dil diye bir artı değerin yok, dünyadan haberin yok, temel olmadan kendini ne kadar yetiştirebilirsin ki. Avrupa Amerika Çin Japonya'yı geçtik, az gelişmiş ülkeler hatta Vietnam, bir Afrika ülkesi bile bu kadar harcamıyordur kendi çocuklarını.. burada belli çarkların dışına çıkamazsın.. sonunda da işinden, hayatından memnun olmayan, umutlarını yitirmiş, adeta genç yaşında yaşlanmış, dünyaya küsmüş bir nesil.. işte ben de bu neslin bir ferdiyim.. neyse ki ben mesleğimi seviyorum ve sizler gibi değerleri tanıma şansına sahip oldum, Sacit hocam gibi bir gazeteci gurusunun yanında olabildim.. benim asıl talebeliğim şimdi başlıyor.. dedi.. Jülide hanım hemen; -inşallah senin mesleki ve özel yaşamın daha iyi olur.. bu meslek, daha doğrusu fikir ve eylem için adanmak, bir çok şeyden vaz geçmeyi gerektiriyor bu memlekette ne yazık ki.. umarım şartlar daha iyi olur, mutlu ve başarılı bir meslek ve özel yaşamın olur.. biz biraz zorlu örneğiz sana, ama biz hayatımızdan memnunuz, -yine de sana önermiyoruz tabi ki-..bu durumda seçim senin.. ama neyi seçersen seç, hiç bir zaman pişman olma.. hayatta seçimler çok önemlidir.. hele bizim memleketimiz gibi yerlerde seçiminiz hayati olabilir.. ben kendi payıma kimseye şöyle ol, şuna inan, bu doğrusudur demek istemem.. kendi yolunu ve idollerini kendin seçeceksin.. her an da ben bu yolu tutturdum, artık dönemem demeyeceksin.. sürekli kendini sorgulayacak, dünyanın ve senin yolunun nereye gittiğini, önünde hangi virajların, uçurumların, zor geçitlerin olacağını görmeye çalışacak ve tedbirlerini ona göre alacak doğru yolda olup olmadığını sürekli kontrol edeceksin.. anladığın gibi bu yol çok meşakkatli, çok yorucu, çok riskli.. ama insanın ideallerinin ve hayallerini peşinden koşması da bir o kadar soylu ve zevkli.. sıradan bir hayat yaşamayı ve sürü içinde amorf bir birey olmayı biz istemedik.. doğru mu yaptık, yanlış mı?,  tartışılır.. herkese göre de cevabı değişir bunların .. diyeceksin ki doğru bir tanedir, nasıl değişir?.. işte asıl mesele orada.. Evet, hakikat tektir, ama doğrular zemine zamana ve kişiye göre farklı olabilir.. o yüzden kimseye benim doğrum tek doğrudur, başka herkes yanlış yoldadır diyemeyiz.. öyle dersek faşistlerden, despotlardan ne farkımız kalır.. kimin doğru olduğunu, kimin yanlış olduğunu  o anda değil, zamanın geçmesiyle, hatta yaşamın bitmesinden sonra anlayabiliriz çoğu zaman.. bu da bir ironi değil mi?.. öyle.. ama tarih hep böyle özel kişiler ve onların hayatlarını ve asıl kazananları ve kaybedenleri anlatır.. aslında ölçü başarı da değildir.. Hitlerin, Stalin'in başarısı, kısa zaman sonra aslında felaket olduğu anlaşılana kadar başarıdır.. biz bir ideale inandık.. onun peşinden koştuk ömrümüzce.. belki başka zamanlarda yaşasaydık, başka coğrafyalarda olsaydık başka türlü davranabilirdik bilmiyorum.. ama bizim dünya görüşümüz bu zamanda, ve bu coğrafyada böyleydi.. biz zamanımızın savaşını verdik ve vermeye de devam ediyoruz.. kimseye de bizim gibi olun demiyoruz.. bizim seçimimiz buydu ve sonucunu da seve seve kabul ettik.. bizim yaptıklarımızın değerlendirilmesi, tarihin ve sosyolojinin önünde, ve ancak gelecek kuşaklar tarafından yapılacaktır.. tıpkı öldükten sonra hesap günü dediğimiz zamanın kurulup, herkesin yapıp ettiklerinin kuyumcu hassaslığında tartılıp değerlendirileceği bilgisi gibi.. biz hem bu dünyadaki teraziye, hem de ahirette kurulacağı söylenen teraziye göre hazırız her zaman.. dedi.. büyük bir cesaret ve kararlılıkla söylemişti bu sözleri Jülide hanım, ve onu hayranlıkla izleyen eşi de başını sallayarak tasdik ediyordu sözlerinin her kelimesini..


     -İşte oğlum Fahrettin!, şimdi yine geldik bir nazik noktaya.. beni şimdi iyi dinle! diyerek tekrar sözü aldı Sacit bey.. bu defa sanki biraz daha ciddileşmiş gibiydi.. Jülide hanım da, beklemiyormuş ve  şaşırmış bir şekilde ona bakmaya başlamıştı.. sanki kucağında uyuklamakta olan kedi bile kulak kesilmiş Sacit beyin ne diyeceğini ve dinlemeye hazırdı...





                                                 *                            *                             *








Yorumlar

  1. Fahrettin'inin tespitleri ve Jülide'nin değerlendirmesi de gerçekleri yansıtıyor. Bir de "Evet, hakikat tektir, ama doğrular zemine zamana ve kişiye göre farklı olabilir." cümleniz ilgimi çekti. Neyi vurgulamak istediğinizi tahmin edebiliyorum. Ben çoğunluğun aksine hakikatin gerçek olmadığını düşünüyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakikat herkesin kolayca üzerinde anlaşabileceği kadar açık olmayabiliyor bazen.. uzun çaba ve araştırmalar da gerektirebiliyor, sezgiler ve el yordamı ile ilerlenen bir mağaradaki gibi uğraşılar da.. herkesin ulaşma ve arayış yolu biraz kendisine has demek istedim burada.. kimse bile bile yanlış yapmak istemez.. herkesin doğrusu kendisine doğru gelir.. hakikatin hiç olmadığı düşüncesi bizi nihilizme götürür gibi geliyor.. bu da bir görüş tabi ki...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke