Masumiyet-9

   Anlayamadığı ne çok şey vardı..bilmediği çok şeylerin de olduğunu görmüştü bu şeyh gösterisinde..hadi cahil insanlara bir şey demeyelim ama sen oku edebiyat fakültesini bitir sonra da bu tarikat midir dini topluluk mudur, cemaat midir artık ne ise, tut bunlara inan ve bağlan..hoş bunların başındakiler de öyle cahil insanlar değillerdi gördüğü kadarıyla..bunların biraz uçmuş kişiler olduğuna kanaat getirdi..bu da bir çeşit hastalık galiba, insan kutsal metinleri biraz çok okumaya, deşelemeye başlayınca aklını ve yolunu kolayca şaşırıveriyor galiba dedi..bu işlerde çok uğraşıp tamamen kendilerini bu yola verenlerin bir kısmının da en sonunda, ya; -tanrı yoktur!, ya da daha beteri; -ben tanrıyım! demelerine kadar varıyordu olay..
   Ertesi gün,yine boş zamanlarında toplandıkları öğretmenler odasında, başörtülü öğretmen ve görünürde onun yörüngesine kapılmış diğer iki başı açık öğretmenle göz göze geldiler..hepsi birden ona bakıyorlardı, sanki hocamızı nasıl buldunuz der gibi.. yine başkalarının pek olmadığı ya da orada olanların da kendi dünyalarında olduğu bir anda birisi sordu; nasıldı hoca, ne düşünüyorsunuz dedi..o da dilinin döndüğünce ve karşısındakileri de kırmamaya çalışarak bir şeyler geveledi..işin özeti adamı ve toplantıdakileri gösteri peşinde koşan birer yalancı gibi gördüğünü ve arkadaşlarına da bunlara inanmalarını yakıştıramadığını söyledi kibarca sözlerle..başörtülü hanım yine renk vermedi tabi..diğer iki arkadaş ise galiba işin magazin tarafındaydılar..ne güzel giyinmişti hocalar, gelen hanımlar da çok şıklardı ve çoğu da zengin ailelere ve sosyeteye mensuplarmış filan..
   O sıralarda birden aklına memleketin hemen her tarafında ortaya çıkan ve aczmendiler denen genç ve yakışıklı insanlar geldi..genellikle iki üç kişi olan bu genç erkekler son derece temiz ve düzgün bir yüze ve düzgün bir vücuda sahiplerdi, başlarında birer sarık, ellerinde en az iki metre boyunda bir kalınca değnek, sırtlarında da neredeyse ayak bileklerine kadar uzanan siyah ve kaliteli bir kumaştan yapılmış bir cübbe ile sokaklarda dolaşıyorlardı..nereden gelip nereye gittikleri belli değildi ama genellikle kalabalık yerleri tercih ediyorlar ve pek de konuşmadan emin adımlarla caddelerde geziniyorlardı..üzerlerine moda kıyafetleri giydirseniz hepsi birer podyumda dolaşan mankenlerden farksız olacaktı neredeyse..bunların neden birdenbire zuhur ettiklerini, neyle geçindiklerini, nasıl yaşadıklarını kimse bilmiyordu..tabii özellikle ilerici gazeteler ve medya işin üzerine balıklama atlamış, bunların şeriatı getirmek için ortaya çıktıklarını, misyonlarının bu olduğunu ve insanları alıştırmak veya tahrik etmek için böyle sokaklarda dolaştıklarını yazıyorlar ve tehlikenin farkında olmaya çağırıyorlardı kendi yanlılarını..
   Devir Erbakan'ın başbakanlığı devriydi ve ilerici tüm güçlerin birleşerek bunun önüne geçmeleri gerektiği söyleniyordu her yerde..işin garibi başbakanın partisindeki bazı milletvekilleri de, özellikle Hasan Mezarcı ve Şevki Yılmaz adeta coşmuşlardı..sık sık basın önünde veya bazı toplantılarda artık yeni bir devrin başladığını, bu memleketin islami usullere göre yönetilmesi zamanının geldiğini, şeriatın gerekli olduğunu ve buna benzer bir sürü sözler hatta daha da saçma sapan kelimelerle adeta basının ve medyanın şimşeklerini üzerlerine çekmekten zevk alır haldeydiler..yine o sıralarda Susurluk'ta bir kaza olmuş, bir lüks mercedes oto ile bir kamyon çarpışmış araçta birisi kadın üç kişi hemen ölmüş bir kişi ağır yaralanmıştı..işin garip yanı ölenlerin biri meşhur bir ülkücü lider, biri meşhur bir alevi polis idi..ağır yaralı olan da bir kürt aşiret reisi ve sağcı bir milletvekiliydi..birbirlerini ele geçirseler öldürecek kadar sevmeyen bu üç görüşün ileri geleninin aynı araçta ne işi olabilirdi..işte derin devlet bu diyenler çıktı, silah kaçakçısı bunlar diyenler çıktı, daha başka yorumlar da yapıldı..ama aydın kesim ve ilerici basın bu işin üzerine gidilmesini ve bu karmaşık ağın çözülmesini istediler..hatta halk da bu çabayı destekleyerek eylemler yaptı..her akşam belli saatte insanlar bir dakika süreyle evlerinde ve balkonlarında ışıkları yakıp söndürmeye başladılar..hükümetin bu işin üzerine gitmesini ve kirli ilişkilerin ortaya çıkarılmasını istediler haklı olarak..
   Ama görünürde kendi partisiyle ilişkisi olmayan bu kirli ağı başbakan Erbakan nedense ortaya çıkarmak istemedi..ışık söndürenlere mum söndü yapıyorlar dedi, sokaklarda gösteri yapanlara glu glu dansı yapıyorlar dedi ve işi bir komisyona havale ederek üzerini kapatmaya çalıştı..ya işin altından kalkamayacağını ve çok kötü şeylerin ortaya çıkacağını gördü, ya da bu karmaşık ağla beraber iş yapmayı tercih etti,,artık bilinmez..zaten ortağı Tansu Çiller de bu işin örtbas edilmesinden yanaydı..Cumhurbaşkanı Demirel'i hiç sormayın..o sadece rodeo oyunu oynuyordu..
   Bizim matematikçi ise artık bu tarikat ve dini toplulukların memlekette ne kadar önemli roller oynadıklarını görmüştü..bunlara inanan ve peşlerine takılanlar masum muydu yoksa başka hesapları mı vardı işte onu çözemiyordu..galiba sadece onun gibiler masumdular..o da bilgisizlikten..
   Bunun üzerine bu tarikat meselesini araştırmaya ve biraz olsun bir şeyler öğrenmeye karar verdi..ama bunu nasıl öğrenecekti..matematiğe hiç benzemiyordu bu mesele..önünde çok bilinmeyenli bir denklem vardı galiba..bu kadar insanı bir anafor gibi kendisine çeken bir kara delik vardı ortada..o günlerin görece demokratik ortamında kitapçılardan veya televizyondaki açık oturumlardan bir şeyler öğrenmeye çalıştı..ama askeri kesim ve yargının üst düzey kesimi artık Erbakan hakkında kararlarını vermişler ve harekete geçmek üzereydiler..başta basın ve tüm siyasi aktörler yine gözlerini askere ve yüksek yargıya dikmişlerdi..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke