Masumiyet-8

   Toplantının yapılacağı tiyatro binasının önüne vardığında vakit akşam olmuştu..binanın önü epeyce kalabalıktı..sahne girişinin öncesindeki genişçe salonda başı kapalı kadınlar yanında oldukça modern giyimli ve zengin görünüşlü kadın ve erkekler de vardı toplananlar arasında ve adeta bir kokteyl sahnesi gibiydi ortam..
   Biraz sonra şeyh ve yardımcısı da salonda göründü..gerçi duyduğuna göre kendilerine şeyh denilmesini istemiyorlarmış ama bu durumlarından da memnun gibiydiler..ikisi de son derece şık beyaz takım elbiseler giymişti..galiba elbiseler ipek kumaştandı..şimdiye kadar böyle şık ve kaliteli elbise görmemişti kahramanımız..bu ilk şaşkınlıktı..
   Şeyh ve yardımcısının etrafını daha çok kadınlar almıştı..zaten erkek izleyici de çok azdı..erkekler ya ilgisizlikten ya da bu daha yüksek ihtimaldi, korkudan gelmemişlerdi toplantıya..hele böyle konular çok daha tehlikeli konulardı o zamanlar..katılan erkeklerin neredeyse tamamı sivil polis olurdu böyle toplantılarda..ama anlaşılan nurcularla veya diğer tehlikeli dini gruplarla ilişkisi yoktu bu modern tarikatın..aslında kendilerine tarikat denmesinden de hoşlanmıyorlarmış duyduğuna göre..ama bir tarikat şeyhi olmak manevi olarak senin her dediğini neredeyse bir ayet gibi dinleyen ve sana hayran bir grubun başı olmak da az buz bir şey değildi hani..hele bazı tarikat şeyhlerinin birbirinden güzel eşlerinin olduğu, cenneti daha bu dünyada yaşamaya başladıkları da ballandıra ballandıra anlatıldıkça herkesin tarikat başkanı olacağı geliyordu adeta..ama bu iş o kadar da kolay değildi anlaşılan..
   Her neyse, birazdan toplantının başlayacağı söylendi ve seçkin kalabalık ağır ve nazik adımlarla salondan tiyatro salonuna doğru ilerlediler..bizim meraklı öğretmenler ve başörtülü yeni öğretmen en önde yerlerini almıştı.. o da arkalarda herkesi görecek bir sıraya oturdu..
   Önce şeyhin yardımcısı çıktı sahneye ve kurulan kürsüdeki mikrofona eğilerek herkese hoş geliniz dedi..kendisini tanıttı daha sonra..meğer atom fizikçisiymiş bu ikinci adam kısa konuşmasında kendini tanıtırken verdiği bilgiye göre ve muhterem hocayı tanıtmaya geçti sonra..hoca da uzun süre devlet kademelerinde yüksek mevkilerde bulunmuş ve daha sonra bu topluluğu kurmuş..amacı da biz sıradan insanların daha mutlu yaşamasıymış..bir kaç övme cümlesinden sonra da muhterem hocamızı bizleri irşad etmek üzere sahneye davet etti..hoca da alkışlar eşliğinde sahneye gelirken saygıyla kendisini karşılamayı ve elini büyük bir hürmetle sıkmayı ihmal etmedi..
   Hoca önce kürsüde bir süre sessiz durdu, gelenleri neredeyse tek tek takdis ediyor gibiydi..sonra elini yumruk yaparak kürsüye tık tıkk...tık tıkk..tık tıkk diye vurdu ve yaklaşık on kere bu tempolu darbeden sonra Bismillahirrrahmanirrahim diyerek sözüne başladı..sonra da bu ses nedir diye dinleyicilere sordu..biraz bekledikten sonra da cevabını verdi..bu dedi, kalbimizin sesidir ve dikkat edin ne diyor? biraz durdu ve Al lah..Al lah..Al lah... diyor dedi...
   O anda en önde veya ikinci sırada oturan bir kadın ne dediği anlaşılmayan bir şekilde bir çığlık attı..buna cerbeze deniyormuş sonradan öğrendiğine göre ve cerbeze gelen insanlar arada böyle kendilerini tutamaz ve Alllaaaaahhhhh diye bağırırlarmış..
   İşte o andan itibaren şüphecilikle malül bir zihne sahip olduğu anlaşılan bizim matematikçi, kürsüdeki hocanın neler dediğine pek dikkat etmez oldu..bütün bunların bir tiyatro gösterisi olduğunu düşünmeye başladı ve burada toplanan bu kadar aklı başında görünen insanın bu adamın peşine nasıl olup da takılabildiğini irdelemeye başladı..ona göre hoca şarlatanın biriydi..ama ondan başka kimse bu kanıda değildi anlaşılan. görüldüğü kadarıyla..ya da en azından öyle gözüküyorlardı..
   Hoca bir saat kadar konuştu..dinlediklerinden anladığı kadarıyla insanın mutlu olabilmesi için iman sahibi olması ve bundan sonra da nefsini terbiye ederek çeşitli aşamalardan geçerek ilerlemesi ve sonunda mutluluğa erişmesi tekniklerini anlatıyordu..insanın bu aşamalardan geçtikçe hangi sevapları kazandığı ve nefsindeki kirlerden kurtularak, sonunda tertemiz bir şekilde mutluluğa kavuşacağı anlatılıyordu..bu tekniği öğretmek de galiba tarikatte ilerlemiş kişilerin yapabileceği bir işti..bütün bu işleri ve aşamaları sanki tanrı ile karşılıklı bir ticaret yaparcasına anlatması ise bir başka gariplikti..ama anlaşılan büyük bir zevkle dinleyen bu topluluğun bunları düşünecek hali yoktu..
   Konferans bitince, daha sonra hep birlikte biraz daha sohbet yapılacağı söylendi ama bizim matematikçi daha fazla kalmak istemedi oralarda ve bu tiyatronun bir parçası olmak istemedi..buraya neden geldiğine pişman değildi yine de..hatta bu işlerin iç yüzünü biraz olsun gördüğü ve bir fikir sahibi olduğu için iyi ki gelmişim bile dedi..
   Acaba diğer tarikatler de böyle mi diye de düşünmeden edemedi..bu kadar göz göre göre saçmalığı belli bir tarikat bozuntusunu insanlar nasıl oluyor da göklere çıkarıyorlardı..haydi bunlar böyle gözleri bağlanmış, akıllarını kiraya vermişler diyelim, bunları ciddiye alıp küplere binen laik kesim ve devlet adamlarına ne demeli..bunları serbest bırak üç günde foyaları çıkar, kimse yüzlerine bile bakmaz..bunların korkulacak ne tarafları var anlayamıyorum bir türlü..
   Acaba işin altında aklının şu anda almadığı başka hesaplar mı vardı ?...

Yorumlar

  1. Mutlaka vardır başka hesapları, ya siyasi ya da ticari. Hoş, ikisi de birbirini besliyor zaten.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke