Unutulmuş bir yerde-9

   Torun bütün hızıyla dedesinin kollarına atıldı ve tüm gücüyle dedesine sarıldı, bir kaç saniye sonra da asıl amacını açıverdi çocukça heyecanıyla..dede dedi, bak orada çok güzel bir bebek var bana alır mısııııın..
   O zaman eşine ve gelinine kaydı gözleri..onlar da gülerek izliyorlardı durumu..eşi söze karıştı, sabahtan beri oyuncak da satan kitapçının vitrininde gördüğü taş bebeği isteyip duruyor, annesi çok oyuncağı var almayalım diyor ben de bir şey diyemedim..artık dede torun ikiniz halledin meseleyi dedi..o zamanlar şimdiki gibi çok ve çeşitli oyuncaklar gelmezdi kasabalarına..kitapçı arada bir gittiği İstanbul'dan kırtasiye malzemelerini getirirken buralarda satılacağına inandığı, biraz da kendi zevkine uygun bulduğu bir kaç oyuncak da getirirdi..erkekler için küçük itfaiye ve polis arabaları, kızlar için de bebekler olurdu bunlar genellikle..torunun gördüğü bu taş bebek de eski bir oyuncak olmakla birlikte kızların bir türlü sevmekten ve oynamaktan bıkmadıkları bir bebekti işte..eskiden alçıdan yapılırmış bu bebekler ve elleri ayakları oynamazmış..ama artık bu bebekler plastikten yapılıyordu ve başı elleri bacakları eklemlerinden oynatılabiliyordu hatta yatırınca gözleri de açılıp kapanıyordu, ama kızların oyuncaklarından pek bir şey anlamayan yaramaz erkek çocuklar bunları ellerine geçirdikleri zaman anında kollarını bacaklarını kafalarını kopartıp bir kenara atarak kızları ağlatmaktan sadist bir zevk alıyorlardı..erkekler kovboy tabancalarıyla arabalarla oynamaktan zevk alırlar ama biraz büyüyüp sokağa çıkar çıkmaz da bir topun peşinde akşama kadar bıkıp usanmadan koşarlardı..ama kızların daha zengin ve daha karmaşık bir hayal dünyaları vardı, bu dünyanın en güzel oyuncağı da bir bebekti her zaman..taş bebek deyince hemen akla meşhur şarkıcı Gönül Yazar gelirdi..kim bilir bu bebekteki gibi bir yüzü ve hiç kırışmamış parlak bir cildi olduğu için mi acaba..neyse bu plastik bebeğe torun kim bilir ne elbiseler giydirip çıkararak ve her farklı elbiseye uygun bir çok masal ve durum hayal ederek ne oyunlar oynayacaktı..şimdiden bu oyunların içine girmiş gibi bir tatlı sarhoşluk içindeydi meleği..
   Hemen kitapçıya gidip bebeği almaları ve artık bir an önce eve gitmek üzere arabaya gitmeleri ve torunun dizginleri eline alarak ve bebeğini de kucağından hiç bırakmayarak dedesinin yanını alması,  atlarının da bu coşkuyu hissederek koşarcasına eve gitmesi neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar geçti..torun bebeği kucağında arabadan atlayıp eve ve odasına koşarak gitti..onlar da aldıkları diğer şeyleri eve taşıdılar..daha saatler ikindi vaktini göstermiyordu..biraz iş ve kazanç peşinde koşalım, pazar yerinden evlerine eşya taşıtmak isteyenler olabilir diye düşündü..eşine ben biraz çalışayım diyerek arabasına bindi ve pazar yerine doğru yollandılar atıyla beraber..
   Gerçekten de bir müşteri çıktı hemen, bir eski dostunun eşi idi bu da..arkadaşı hastalanmış evde yatıyordu uzun süredir..bütün işler zavallı kadıncağıza kalmıştı..birkaç sepet sebze meyva gibi yiyecek ve biraz da odun ve mangal kömürü almıştı kadıncağız..beraberce arabaya yüklediler, kadıncağız epeyi yorulmuştu pazarda, onun da arabaya binmesine yardım etti ve kendisi biraz kadına saygıdan biraz da atının yorulmasını istemediğinden olsa gerek atın yuları ellerinde yürüyerek arkadaşının evine doğru yola çıktılar..kadıncağız aylardır süren bu hastalık sonucu epeyce yıpranmış ve yorgun görünüyordu..artık kısa sürdüğü şimdi anlaşılan o sağlıklı ve mesut günler geride kalmış, sinema oyuncularının filmlerdeki evlenme töreni sahnelerinde geçen iyi günde ve kötü günde diye bahsettikleri beraberlik sözleşmesindeki kötü günler çabukça gelivermişti onların başına..arkadaşını da göreceğinden dolayı biraz da memnun olarak gittiği yol düşünerek ve konuşmadan geçti ve biraz sonra da bitti.. şehrin öte yakasında olan ve önünde küçük bir bahçesi de olan mütevazı eve geldiler sonunda..
   Atını giriş kapısının yanındaki bir bağlama yerine bağlayıp arabayı boşaltmaya başladılar..önce yiyecekleri beraberce girişe taşıdılar, sonra da kadının gösterdiği yere odun ve kömürleri taşımaya başladı kadın içeride aldıklarını yerleştirirken..taşıma bittiği sırada kadın içeriden çıktı ve içeriye gelmesini, bir kahve içmesini hem de arkadaşını görmesini teklif etti..kocasının da onu görmekten çok mutlu olacağını ekledi..bunun üzerine içeri girmeye karar verdi ve kapı eşiğinde ayakkabılarını çıkararak ve verilen terlikleri giyerek arkadaşının yattığı salona ilerledi..
   İçerisi oldukça loş ve havasız bir ortamdı..uzun süre havalandırılmayan hasta odalarında değişik ve rahatsız edici bir koku olur ya hemen o bildik kokuyu hissetti..gözleri arkadaşının yattığı yatağı aradı..pencereye bakan bir yatakta, hemen hemen yatakla bütünleşmiş gibi görünen ve zayıflıktan neredeyse yatak üzerinde farkedilmeyen arkadaşını gördüğünde içini büyük bir burukluk ve acı kapladı..
   Arkadaşı da onu görmüş ve ne demek istediği anlaşılmayan bir bakışla ona bakıyordu şimdi..bir şeyler söylemek istedi arkadaşına birden..merhaba arkadaşım, nasılsın yahu, epeyidir görüşememiştik iyi ki gördüm seni gibilerden bir şeyler geveledi..arkadaşı ona baktı baktı ve sanki hatırlamaya çalışıyor da bulamıyormuş gibi onu inceledi bir süre..sonra birden hatırladı onu ve yüz ifadesi değişti..onun gülerek cevap vereceğini sanıyordu ama öyle olmadı hiç..dudakları kıpırdıyor ama sesi çıkmıyordu nedense..sanki çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi veya bir sır verecekmiş gibi bakıyordu ona ama ne diyeceğini bir türlü toparlayamıyordu anlaşılan..
    Birden sessiz bir çığlık gibi bir ses çıktı arkadaşının ağzından ve sonra da gözlerinden bir kaç damla yaş akmaya başladı..o koca adam ağlamaya başlamıştı sessiz sessiz...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke