Kuantumdan sonra hayat

   Bugünlerde Roland Omnes'in Kuantum Felsefesi (çeviren: Ercüment Akat, Alfa yayınları) nı okuyorum,daha çok anlamaya çalışıyorum desem yalan olmaz..çevirmen biraz uzmanca bir dil kullanmış, yazar ince esprilerle konuyu okunur ve merak edilir hale getirmeye çalışıyor ama çeviri pek başarılı değil bence..
   Her neyse. benim bu kitaptan anladığım kadarıyla kuantum teorisi kanıtlandıkça klasik fizik kuralları sarsılmaya başlamış..hiç bir şey göründüğü gibi olmayabilir, her şey mümkündür sonucu çıkıyor neredeyse..tabi bunun da kuralları, sınırları var ama görünen alem ne kadar kesin ve değişmez görünüyorsa da, bu alemin yani fiziğin ilgilendiği ve kanunlarını koyduğu maddi alemin temeli olan maddeyi oluşturan atomlar ve hele bu atomları oluşturan parçacıklar ve bunların birbirleriyle ilişkileri hatta atomların parçacık mı yoksa bir dalga mı olduğu bile kesin olarak ifade edilemiyor ve edilmesi neredeyse imkansız ve olasılıklara bağlı olarak değişken bu kurama göre..
   Buraya kadar olanlar, fizikçileri veya bilim adamlarını ilgilendiren konular ve bizim gibi bunların dışında olup, ne olduğunu anlamaya çalışan çoğunluk, bu bilgilerin gelişmesinin sonucunda dünyanın nasıl bir hal alacağını ve felsefenin yani hayat görüşümüzün nasıl etkileneceğini merak edenler grubu, paradigmanın nasıl değişeceğini merak etmeye, en azından sezmeye çalışıyor..modernizm, post modernizm gibi felsefi akımlar hep bilimsel buluşlardan etkilenen dünya görüşleri..zaten başka türlüsü de beklenemez ve bunların dışı dini konulara girer, din ise her şey yaratıcının isteği ile olur, o ol deyince olur, onun istemediği şeyler de olmaz diyerek herkesin kolayca anlayacağı bir açıklama ile bu işi noktalar..ama insan aklı her şeyin ''nasıl'' olduğunu, hangi etkenlerle olup nasıl geliştiğini yani kısaca işin tekniğini merak etmektedir..din, olanların niçin olduğuna kısa ve kesin cevaplar verirken, insan aklı nasıl olduğunu da merak etmektedir ve bunlardan pratik sonuçlar, hatta kendi çıkarına bir şeyler de elde etmeye çalışmaktadır..artık kuantum teorisi de iyice ortaya çıktıkça, bu nasıl konusu daha iyi anlaşılacak gibi görülüyor veya öyle bekleniyor..ama şu belirsizlik ve keyfilik de denebilecek şu rastlantı hali yok mu işte bu elimizi kolumuzu bağlıyor..kısaca iş yine kader veya karma dediğimiz büyük bilinmeze kalıyor..kader, sanki biz hepimiz farklı yönlere gittiğimizi sanıyoruz ama aslında bir geminin içindeyiz ve gemi de bizim bilmediğimiz, sadece kaptanın bildiği bir rotada kendi yolunda gidiyor hali gibi bir durum..
   Buradan çıkarılacak pratik sonuç da nereye gidersen git, ne yaparsan yap, içinde bulunduğun gemi seni nereye götürüyorsa oraya gideceksin öğretisidir..Şair, matematikçi ve devrinin hemen bütün bilimleriyle ilgilenmiş Ömer Hayyam da bunlara kafa yormuş ve işin içinden çıkamayınca işi kendisiyle, dünyayla, hatta tanrı ile de dalga geçen şiirleriyle mizaha vurmuş ve ünlü dörtlüklerinde hayatın güzelliklerini, ama herşeyin geçiciliğini ve mantığımızla izah edilemeyeceğini anlatmaya çalışmış..Kuantum felsefesini anlatmaya çalışan yazarımız da bana göre bunları bilimsel bir şekle sokmaya ve biz ortalama okuyucuya anlatmaya çalışıyor..sanki modern çağda neredeyse anlamını kaybeden ruh dediğimiz, yeri ve maddi özellikleri tesbit edilemeyen dolayısıyla çoğu bilim insanınca varlığı inkar edilen şeyin bu kuantum bilgisi ya da kuramı sayesinde tekrar gündeme geleceğini hissettim..bırakın sayısını ölçemeyeceğimiz kadar çok atomlardan oluşmuş insan bedenini, en küçük atomların bile tahmin edilemeyecek davranışlar gösterebildiği bir olaydan bahsediyoruz..bu durumda atomların bile bir ruhu olduğu akla gelmiyor mu..
   Bu konu daha çok araştırma ve yoruma muhtaç, ama bilim adamları özellikle çekirdek fizikçileri çok büyük imkanlarla donatıldıkları laboratuarlarda, parçacık hızlandırıcılarında sürekli araştırma içindeler..bildiğimiz ilk amaç, temiz, ucuz ve sonsuz bollukta enerji elde etmek..ama asıl amaç atomların sırrını çözmek..kuantum kuramı işte bu sırrın öyle kolay çözülemeyeceğini hatta bu çabanın bir sonuç vermeyebileceğini anlatıyor anladığım kadarıyla..ya da ben öyle anladım..
   Son olarak da artık bildiğimiz fiziksel kanunların her şeyi açıklamaya yetmediğini, dolayısıyla da yeni bir bilim ve felsefenin doğmakta olduğunu söyleyebiliyoruz..buradan çıkan sonuç ta hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı gibi beylik bir sözdür, ama işte bu söz gerçekten doğru olacak ve önümüzdeki on yıllarda kesinlikle göreceğimiz bir gelecektir benim anladığım ve hissettiğim kadarıyla...

Yorumlar

  1. Beni de ne rahatsız ediyor biliyor musun babacığım; bilimsel gelişmelerin ışık hızıyla yaşandığı ve tüm yaşam algımızı değiştirdiği bir çağda malesef sosyal bilimler ve felsefe aynı hızla gelişmiyor ve bu da toplumu malesef bir kaosa sürüklüyor çünkü kimse artık ne olduğunu anlamıyor, güven ve sabitlik hissimiz bile tacize uğruyor, bu nedenle korktukça, endişelendikçe işi iyice mizaha vurmaya başladık gibi geliyor bana.... Bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilimdeki gelişmeler felsefeye yön veriyor,bu da yaşam biçimimizi ister istemez değiştiriyor..ama her yeni buluş bir başka bilinmeze kapı açıyor..bu işin sonu yok ama korku ve endişe artıyor çünki bilim ne kadar küçük bir grubun eline geçerse o kadar tehlike de artıyor..atom bombası sadece bir yönetimin elinde olsaydı şimdiye kadar rakip diye bir şey bırakmazlardı..güç arttıkça endişe de artıyor ne yazık ki..

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke