Unutulmuş bir yerde-11

   Ayaklarının onu nereye götüreceğini bilmiyordu bu unutulmuş Anadolu kasabasında evinden çıkıp amaçsız halde çarşıya doğru giderken..şu anda sadece yürümek ve dahası rüzgara kapılmış bir ceviz yaprağı gibi uçup gitmek istiyordu bilinmez yerlere..sonbaharda bağlarda ceviz ağaçlarının altında biriken sararıp dökülmüş yapraklara gazel derlerdi oralarda..bu gazeller arasında kuru bir yaprak olmak istiyordu şu an..rüzgar alsın götürsün onu bilmediği yerlere, bilmediği zamanlara..o yapraklara basarken ayağının altından gelen çıtırtıları dinleyerek ve yaprakları uçurarak yürümeyi ne çok severdi küçükken..o duru güneşli ama serin, berrak havalı sonbahar günlerinde babasıyla arabalarına binerler bağa giderlerdi..babası kurumuş dalları keserken, düşüp çürüyen dalları toplarken ve kurumuş ağaçları balta ve testereyle kesip arabaya taşırken o da ağaçların altındaki gazellere basarak çıkan çıtırtı seslerini dinlemek ve koşmaktan hoşlanırdı..arada o yaprakların arasında unutulmuş bir kaç ceviz bulur ve onları orada hemen taşla kırarak tabi eğer çürük çıkmazsa, bulduğu bu küçük ganimetleri afiyetle yemekten de büyük zevk alırdı..sonunda babası arabayı kışın sobada yakacakları dal ve odunlarla doldurduktan sonra ona seslenerek haydi oğlum gidiyoruz artık der bu kez ikisi de dalların üzerine çıkıp kendilerine oturacak bir yer açarak arabalarıyla evlerinin yolunu tutarlardı..şimdi o günlere geri dönmeyi o kadar istiyordu ki..
   Birden kendisini bir meyhanenin önünde buldu ve çok uzun zamandan beri yapmadığı bir şeyi yaptı..sanki kendisi değil ayakları götürüyordu onu meyhaneye doğru..dışarıdan içerisi pek de görünmeyecek şekilde camları buğulandırılmış ufak bir yerdi bu meyhane..daha çok alevi vatandaşların gittiği, sakin ucuz ve gösterişsiz bir sığınak adeta..arada önünden geçerken içeriden saz sesleri ve mırıltılar halinde türküler de duyulurdu..çok uzun seneler önce birkaç arkadaşıyla gitmişliği vardı buraya..evlilik hayatından sonra pek fırsat ve sebep olmamıştı böyle yerlere gelmek için..
   Adeta bir yangından kaçarcasına girdi içeri..içeride birkaç masada müşteri vardı..daha bu saatte gelen az olurdu buraya..o yüzden olsa gerek oturanlar şöyle bir baktılar ona..o da belli belirsiz bir selam verdi oturanlara ve gerilerde bir masaya kendisini zor attı..bir an önce bir şeyler içmek istiyordu sanki..susuzluğunu sadece burada gidereceğini hissediyordu belki de..
   Biraz zaman geçti, gelen giden yoktu..ama o kısa zaman ona iyi gelmişti sanki..şimdi biraz daha rahatlamış gibiydi..etrafına bakınmaya başladı boş boş..duvara asılmış bir saz gördü sonra..şu an sazı alıp tıngırdatmayı ve sazıyla bir sohbet kurmayı çok isterdi..ama ne merakı olmuştu bu müzik aletlerine karşı ne de ana babası onu yönlendirmişleri bu işe..pek de sevilmezdi yetiştiği ortamlarda saz çalıp türkü şarkı filan söylemek nedense..sanki bir soğukluk vardı müziğe karşı ya da belki de müziği seven kişilere karşı..saz çalanlara biraz da aşağılayıcı bakılırdı o zamanlar..işi gücü olmayanların, serkeşlik yapanların işi gibi bakılırdı niyeyse..radyodan şarkıları türküleri dinlemeyi öteden beri severlerdi oysa..babası da çok dinlerdi ajansları ve ondan sonraki konserleri ama belki de çocuklarının bu hayata kapılıp gidivereceğinden mi korkmuşlardı bilinmez artık, müzik yapmaya pek sıcak bakılmamıştı işte..ama şimdi o kadar isterdi ki şu sazı alıp içinden gelen feryadı seslendirmeyi..
   Biraz sonra meyhanecinin çırağı elinde bir bardak su ile diğer elinde bir bez parçasıyla geldi..mermer masanın üzerini silerken alışmış bir edayla ne kadar istediğini sordu, bir ufak mı olsun dedi kısaca..o da başıyla tasdik etti..yanına meze ne olsun dedi çocuk, biraz peynir kavun yeter dedi kısaca..birazdan çocuk bir şişe rakı ve bir bardak getirdi ve gitti..hemen bardağı neredeyse tamamına yakın doldurup, büyük bir susuzluk hissiyle, neredeyse  bir solukta yarısını içti..rakının boğazından midesine doğru yakarak gittiğini hemen hemen hissetmedi bile..genç elinde soğuk su, peynir ve  kavunla geldiğinde vaziyeti görüp şaşırdı..ağabey bu ne acele dedi kısaca..kalan rakının üzerine su doldurdu ve beyazlaşan sıvıyı adeta bir kimya deneyi izler gibi seyretti..neden sonra aklına biraz kavun yemek geldi..biraz da peynir attı ağzına..daha bunları yutmadan bardağa eli gitti ve bir dikişte kalan rakıyı da bitirdi..yaptığına kendisi de şaşıyordu şimdi..sanki uzun süren bir susuzluktan çıkmış gibi içmişti bir bardak rakıyı..biraz yavaş olayım yahu dedi kendisine..ama başı dönüvermişti birden ve şimdi bir ısınma hissediyordu göğsünden başlayan, oradan da başına ve kulaklarına doğru yayılan..
   Biraz sonra üç kişilik bir arkadaş grubu, sanki bir işe gelir gibi ciddiyetle içeri girdiler..alıştıkları yere ilerlediler ve herkes yerini önceden hesap etmiş gibi oturdular..alışkın çırak onları görünce hiç sormadan içkilerini ve mezelerini hazırlayıp hemen yetiştirdi önlerine..üçü de birbirine yakın yaşlarda eski dostlardı anlaşıldığı kadarıyla ve buranın müdavimi de oldukları belliydi..
   Büyük bir ciddiyet içinde ilk kadehlerini doldurdular ve masanın mermerine ufakça dokundurarak  seremoniyi başlattılar, o arada onu da farkettiler ve nazikçe selam vererek şerefe anlamına kısa bir ses çıkardılar..o da onlara hafifçe selam vererek kadehini kaldırdı..
   Bir kaç kadeh sonra arkadaşlardan biri duvarda asılı olan saza uzandı ve alışık hareketlerle kısa bir akort verme işine, ondan sonra da hafiften sazını tıngırdatmaya başladı..önce müziği anlamak için kulak kesildi ve neredeyse nefes bile almadan dinlemeye başladı..diğer müşteriler de bu ayini saygıyla izliyordu adeta..saz ağır ve insanın içine işleyen sesler çıkarmaya başlarken onun da yüreğinin yumuşadığını ve seslere iştirak etmek istediğini hissetti..ama nedense gözleri dolmuştu ve bir kaç sıcak damlanın hızlıca yanağını ıslatarak önüne düştüğünü hissetmesi çok sürmedi..sazdan çıkan sesler ona bir türlü ifade edemediği bir masalı ya da eski bir ağıtı söylüyordu sanki şimdi..çok küçükken babaannesinin kucağında yattığında bir eliyle onun sırtını kaşıyıp nasırlı elleriyle bir çiçeği sever gibi okşarken anlattığı masallara benzeyen şeylerdi sanki bu sesler..
   Birden gözünden yaşlar boşandığını hissetti, ağlamamak istiyor ama hakim olamıyordu hiç bir şeye artık..sanki müzikle beraber içinde bulunduğu ortamdan uzaklaşmış, çok eski zamanlardan bir zamanda, belki de çocukluğundaki mesut günler içindeymiş gibiydi..ama niçin ağlıyordu o zaman..işte buna verebileceği bir cevabı yoktu..etrafındakilere ağladığını göstermemek de istiyordu bu arada, ama sanki şu anda kimse onu görmüyormuş gibiydi zaten..herkes kendi dünyasındaydı ve bir başınaydı şu an..kimisi türkünün dediklerine dikkat etmiş ve dalıp gitmişti, kimisi kim bilir neleri düşünüyordu o anda..göz ucuyla ona kimsenin bakmadığını görünce rahatladı biraz daha ve hemen sonra bir kadehi daha tadını çıkara çıkara içti bu kez..içinde bir rahatlama hissi ya da memnuniyet hali vardı artık..şu an hiç bir şey umurunda değildi..ne son gördüğü hasta arkadaşı, ne gurbetteki oğlu, ne bir kaç saat önce toprağa verdikleri tanığı kişi..artık kendi içinde her şeyle bir nevi hesaplaşma halindeydi..daha doğrusu hesaplaşma da denemezdi buna, kendi kendine çok uzak yerlere ve zamanlara gitmiş de her şeyin dışındaymış gibiydi..o anda ona; hayatta mısın, öldün mü deseler cevap verecek halde değildi neredeyse..
   Birden sanki zaman değişiverdi ve saz çalan kişi çok eskilerden bir deyiş okumaya başladı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke