Kayıtlar

Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

48- Tabir

       Bu tuhaf, renkli ve subliminal mesajlarla dolu rüyayı gördüğü gecenin sonunda - her gecenin sonunda olduğu gibi- nihayet sabah oldu ve gencimiz mütevazı (bekar) yatak odasında mutlu bir gülümseme ile gözlerini açtı, ama aklı hâlâ gördüğü acaip ve bir o kadar da orijinal rüyadaydı. Bir süre, acaba yine uyusam bu rüyanın devamını görebilir miyim düşüncesiyle uyumaya çalışmış, ama ne yazık ki rüya perisi bir daha gencimizin fakirhanesine uğramamıştı. Yatağında bir süre oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuk gibi somurttu, sonra bu yaptığının da saçma bir şey olduğunu düşünerek muhayyilesine başvurmaya ve rüyanın devamını kendi gayretiyle inşa etmeye çalıştı. Ama Heyhat! bu işi de beceremedi. Adı üstünde rüya işte, kafadan uydurarak ancak ortaya Çanakkaledeki Truva atı gibi  ucubemsi bir sanat ''eseri'' oturtmak gibi bir şey çıkar, gündüz gözüne, üstelik uyanık vaziyette rüya düşünmek hatta kurgulamak da ne oluyor öyle. Akıl ve mantık devreye girince saçmal...

47- Rûyâ

       Büyük bir salon veya kalabalık bir gösteri merkezinin geniş bir giriş bölümü gibi bir yerlerdeydi. Soğuk ve soluk beyaz bir ışıkla aydınlatılmış bir yer intibaı veren ve ortada gezinip duran kalabalığa bakılırsa bir tiyatronun giriş salonuna da benzeyen bu esrarengiz yer, bu haliyle kapalı bir spor salonunun veya galiba bir geminin üst kat ana salonunda olduğu hissini de veriyordu insana, evet! evet! duvarlardaki geniş pencerelerden dışarı bakmayı akıl edince ve orada masmavi bomboş bir deniz ve yine denizin ufukla birleştiği yerden itibaren izlenen bulutsuz, masmavi ve bomboş bir gök yüzünü görünce, yine ayrıca yan salonlara iki taraftan da kapanıp açılan bar kapısı modelindeki büyük kapılara ve koridorlardan girip çıkan yolcuların hal ve hareketlerine  bakılınca hayli büyük bir geminin üst salonunda olduğunu anladı nihayet. Arada bir hissedilen hafif yalpalamalar bu kanaatini iyice güçlendirse de belki de şu anda yalpalayan ve sallanan şey gemi değil, s...

46- MeyVah

       Birazcık rakının insan iradesini gevşeten etkisi, biraz da bu hassas konunun gencimizin kafasını özellikle de bugünlerde sürekli işgal etmesi sonucu konu böyle bir noktaya gelmişti ki, Osman ağabey'in düşünceli bir şekilde kendisine bakarak suskunlaştığını gören acar muhabirimiz, onun da aynı dertlerden muzdarip olduğunu fark etti o anda, ve meseleyi kendi şahsi durumlarından çıkararak, fazla da felsefeye dökmeden genelleştirmek isteğiyle sözüne devam etti;      - Zaten aslında aşk dediğimiz şeyin de ne olduğu üzerinde tam bir mutabakata varılmamış galiba ağabey, dedi, bana kalırsa aşk bir heves ya da daha doğrusu iki insan arasında etkili olan ve çok kısa süren bir kafa karışıklığı hali. Büyüklerimiz ne doğru söylemişler, ''Seversin karşılık bulamazsın adı sevda olur, sevdiğine kavuşursun o zaman da aşk biter'' diye, öyle değil mi ağabey, etrafımızda hep gördüğümüz hikaye bu değil mi?, insan bir dağcı gibi aynen, bir dağı görüyor, hevesleniyor,...