İhanet

 




     Bugünlerde daha sık duymaya başladığımız bir kelime üzerine yazmayı düşündüm bu yazıda da.. hoş, bu memlekette her zaman çok sık kullanılmıştır ya, yine de özellikle sosyal huzursuzluklar arttığında, eskilerin deyimiyle her kafadan bir ses çıkmaya başladığında kolayca herkes birbirine karşı sarf etmeye başlar bu sevimsiz kelimeyi.. tabi bir şeyi ne kadar sık ve olur olmaz her yerde kullanmaya başlarsanız değersizleşir ya, işte bu anlamı oldukça ağır kelimenin taşıdığı ağırlık gittikçe azalmaya başlar.. galiba yine öyle dönemlerdeyiz.. 


     İhanet, bir çok şekilde çıkıyor karşımıza.. magazin basınında veya insanlar arasında yapılan dedikodularda daha çok, iki kişi arasındaki veya eşler ya da sevgililer arasındaki görülmez bağlılık anlaşmasının gevşemesi ve bir tarafın ötekinin haberi olmadan başka sevgililere yönelmesi şeklinde olan ve aldatma, sadakatsizlik diye adlandırılan, biraz merak ve biraz da heyecan ve ilgiyle takip edilen bir ilişki durumu akla geliyor.. zengin yaparsa gönül macerası denir, fakir yaparsa ihanet denir düsturu gereğince magazin muhabirleri, yani yeni deyimle paparaziler tarafından çok sevilen bir konu.. daha çok ünlü ve zengin kişilerin bu tip haberleri biraz merak biraz da gizli bir takdir ve hayranlıkla takip ediliyor olsa gerek ki, bunu yapanlar genellikle anlayış ve müsamaha ile karşılanıyor, yakışıyor Haspaya!, veya, hay çapkın Kerata, aşkolsun! yine mi?, diye neredeyse alkışlanıyor bu ''sevimli'' ihanetler.. neticede iki insan arasındaki meseledir, bize ne? onlar düşünsün.. diyerek de, bir süre sonra da unutulup gidiyor bu tür ihanetler, bir yenisi ortaya çıkana kadar...


     Bu kadar hoş karşılanmayan, hatta yapanın pişman edilmesi, cezalandırılması, ortadan kaldırılması gerektiği hemen herkes tarafından kabul edilen bir başka ihanet daha var ki işte burada meselenin rengi değişiyor.. ''Davaya'' ihanet, ''Vatana'' ihanet, ''Resmi görüşe'' ihanet, ''Parti görüşüne'' ihanet, ve benzerleri gibi bir soyut kavrama veya ülküye, inanç topluluklarına olan ihanetler.. 1920 yılında Ankara'da kurulan ilk meclisin 2 numaralı kanunu nedir biliyor musunuz? Hıyanet-i Vataniye Kanunu.. bu kanunla Meclis kendi kararlarına karşı çıkan, uymayan, tanımayan kişileri eğer bunu eyleme dökerse idamla, sözlü veya yazılı olarak yaparsa kürek cezasıyla cezalandırmayı kabul etmiş.. şimdiki anlayışta sözlü veya yazılı karşı çıkanlar bile büyük cezalara çarptırılmak istendiğine göre orada hiç olmazsa eylemle, söylemi birbirinden ayırmak gözetilmiş, yine de iyiymiş.. diyebilirsiniz.. ama yapılan eylem mi, yoksa sadece sözde mi kalmış, buna kim karar verecek? derseniz, orada tabi ki bir mahkeme heyeti buna karar verecek, kim bunlar diyeceksiniz, onlar da atanmış, veya bu işe memur edilmiş kişiler. bir kısmı hukukçu bile değil.. gerçi hukuka en büyük kötülükleri yine ''hukukçular'' yapmışlardır ama bu başka mesele.. burada, kelimeleri seçerken ben bile biraz düşünmeye başladığıma göre tehlikeli sularda yüzmeye başladım demektir.. demek istediğim, ihanet sözcüğünün ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu işin ucundaki cezalar ve hatta hayat hakkının kaybedilmesi durumları çok güzel anlatıyor.. bu kadar kolay kullanılan ve gücü elinde tutan için bıçaktan bile keskin, çok kullanışlı bir silah işte bu İhanet kelimesi.. o, sevgililerin gönül oyunlarında geçen keyifli kelime burada insanın tüylerini ürperten bir hal alıyor kolayca.. bu kelimeden türetilmiş hainlik, hıyanet, hayınlık vs hep yapanın aşağılandığı, hükmün baştan peşinen verildiği bir durumu anlatıyor.. dememiş miydi bir parti lideri bir zamanlar; Davadan döneni vurun!, ben dönersem beni de vurun! diye.. burada dönmek, döneklik de ihanet olarak kabul edilmiş bile.. ya o dönek dediğiniz kişi, sizin düşüncelerinizin ve yaptıklarınızın ne kadar yanlış ve zararlı, hatta tehlikeli olduğunu görmüş ve sizden uzaklaşmışsa? O da mı hain olmuş yani? niçin önce kendinizi sorgulamıyorsunuz? belki de siz yanlışsınız.. o kutsal davanız belki de tamamen yanlış bir yolda.. Cehenneme giden yol iyi niyet taşları ile örülmüştür, diye bir söz var.. iyi niyetle yola çıktınız ama gele gele uçurumun kenarına geldiniz.. lideriniz atla diyor, atlamayan hain mi? dönek mi? -yahu atlarsanız öleceksiniz!, -bu yol yol değil! diyenler hain mi? dönek mi? bir adam veya kadın, sevdiğinin bazı yanlışlarını görmüş veya onun davranışlarını sıkıcı ve baskıcı görüp ondan bıkmış ve daha iyi olacağını düşündüğü bir başkasıyla bir gönül ilişkisine girmiş olabilir, bu ihanet veya sadakatsizlik midir, ya da kim haklıdır gibi sorular, neticede iki kişiyi veya en çok onların çok yakınındakileri ilgilendirir, sonuçta da bir şekilde çözüme ulaşılır.. ama bu tip dava, vatan, parti politikası vs ihanetleri, niçin büyük suçtur ve ibret olsun da diğerleri de kalkışamasın diye ağır cezalar verilir? neticede insan bir zamanlar desteklediği bir fikri veya eylemi, zaman içinde desteklemekten vaz geçemez mi?.. İslam'da dinden dönenler için de idam cezası olduğu söylenir.. dine girerken özgür iradesi ile giren insan, aynı şekilde dinden de çıkabilmelidir.. en fazla o cemaat tarafından dışlanır, yüzüne bakılmaz, ilişkiler kesilir.. ama kafa kesilmez değil mi?.. hele bu devirde.. artık herkes her şeyi kolayca okuyup öğrenebiliyor, bilgiler fikirler arada zorluklar çıkarılsa da eninde sonunda yayılabiliyor her coğrafyada bu devirde.. İran'da olanları tüm dünya takip ediyor.. ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın, rejim önleyemiyor olan bitenlerin dünyaya yayılmasını.. zaten önleyemez, mümkün değil artık.. ama bu İhanet düşüncesi ne yazık ki tedavülde kalmaya devam ediyor.. herkes önüne gelene hain diyor kolayca.. İran'daki protestocular mı hain, yoksa onları öldürenler mi? bence asıl hainler insan haklarına, hürriyetlere başkalarının fikirlerine değer vermeyenler, kendi dediklerinden başkalarını hainlikle döneklikle suçlayanlar...


     Hain kelimesinin biraz daha yumuşatılmış hali bu dönek kelimesi.. ama aynı anlamı taşıyor biraz üzerinde düşününce.. oysa bir fikre takılıp kalmak, katılaşmak, hiç bir şeyi sorgulamadan kendi fikirlerini sonuçta bir nas haline, dogma haline getirmek, başka bir açıklama ve çözüm de olabileceğini, belki de doğrunun o olduğunu düşünmemek, yani kısaca yobazlaşmak, hainlikten döneklikten daha tehlikeli değil midir?.. basında sık sık karşılaşıyorum bu dönek lafıyla.. özellikle kendisini çağdaş, toplumcu, demokrat, devrimci olarak niteleyen kişiler kolayca kullanıveriyor bu dönek lafını, bir zamanlar yanlarında olup kendileriyle aynı saflarda savaşan dost ve arkadaş olarak bildikleri kişilere karşı.. ne kadar kolay vaz geçiveriyorlar o çok sevdikleri, uğruna ne zorluklara göğüs gerdikleri, omuz omuza mücadele verdikleri yoldaşlarından.. futbol takımı taraftarlığı değiştirilemez sadece derler.. bence bu bile yanlıştır.. taraftarı olduğunuz futbol veya başka bir spor takımı, eğer başka menfaat veya politik grupların eline geçmişse, uyguladıkları yöntemler spor ahlakına aykırı hale gelmişse, mesela kazanmak için her şeyin mübah olduğunu düşünerek şike yapmayı, karşı takımların içinden kişileri ayartmayı, sonuçları ahlaksızca değiştirmeyi normal, hatta gerekli görmeye başlamışlarsa o takımı desteklemek, o insanlarla aynı saflarda ve aynı görüşlerde olmak demektir, bu durumda onların arasından ayrılmak, hainlik döneklik değil, tersine erdemdir.. işte aynen bu şekilde, içinde bulunduğunuz her türlü sosyal veya fikri gruplarda da eğer akıl ve vicdanımıza ters gelen bir şeyleri görür veya hissedersek, önce içeride gerekli mücadeleyi vermek, bu yeterli olmuyorsa da ''doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar'', veya ''sürüden ayrılanı kurt kapar'' gibi sözlere aldırmadan ve hain. dönek gibi hitapları da bir iltifat gibi kabul ederek, en kısa zamanda o ortamdan uzaklaşmak gerekir ve bunu yapmak da bir erdemdir, diye düşünüyorum.. peki, oradan uzaklaştınız, ama yalnız kalmaktan hoşlanmadığınız veya sosyalleşebileceğiniz, yardımlaşabileceğiniz, birlikte bir şeyler yapıp yararlı şeyler üretmek istediğiniz bir yerde olmak istediğiniz için, onlara karşı olan bir gruba girdiniz diyelim.. ve bir süre sonra, oradakilerin de, o ortamda olan bitenlerin de hemen hemen bıraktığınız yerdekilerle aynı olduğunu gördüğünüz zaman ne olacak? tabi ki yine hain ve dönek olacak ve oradan da uzaklaşacaksınız.. tarih, ve özellikle siyasi tarih ve ülkemizin son 100 yılı siyasi hayatının içinde, bu şekilde sayısız hain ve dönek yer almıştır.. belki onlar acı çekmişler, cezalara ve gadre uğramışlar, aşağılanmışlardır ama, sonunda da hakları teslim edilmiş ve aklanmışlardır.. buna eskilerin deyimiyle iade-i itibar diyorlar.. pek işe yaramasa da, hiç olmazsa böylelikle hakkını teslim etmiş oluyorlar bu mağdurların.. ama ne yazık ki, henüz hakkı verilmemiş nice isimsiz kahraman da tarihin sayfaları arasında bir gün gündeme gelmeyi bekliyorlardır kesinlikle.. işin garibi mi diyelim, gerçeği mi diyelim, erdemli kişilerin neredeyse hepsi, hemen her zaman, hayatlarında sıkıntılar ve zorluklarla yaşamışlar, değerleri ancak çok uzun zaman geçtikten, çoğu da öldükten sonra anlaşılmıştır.. onlara hain diyenler, mahkum edenler, ceza çektirenler unutulmuş, onların adı saygı ve bir çeşit utanç ve üzüntü ile anılmıştır.. bu da bu dünyanın bir cilvesidir diyelim...


     Peki kolay mıdır neyin hainlik, neyin erdem olduğunun farkına varmak? her devre göre erdemli davranış farklı mıdır? bu zamanda fazilet timsali gibi görünen bazı davranışlar, ileride gereksiz veya değersiz davranışlar olarak nitelendirilebilir mi?... bence kolay değildir tabi bunların anlaşılması kısa vadede.. ama bana göre insanlık tarihi ile beraber nelerin erdemli davranış, nelerin doğru ve güzel, nelerin yanlış ve çirkin olduğu hakkında genel bir kanaat oluşmuştur ve oluşmaya da devam etmektedir.. tabi ki hiç bir zaman işte artık tamam olmuştur, tablonun veya puzzle ın eksiği kalmamıştır diyemeyeceğiz.. ama temel prensipler bellidir.. insanın doğuştan bazı özellikleri vardır ki bunlar onu doğruya ve güzele yönlendirir.. en aşağı ve kanunsuz topluluklarda bile bir düzen koruma, yanlış yapanı cezalandırma, doğru yapanı cesaretlendirme olarak nitelendirebileceğimiz bazı alışkanlıklar, davranışlar, kısaca gelenek ve töre diyebileceğimiz kabul edilmiş grup adetleri vardır.. yıllar boyunca yapa boza inşa edilmiştir bunlar ve genellikle bir hikmeti vardır.. dinler de bunları kabul etmiştir.. felsefeler de.. aile terbiyesi görmemiş derler bazıları için.. bununla töreden, toplumsal doğrulardan bîhaber olan, kaba saba davranan kişilerin davranış biçimleri anlatılmaya çalışılır.. demek ki ilk alışkanlıklar aile içinde, sonra okullarda ve gruplarda öğreniliyor.. temeli yanlış kurulmuş binaların eninde sonunda yıkılmaya mahkum olması gibi, ilk düğmenin yanlış iliklenmesinin sürekli yanlışa sebep olacağı gibi gerçekler hep bunları söylemeye çalışmaktadır.. o halde yapılması gereken, eğer henüz temel aşamasında ise temeli doğru atmak, yanlışlıklar varsa üstüne devam etmeden önce onları düzeltmeye çalışmak, bir şey yapılamıyorsa da o binada oturmamaktır.. mümkün olduğunca da oturanları uyarmaya çalışmaktır.. bazıları bu tür insanları dinler, gereğini yapar, kazançlı çıkar.. bazıları da dinlemez hatta tersine uyaranları kovar, taşlar, ama onlar da sonunda başlarına gelecek akıbetten kurtulamazlar.. hiçbir peygamber kendi köyünde peygamber olmamıştır diye bir söz geldi aklıma.. demek ki insanlar kendi grubu içinde aykırı söz söyleyeni pek de hoş karşılamamışlar tarih boyunca.. tersine yabancı olarak gelen kişilerin dediğine daha değer vermişler.. bu da bir erdemdir nihayetinde.. ama insanların kendi içlerinden çıkan uyarıcılara nedense biraz inanmama, yok sayma, küçümseme gibi bazı kötü huyları da var.. biraz adetlerden uzaklaştığı, doğru bilinen yanlışları korkmadan söylediği için onları dönek, hain diye niteleme alışkanlığı olsa gerek bu davranışın altında yatan ana neden.. 


     Sonuç olarak yanlışları dile getirmenin, doğrusu nedir nasıl olur, onu tam olarak bilemese de en azından yanlışın yanlış olduğunu ifade etmenin en büyük erdemlerden biri olduğunu, her türlü dışlanma, aşağılama ve eziyet de olsa sonuçlarını göze almanın çok önemli bir davranış olduğunu bilmek ve bu yolda olanların da en azından anlayışla karşılanması, yapılabiliyorsa desteklenmesi ve en azından köstek olunmaması gerektiğini kabul etmek gerekir, diye bu konuyu da sonlandırıyorum.. ne mutlu doğru ve güzel için her türlü mücadele ve çabayı, kısa vadeli çıkarları elinin tersi ile iterek gösterenlere.. yolları açık olsun, ayaklarına taş değmesin.. 







                                                  *                            *                             *








     



Yorumlar

  1. Kelimeler anlamını yitirdi. Her önüne gelene hain, dönek ya da terörist demeye başlayınca gerçek hainler, dönekler ve teröristler arada kaynıyor. Hatırlarsanız bir fırıldak Kubi vardı, bilmem kaç tane parti değiştirmişti. İdeallerini bir yana bırakıp kendi menfaati uğruna onurunu satan böyleleri gerçek dönek. Yine vatanı kendi menfaatleri uğruna peşkeş çeken her makamdan insanlara hain demek yanlış mı? Ya da ne kadar ulvi hedefleri olursa olsun bir yerleri bombalayıp masum insanları öldürenlere terörist demeyecek miyiz? İşte bunların hepsi kavramları karıştırıp gerçek suçluları gizlemekten ileri geliyor bence. Mahkeme edilmeksizin terörist damgası vurdukları siyasi rakiplerini hapislerde çürütenlere ne demeli?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, çıkarları için kavramları çarpıtanlara, başkalarının inanç ve hayallerini sömürerek onları tamamen inançsız ve hayalsiz bırakanlara, kendi üç günlük ikballeri için şeytanı bile şaşırtacak ve utandıracak ölçüde oyun ve tuzaklar kurabilenlere, kısacası insan diyebileceğimiz mahluk'a hiç yakışmayan her türlü aşağılık işleri yapabilenlere ne denir, hangi sıfatlarla anlatılmaya çalışılır sözcük haznem pek yeterli gelmiyor, ama yarattıkları bozulma ve netice olarak ortaya çıkan ''zulüm'' olarak geniş bir anlam içine sokulan durumları anlatmaya ve faillerini lanetlemeye çalışıyorum...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke