15- Vasiyetname

 



     Bakalım bu konuda benim sınavım nasıl geçecek.. umarım çalışmadığım yerlerden çıkmaz sorular ve görevler diye düşünmeye başladı muhabirimiz.. Sacit bey ve Jülide hanım kendisine tatlı tatlı bakarken o da utangaç bir öğrenci gibi gülümsemeye başladı onlara.. acaba alkolden mi böyle pişmiş kelle gibi sırıtmam?, diye de kendisini kontrol etmeye çalışıyordu bir yandan.. galiba patron bu sefer zor bir görev tevdi edecekti ona.. ama bir o kadar da değerli ve önemli kesinlikle...


     -Jülide, önce sana son bir kaç gün içinde neler olduğunu özetleyeyim de ondan sonra ana konumuza dönelim, böylesi daha iyi olacak, dedi Sacit bey.. -Biliyorsun geçen gün düşen uçak haberini, hiç kurtulan olmadı maalesef.. o gün Fahrettin konuyu izlemek için olay yakınına gitti, orada yanmış bir çantanın içinden bir kısmı yanmış bir kağıt parçası bulmuş, ve bir gazeteci merakıyla da açıp okuduğunda, bazı sorular ve onlardan ilham alarak yola çıktığı anlaşılan başka başka soruların alt alta yazılı olduğunu görmüş kağıt parçasında.. bu yazılanların ilk bakışta, soyut bir şeyler düşünen bir insanın buradan çıkarak kendisine bir görev, adeta bir düşünme ödevi programı çizdiği gibi bir izlenim veriyormuş, ve Fahrettin de bu konu üzerindeki düşüncelere o insanın kaldığı yerden devam etmek istemiş ve düşündükçe de  kendisinde de zihin aydınlanmaları ve yeni fikir manzumeleri oluşmuş.. hatta işi biraz da abartarak, her şeyin teorisi de denebilecek bir sonuca bu düşünce basamaklarının ilerletilmesi yoluyla ulaşacağı ümidi ve hayaline kapılmış.. bu süreci ve Fahrettin'in durumunu, aynen bizim de uğruna hayatımızı verdiğimiz ideallerimizi oluşturduğumuz yıllardaki heyecanlı halimize çok benzettim ve ben de kendi çapımda bu olaydan bazı sonuçlar çıkardım.. benim fikrime göre bu fikirler dizisi çok ilginç ve önemli sonuçlar verecek, biz gazetemizde bu soruları ve cevaplarını bir yazı dizisi olarak işleyelim, böylece bu çabalar, yayının sonunda toplumumuza ve insanımıza bir şeyler katsın istedim.. bizim öz yaşam öykümüz belki pek fazla kişiyi ilgilendirmez, ama bu yazı dizisi ile insanlığın binlerce yıllık düşünce serüvenini ve dünyayı anlama, -başta kendisini anlama-, sonuçta hayatın anlamı ve amacı konusundaki fikirlerini oluşturup geliştirme çabasının bir özetini biz de bu gazete haberi etrafında hem işleyelim, hem de okurlarımızın ilgisini çekebilecek bir yazı dizisi oluşturarak hem topluma bir şeyler öğretmek -bak yine aydın huyumuz tuttu, öğretmekten bir türlü vaz geçemiyoruz- hem de bizim de kendi hayatımızın amacını anlatabilmek, bu yolla hedefimize giden yolda biraz daha ilerleyebilmek imkanını bulabiliriz diye düşündüm.. ne dersin?, dedi.. sonra cevabı beklemeden devam etti.. -bak delikanlı, ne yazık ki bizim hayatımızda bu memlekette çok keyifli, başarılı ve zevkli geçen zamanlarımız çok az oldu.. aslında da biz kendimiz için, kendi keyfimiz, kişisel hayatımız için hemen hiç bir şey istemedik ömrümüz boyunca.. sadece, içinden çıktığımız topluma ve bizi elinden geldiğince iyi yetiştirip sonra toplumsal hayatta daha da ilerlememiz için devletin ellerine teslim eden ebeveynlerimize, yakınlarımıza ve büyüklerimize, komşularımıza, hemşehrilerimize, kısacası bu memleketin bizden bir şeyler bekleyen tüm insanlarına ve aslında bir üyesi olduğumuz tüm insanlığın bize verdiği görevin bilincinde olarak onların hayatına, öğrendiğimiz şeylerden bir şeyler katmaya, kısacası daha iyi bir dünyada yaşamaları için bir şeyler yapmaya çabaladık sadece.. bunu yaparken de örnek olarak aldığımız sistem ve toplumlar gibi olalım, onlar gibi yaşayalım biz de, dedik.. -evlat! işte tüm suçumuz buydu bizim, bu güzel ve kadim topraklarda yaşayan yoksul, güçsüz, umutsuz insanların da bu ülkede özgür ve birinci sınıf vatandaşlar olarak yaşamasını istemek ve bu yolda uğraşmaktı tüm emelimiz ve bu yolda harcadığımız emek ve çabamız.. bu ülkenin denizlerinden, toprağından, dağlarından, derelerinden, kısacası tüm zenginliklerinden, güzelliklerinden sadece parası ve gücü olanların değil, tüm halkımızın, hatta tüm canlıların kısacası herkesin kendi payına düşeni kadar da olsa, faydalanmasını istedik.. bizi bu amaca sosyalizmin ulaştıracağına inandık.. Kapital anlamında kullandığımız ''sermaye'' dediğimiz kelime, bizim ülkemizdeki insanlarımızın zihninde pek de güzel anlamlar barındırmaz zaten.. biz sermayenin değil emeğin değerli ve öncelikli olmasını, düdüğü sadece parası olanların öttürmemesini, ziyafet sofralarındaki yemekleri sadece samur kürk giyenlerin yememesini, herkesin tüm güzelliklerden mümkün olduğunca eşitlik içinde yararlanmasını istedik.. bu hayâlin asırlardır bu topraklarda dilden dile aktarılan menkıbelerde de anlatıldığı, hissettirildiği gibi.. insanların; zenginlerin sadakasına, patronun iyi niyetine, devletin muhtaçlara yaptığı yardımlarına mahkum olmadan, kendi el ve zihin emeğinin karşılığı olarak hak ettiği şekilde, kanun ve toplum önünde saygın ve her türlü haklarda eşit yurttaşlar olarak mutlu ve gururlu şekilde yaşamalarını istedik.. böyle bir düzenin olabileceğine biz inandık, ve bu inancımızı topluma anlatmaya, onları da inandırmaya çabaladık.. ama ne yazık ki, gücü elinde tutanlarca ve onların kuyruğunda nasibini arayanlarca, bu düşüncelerimiz solculukla, komünistlikle, bozgunculukla suçlandı.. aslında sorsan memleketimizin ortalama insanına bu hakaret amacıyla kullanılan kelimelerin anlamını, birkaç anlamsız ve tutarsız cümleden başka bir şey diyemez cevap olarak.. ''sermaye'' mi desek, yönetimi bir şekilde eline geçirmiş kötü niyetli zorbalar mı desek, aslında doğrusu bu ikisinin el ele vererek kurdukları yağma düzenini devam ettirerek, çalışıp çabalamadan zavallı halkın sırtından keyiflerini sürdürme hesabındaki soysuzlar sınıfı mı desek, gerçek anlamıyla bu acımasız ve tahakkümcü alçaklar sınıfı zavallı cahil halkı uyutmaya ve soygunlarını sürdürmeye devam edebilmek için baş düşmanları olarak bizleri de damgaladı ve hayatımız boyunca bize gün yüzü göstermemek için elinden gelen her şeyi yaptı.. işin daha acı tarafı, bizimle uğraşanlar görünürde doğrudan bu elit ve yönetici sınıf ve ortakları değil, bizimle aynı kökenden gelen halkın çocukları oldu her zaman.. şeytanı bile kıskandıracak oyunlarla bu zavallı halkın ensesinde boza pişirenler kendilerini çok iyi gizlediler, biz aydın olma iddiasındaki insanlar ve bilinçsiz kitleler birbirimizle boğuşup durduk.. sermaye din iman dinlemez sözü çok doğrudur.. tüm dünyada sermaye ve işbirlikçileri, yerine göre uluslararası yardımlaşma içinde birbirlerini çok iyi koruyup kollarlar, basın ve iletişim araçlarını da çok iyi kullanırlar ve bilinçsiz insanları birbirine çok iyi düşürürler.. böylece ellerinden geldiği kadar soygunlarını ve ahlaksız düzenlerini devam ettirmeye çalışırlar.. bizim gibi onların düzenine karşı çıkan ve geniş kitleleri uyarmaya çalışan bir avuç insan onların en büyük düşmanıdır.. nüfusça kalabalık ama bilinç olarak cahil olan ortalama insanımızı, yani neticede halkı, kolayca gütmek, istedikleri gibi yönlendirmek için bizim gibi itiraz eden, karşı duran insanların sesinin çıkması hiç işlerine gelmez.. işte oğlum, özet olarak bizim hayatımız bu yolda çabalamakla, direnmekle kısacası ezilip sürünmekle geçti.. ama yine de bu amaçla geçen ömrümüz helal olsun bu memleket için diyoruz ve pişmanlık duymuyoruz.. bu yenilmiş gibi göründüğümüz safhada bize düşen, asıl yapmamız gereken şey, bu savaşımda nerelerde eksik kaldık, neleri yanlış yaptık diye düşünüp hatalarımızı düzeltmeye çalışmamızdır.. işte bundan sonra bu çabamıza senin de gençliğin, heyecanın ve idealizminin gücünü eklemek ve seninle güç birliği yapmak, böylece ana amacımız doğrultusunda sonuna kadar bu şekilde mücadelemize yeni bir güçle devam etmek istiyoruz.. bu amaçla da bir vasiyetname düzenleyerek, malvarlığımızı bir çeşit vakıf veya tüzel kişilik hizmetine vermek, bu sayede de biz öldükten sonra da gazetemiz bu yolda çabalarına devam edebilsin, fikirlerimiz yaşamaya ve mücadeleye devam etsin istiyoruz.. insanın doğumundaki şartları seçmek elinde değil, ama ölümüne hazırlıklı olması hatta ölümünden sonrasını bile düzenlemesi imkanı olabiliyor genellikle, bizim yaşımıza gelenlere bu bir ikramiye bizce.. biz bu olanakları kullanarak bizden sonra da fikirlerimiz ve savaşımımız devam edebilsin istiyoruz.. tabi yapabildiğimiz kadar.. yani özet olarak elimizde kalan son maddi olanakları bu yolda kullanabilsinler diye de bizden sonra görevi alacak olanların, -bu arada acar muhabirimize gözünü dikerek- bir vasiyetname ile hizmetine bırakmayı istiyoruz.. uzun süredir eşimle böyle bir amaçla fikirler geliştirmeye çalışıyorduk, senin idealist ve dürüst bir insan olduğunu görerek bu işi bizden sonra en iyi senin devam ettirebileceğine karar verdim.. bu sayede ayrıca bu yaşa kadar hep ilerideki güzel günlerde yaparız diye erteleyip durduğumuz hayallerimizi de gerçekleştirebiliriz diye düşünüyorum.. en büyük hayalim uzun süredir gidemediğim ata topraklarımızı ziyaret edip eski anılarımızın geçtiği yerlerde gezip dolaşmak, halkımızın içinde onlardan ayrıksı bir aydın tipi gibi değil, onların arasında sıradan bir fert olarak  rahatlık duyarak ve avarelik içinde dolaşabilmek, amaçsız ve plansız şekilde memleketimizin en ücra ve ilgi görmemiş, geri kalmış yöreleri de dahil görmediğimiz her yerini dolaşmak, insanımızla hemhâl olmak, benim ve Jülide'nin ata yurtlarımızı ziyaret edip artık çoğunluğu toprak altında istirahate ve huzura kavuşmuş akrabalarımızı görüp onlarla gönülden de olsa helalleşmekti.. işte bu planım sayesinde gazetedeki işlerin büyük bir kısmını sana devrettikten sonra bu hayalimizi de gerçekleştirme imkanına kavuşmuş olacağız.. tabî senin de kabul etmen durumunda.. biz eski tüfeklere biraz dinlenme ve anılarını yaşama fırsatını tanırsın, inanıyorum ve güveniyorum sana oğlum!.. işte benim vasiyetnamem ve bundan sonra kalan ömrümüzü nasıl değerlendireceğimiz konusundaki planlarım.. hem sana hem de sevgili eşime soruyorum şimdi, var mısınız bu fikrimi hayata geçirmeye?  - sen ne diyorsun bu konuda Jülide?, dedi..


     Jülide hanım yine tatlı gülümsemesi ile, -tabî Sacit!, çok güzel düşünmüşsün.. ama gecenin bu vaktinde birden delikanlıya fikirlerini ve isteğini pat diye açıkladın.. bakalım o ne der, ne düşünür diye hiç sormadın.. her zamanki gibi, söyler söylemez işi oldu bitti sanıyorsun.. bu senin hem beğendiğim hem de çocuksu ve sevimli bulduğum huyun.. sonra Fahrettin'e dönerek; -görüyorsun oğlum, (galiba ilk kez Jülide hanım da oğlum diye hitap etmişti ona) Sacit, uzun uzun konuşup sonunda birden sözü buralara getirdi.. ama gerçekten benim için de sürpriz oldu bu son konuşma.. hoşuma gitmedi de değil.. ama sen iyi düşün, hemen olur veya olmaz deme.. sabah ola hayırola demişler büyüklerimiz, artık bu ev senin de evin sayılır.. yavaş yavaş dinlenme saatimiz de geldi.. şimdi son kadehlerimizi de bu gecenin mutlu bitmesi ve ideallerimizin gerçekleşmesi dilekleriyle kaldıralım, ondan sonra da ortalığı toparlayıp, mutlu, huzurlu ve umutlu bir uyku uyuyalım.. ne dersin? dedi.. 


     -Bu güzel gecenin böyle dolu dolu, gelecek için de umutla ve mutlulukla bitmesi beni adeta mest etti.. çok mutlu ve gururluyum şu anda.. başka da söyleyecek bir şey bulamıyorum efendim.. Sağolun!, bana evladınız gibi davrandığınız, ideallerinizi ve düşüncelerinizi paylaştığınız için ne kadar teşekkür etsem azdır.. sanırım hayatımın en mutlu ve güzel uykusunu bu gece uyuyacağım dedi..


     Gece de böylece, hem bu evde hem de kesinlikle bu yoksul mahallede geleceğe dair mutlu rüyalarla süslenerek sona erdi...





                                                           *                      *                       *











  




Yorumlar

  1. Sacit bey evrensel bir iyi insan modeli. Jülide hanımla da birbirlerini bulmuşlar şans eseri, uyum içinde bir yaşam sürmüşler. Fikren aynı şeylere sahip olsak da bedel ödememek için dönmekte olan zulüm çarkının birer dişlisi olduk. Muhtemelen Fahrettin Sacit Bey'in teklifini kabul edecektir. Ancak ne kadar ona ve eşine saygı ve sevgi dolu olsa da Fahrettin Sacit Bey'in idealleri yolunda ilerleme fırsatı bulamayacak muhtemelen. Hem değişen zaman hem de nesiller arasındaki farklılıklar buna engel. Umarım yanılmış olurum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekçi tesbitleriniz ve yorumunuz için teşekkür ederim.. ben de bu gerçeği anlatmaya çalışıyordum biraz da.. o idealizm ve adanmışlık günümüzde pek rastlamadığımız bir durum.. o kahramanlara özlem ve saygı ile bu hikayeyi yazmaya çalıştım.. günümüzde de -sayıları çok azalsa da, ve onlara birer dünya dışı varlık gibi garipsenerek ve acınarak bakılsa da- böyle insanlar görülebiliyor, ama nesli tükenmekte olan tehlike altındaki canlılar gibi korunup kollanılmaları gerekiyor.. yapmak istediğim de buydu..

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke