Kayıtlar

Temmuz, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

37- Nasıl?

       Gencimizin gençliğine verilmesi temennisiyle sorduğu soru aslında doğru bir soru idi, ama her şeyin yeri ve zamanı olduğu gibi soru sormanın da yeri, şekli ve zamanı çok önemliydi. Acar gazetecimizin bunu bilmemesi pek affedilir bir şey değildi, ama nihayetinde eğer kare as olmuşlarsa en azından sinek ası da olsa nihayetinde o da bir As idi ve o olmazsa karenin tamam olmayacağı ve üç asın da pek bir kıymeti harbiyesinin de olamayacağı kabak gibi ortadaydı. İşte bu ahval ve şeraitte gencimiz insiyaki de olsa bir sual tevcih etmişti hocalarına, ve cevabını da beklemekte haklıydı, değil mi?      Soru Orhan hocaya bakarak sorulduğu için önce o konuştu ve; -Doğru diyorsun Fahrettinciğim, hedef kitlemiz ve onun eğilimleri son derecede önemlidir, bunu öğrenmenin en bilimsel yollarından birisi de ankettir, dedi. Hatta sözlerine devam etmek üzere derin bir nefes bile aldı ama sözü Sacit Sami bey tarafından adeta sert olabilecek bir şekilde kesildi.      - Ben pek katılmıyorum bu anket iş

36- Aranıyor

       Sacit Sami bey ve Orhan hoca kendi aralarında sohbete dalmışken, gençlerimiz de şüphesiz kendi dünyalarında, belki de gelecek günlerde neler olacağının, hayatın onlara neler sunacağının, başlarına hangi  çorapları öreceğinin, ya da iyimser olursak biraz, hangi sürprizli çikolatalardan sunacağının bile farkında olmadan hayal kurmaya, daha doğrusu kuzuların sessizliği içinde boş boş etraflarına bakmakla meşguldüler. Fatma hanımın önlerine getirip koyduğu çayları bile yarı uykulu, yarı robotsu hallerle içtiklerine bakarsak sanki iki yaşlı kurttan bile mecalsiz, amaçsız, etraflarından bîhaber haldeydiler desek yeridir. Fahrettin, Jaleye çok yakışan elbisesini sanki yeni fark etmiş gibi Jaleye gülümseyerek; -Elbiseniz çok yakışmış, çok şık olmuşsunuz derken sıkılgan Anadolu genci havasından sıyrılmaya çalışan bir delikanlıdan çok denize düşmüş bir adamın kendisine atılan tahlisiye simidine sarılırcasına yaptığı acele çırpınma hali içinde gibiydi. Bu durumuna Jale içinden gülse de yin

35- Umut

       Yazarlara sorarlar, nasıl yazıyorsun; sabah hep aynı saatte masaya oturup, bir tapu kadastro memuru gibi kolluklarını da takıp (artık yeniler bilmez, eski memurlar ceketlerinin kolları masaya sürtünmekten çabucak eskimesin diye sevgili eşleri tarafından -her evde bulunan. bulunması şart olan- Singer dikiş  makinelerinde dikilip kendilerine armağan edilmiş olan bu iki tarafı lastikle büzülmüş ve dolayısı ile kolayca alışmadık koldan aşağı düşüvermesi önlenmiş silindir şeklindeki kollukları) pür dikkat ve pür ciddiyet, kağıtlıktan bir boş A4 kağıdı çekip emektar daktilona nasıl takıp, yazmaya ne zaman ara verdiğin, yazmış olduğun son cümle nasıldı onu bile okumadan hatta, bıraktığın yerden sonra arada geçen zamanda hiç bir şey olmamışcasına, kolayca ve konudan düşmeden yazmaya nasıl devam ediyorsun, ya da; daktilon falan yok, yalnızca bloknot gibi, hatta o kadar bile değil, okul defterinin biraz daha hallicesi bir defterin ve -dolmakalem olaydı iyiydi- kurşun veya tükenmez bir kal