Masumiyet-5

   Öğretmenler odasında bir an zaman durdu sanki..herkes bir fırtınanın kopmadan önceki sakinliğini ve hafif esintisini hissetti adeta..
   Kadın hocalar gözleri yeni öğretmende olarak müdürün yanına doğru ilerlediler ve boş buldukları kanepeye sinirli bir şekilde oturup gözlerini müdüre diktiler..eee! hadi bakalım ne yapacaksın der gibiydiler ve hesap sorar gibi bakıyorlardı müdüre..bu işe sen sebep oldun, beceriksiz ve kararsızsın, haydi işe el koy! der gibi neredeyse teşvik edici ve zorlayıcı bir tavır içinde hesap sorar gibi  suratlarını asmış vaziyetteydiler..
   Müdür sıkıntılı bir durumda ve herkesin gözünün üzerinde olduğunu hissettiği için son derece gergin ve sinirlenmiş bir halde konuşmaya başladı..arkadaşlar dedi ağır ağır..ben bildiğiniz gibi burada herkesin huzur ve güven içinde çalışmasından sorumluyum ve şimdiye kadar işinize pek karışmadım, hepiniz görevinizin bilincinde insanlarsınız, size nasıl davranacağınızı ve nasıl giyinmeniz gerektiğini hiç bir zaman dikte etmedim..biz öğretmenler olarak hem öğrencilerimize hem de topluma örnek olması gereken insanlarız..hal ve hareketlerimizde buna dikkat etmemiz gerekir..ayrıca görevimizi yaparken Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun davranmalıyız..sizler hep buna uygun davranıyorsunuz, hepinize teşekkür ederim dedi..daha sonra gözlerini yeni öğretmene dikti ve birden sinirlerine hakim olamadan sesini yükselterek ve eliyle onu göstererek ama bu ne diye bana soracak olursanız ben buna bir şey yapamıyorum arkadaşlar dedi..anlaşılan öğretmenin arkasında olduğunu ve onu desteklediğini düşündüğü siyasi yapı ve medya gücünden korkuyor gibiydi..ne de olsa Tansu Çiller Başbakan olsa da en büyük koalisyon ortağı yükselen güç olarak Refah Partisi ve Başbakan yardımcısı Erbakan gerçeği vardı..müdür elinde olsa bu yeni baş belasını okulun kapısından içeri bile almazdı ama ah bu siyaset..sesini çıkaramıyordu..eliyle gösterdiği kadın öğretmen iyice büzülmüş gibiydi oturduğu yerde..müdür iyice sinirlenmiş ve kıpkırmızı olmuştu yüzü..bir kaç şey daha söylemek istedi ama sanki vaz geçti birden..ani bir hareketle ayağa kalktı ve hoşça kalın bile demeden öğretmenler odasından adeta kaçarcasına hızlı ve sert adımlarla çıktı gitti..
   Bir an, içinde bu ortamdan büyük bir üzüntü ve hatta utanç duydu matematikçi..bütün öğretmenler bu huzur kaçırıcı kadından adeta nefret ediyorlar ve bakışlarıyla psikolojik olarak adeta kadını linç ediyorlardı..eşi ve ailesinden bir kuşak büyükleri arasında, hatta arkadaşları ve onların eşleri arasında bile bir tane başörtülü kadın yoktu, ama bu kadıncağıza bir an merhamet duydu içinden..bu kadınlık ne kadar zordu..sanki bütün devrimler inkılaplar bu başörtüsü yüzünden yıkılıp gidiyordu..Cumhuriyetimiz, demokrasi maceramız koca bir kağıttan kaplanmış demek..bir başörtülü geldi hepsini dağıtıverdi..bu dengesiz durum gerçek miydi acaba..bir anda bu kadına saygı da duydu..kendisini kocaman gören ve her şeyi kontrol edecekmiş güçte görünen bir rejim bu bez parçasından korkuyordu demek..bir an, sadece imam hatiplere giden kızlara ve ancak o da okula gelip giderken takmalarına göz yumulan bu bez parçasının adeta bir bayrak olduğunu hissetti..bu bayrağın arkasına takılanların gittikçe çoğaldığını ve gelecek günlerin en önemli meselesinin ve simgesinin bu olacağını anladı..bu kavganın başladığını ve her iki tarafça da artık bir bilek güreşinin vazgeçilemez ve dönülemez aşamasında olduğunu hissetti..acaba bu bilek güreşi nasıl sonuçlanacaktı..
   Kendisi ne tarafı tutacaktı..
   Aslında ne yöneticiydi ne de yönetici olmak gibi bir hırsı vardı..hatta ona teklif edilen bazı görevleri ve ilerde yöneticiliğe çıkabilecek yolları kabul etmemişti şimdiye kadar..kendi küçük matematik dünyasında ve ailesiyle beraber geçirdiği zamanlar ona yetiyor da artıyordu bile..gelecekte de bir beklentisi yoktu idareci olmak için..idarecilerin her zaman bir gözlerinin üst makamlarda ve onların gözüne girebilmek için kendi kişiliklerinden yaptıkları fedakarlıkları da gördükçe iyice soğumuştu bu işlerden..
   Haksızlığa uğrayanlara her zaman merhamet duyar ve yakınlık hissederdi..elinden bir şey gelmeyeceğini hissettiği bu savaşta mağdur olanın ve aşağılanın yanında olmaya karar verdi..en azından kendisini ezen tarafta hissetmeyecekti hiç olmazsa..o anda bir hadis de geldi aklına; bir haksızlık veya kötü bir olay gördüğünde yapabilirsen elinle düzelt, onu yapamıyorsan dilinle yanlışlığını ifade et, onu da yapamıyorsan hiç olmazsa kalben taraftar olma ve karşısında ol..ilk iki şıkkı yapamayacağını hissetti..ne de olsa onun da bir ailesi ve koruması gereken değerleri vardı ve kendisinde zaten o gücü de hissetmiyordu..diliyle ifade etmek yolu da ancak güvendiği ve içini açabildiği birkaç arkadaşı ve eşi dışında yapabileceği bir yol değildi..öyle bir devir başlamıştı ki herkes birbirinden kuşkulanıyor ve konuşurken kullandığı bir kaç cümleden onun görüşleri hakkında bir şeyler çıkarmaya ve ona göre de o kişiyi sınıflandırmaya çalışıyordu..artık arkadaşlıklar, dostluklar da yüzeyselleşmişti ve en yakın dostlar bile sohbetlerinin basit bir kaç cümleden sonra durgunlaşıp yavanlaştığını üzülerek görüyorlardı..artık en önemli ve yaygın sohbet konusu futbol maçları ve sonuçlarıydı..koskoca öğretmenler konuşacak ve tartışacak başka konu bulamıyorlardı..kimisi de o zamanlar yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan ve odalarında bir masayı neredeyse tamamen işgal eden kocaman bilgisayar makinasında satranç veya briç oynayarak vakitlerini geçiriyorlardı..siyasi gazeteleri alıp herkesin arasında okumak bile o kişi hakkında nasıl biri olduğuna karar verilmesine ve damgalanmasına kolayca yol açıyordu..o yüzden bir çok kişi ya gazete okumuyor ya da gazetelerin magazin ve spor sayfalarına bakmakla yetiniyorlardı..en çok okunan gazete eki Hürriyetin Kelebek ekiydi..bir kaç kişi de boş zamanlarında bir köşede satranç oynar, meraklı birkaç kişi de onları seyreder ve nasıl oynaması gerektiği hakkında fikir yürütür boş vakitler öylece geçerdi..insanlar ellerinde bir kitap veya ciddi gazete olmasından korkar hale gelmişlerdi..
   Gözleri tekrar başörtülü öğretmene kaydı...

Yorumlar

  1. Bir örtünün yarattığı karışıklığa bak... sadece örtü değil elbet, bir ve bizden olmayan ötekiler savaşı bu. Örtü olmasa neden senin saçın kara, o olmasa başka bir şey, insanlar birbirlerini gruplara ayıracak kümeleştirecek şeyleri illa ki icad ediyorlar.
    L.'ın anaokulundaki öğretmeni lezbiyen ve kulakları burnu hızmalı, saçı mor.. İlk gördüğümdeki tepkim "klasik öğretmenler arasında bu dayanamaz" oldu, acıdım da kadına çünkü diğerleri tam lobi, hepsi ortayaşın üstü, son derece Alman mürebbiyesi, sert, ciddi. Bu arada boyalı kuş. Ama eylülden beri duruyor ve kendini çocuklara sevdirdi, çocuklar artık sokakta gördükleri hızmalı, mor saçlı insanlara gözlerini dikip bakmıyorlar.
    M.'nin okulunda da engelli bir sınıf arkadaşları var. İlk başta bazı veliler "neden bizim sınıfta, bizimkiler geri kalmasın" falan diye tartıştılar ama şimdi herkes çok mutlu, hem birlikte yavaş ilerlemeyi, takım ruhunu öğrendiler hem de yine aynı şekilde toplumda bir engelli gördüklerinde gözlerini dikip bakmamayı.
    Bu öykü aslında çok geniş, çok gerçekçi.. Bizim pasif kahraman belki başörtülü öğretmene yakınlık gösterirken aşık bile olabilir :)) Kelebek ekine uygun bir son olur. Ya da daha içgörü kazanabilir, belki pasif değil aktif olarak kutuplaşmanın önüne geçmeye çalışır. Kim bilir, bakalım öykü nasıl gidecek, bunu da heyecanla takip ediyorum..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke