Masumiyet-12

   Artık 28 Şubat dönemi tüm şiddetiyle hüküm sürüyordu..birçok okulda başörtülü öğretmenler başka yerlere sürülüyor, istifaya zorlanıyor veya uzaklaştırılıyordu.. aslında tüm devlet kurumlarında durum böyleydi.. daha önce bir sebepten arkadaşına veya birisine husumet besleyenler birbirlerini gerici ve irticacı olarak ihbar etmeye başlamışlardı.. ülke tarihinde sıkca görülen cadı avı devirlerinden biri daha başlamıştı.. Refah partisi kapatılmış,onun yerine yasaklı olmayan milletvekilleri Fazilet partisini kurmaya çalışıyorlardı.. ortalık toz dumandı.. Cumhurbaşkanı Demirel askeri kesimle siyasi kesimlerin arasında arabuluculuk gibi bir görev yapıyordu.. Bu arada askerler tarafından Batı Çalışma Grubu diye bir grup kurulmuş ve siyasilerin emirleri yerine getirip getirmediklerini kontrol ediyordu.. askeri vesayet tam anlamıyla kurulmuş durumdaydı ve açıkçası bundan çoğu vatandaş da pek şikayetçi görünmüyordu.. demek ki bir filozofun söylediği gibi milletler layık oldukları yönetimlerce yönetilirler sözü bir kere daha sağlanıyordu bu durumda..
   Tabi tarikatlar ve dini cemaatlerin üzerine yine hızla gidilmişti.. İmam Hatip okullarının Refah partisinin en büyük destekçisi olduğu düşüncesiyle bu okullar üzerine de gidilmişti.. bir ara başörtülü olan kız öğrencilerine okula bu şekilde girmeleri için izin verilirken artık bu izin kaldırılmıştı.. hatta eğitim sistemine 8 yıllık mecburi eğitim getirilerek bu okulların ortaokul kısımları da kaldırıldı.. böylece bu okullara. bu arada aynı statüdeki sanat ve meslek okullarına da büyük bir darbe vurulmuş oldu.. imam hatip okuluna giden öğrenciler de azalmıştı bütün bu tedbirler sayesinde.. Nurculara ve diğer tarikatlere yapılan gece baskınlarıyla göz açtırılmıyor, gazetelerde olaylar büyük puntolarla veriliyordu.. ama nedense artık Susurluk olayı gibi olaylar unutulmuş gibiydi.. Uğur Dündar ın programında ve diğer benzeri televizyon programlarında da Aczmendi tarikatının şeyhi olarak gösterilen Ali Kalkancı ile Fadime Şahin isimli kadının uygunsuz görüntülerle yakalanma sahneleri ve ev baskınları, cinci hocalar, meczup tarikatçiler vs. görüntüleri gırla gidiyordu.. halkta bütün tarikat ehlinin böyle olduğu imajı yaratılmak isteniyordu adeta..
   Bu post modern darbenin en büyük destekçisi işveren kesimi adına TÜSİAD, TOBB başkanlığı, işçi sendikası Türk-İş, ve Başta Doğan grubu olmak üzere medyanın hemen hemen kalburüstü büyük kesimiydi.. görünüşte irtica ile ve gericilikle mücadele ediliyordu ama bu arada yolsuzluklar da alıp başını gitmişti.. birçok banka batırılmış, bankaları boşaltıp paraları alanlar ortadan kaybolmuşlardı, basında süreci destekleyenler maddi olanaklara kavuşuyorlardı.. bu arada YÖK başkanı ve bazı Üniversite rektörleri okullara kayıt yaptıran başörtülü kızlara adeta savaş açmışlar ve ikna odalarında onları başörtülerini çıkarmaya ve aksi halde kayıt olamayacakları yaptırımıyla tehdit ediyorlardı.. geçici de olsa başarılı da oldular doğrusu.. bu arada Genelkurmayda hakim ve savcılara brifingler veriliyor ve süreçle uyumlu çalışmaları isteniyordu.. Fethullah Gülen de 28 şubatçıları haklı gören ve bu post modern darbeyi destekleyenler arasındaydı bu arada.. bu arada yine İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan şiir okuyarak irticayı övdüğü gerekçesiyle Devlet Güvenlik Mahkemesince 10 ay cezaya çarptırıldı.. kuran kursları da düşünülmüştü bu arada ve 12 yaşından önce çocuklara kuran öğretmek yasaklandı.. bu ve benzeri hukuk dışına kolayca çıkabilen keyfi ve aceleci uygulamalarla hedeflerin üzerine gidiliyor ve bir ders verilmek isteniyordu bu kesime..
   Kapatılan partinin yerine kurulan Fazilet partisi seçimlere katılmış 111 milletvekili çıkararak yine de hayatta olduğunu göstermişti herkese.. demek ki bu kadar baskı ve korkuya rağmen halkın önemli bir kesimi hala bu insanların peşindeydi.. üstelik bu sefer bir de başörtülü milletvekili vardı seçilenler arasında.. Merve Kabakçı.. ama genel kurula yemin etmek üzere başörtüsüyle ve yanında başı açık olarak  yine Fazilet partisi milletvekili Nazlı Ilıcakla gelmesi genel kurulda büyük olaylara sebep olmuş ve bu olayı devlete karşı bir başkaldırı girişimi olarak niteleyen ve MHP ile kurdukları son koalisyon hükümeti sırasında Abdullah Öcalan'ın amerikan gizli servisince yakalanarak sonra da milli istihbarata teslim edilerek ülkeye getirilmesiyle büyük bir prestij kazanan ve bu olayı kendi oy hanesine dürüstlüğü ve halk adamı olarak tanınan DSP Genel Başkanı Ecevit, başta partisi olmak üzere hemen diğer tüm partililer tarafından şiddetle protesto edilmiş ve sonunda Kavakçı mecliste yemin ettirilmeden kovulmuştu.. daha sonra evi polis tarafından basılmak istenen Kavakçı tüm bu olaylar sonunda bir an içinde meşhur olmuştu.. bu olay dine ve dindarlara karşı yumuşak görüşleri ve dürüst kişiliğiyle tanınan Ecevite oy vermiş geniş kitlelerde büyük bir hayal kırıklığı yaşatacaktı.. bu arada medya tarafından didiklenen ve amerikan vatandaşı olduğu ortaya çıkarılan Kavakçı kendisini savunmaya çalışan partisini de zor durumda bırakacaktı..
   Tüm bu olayları adeta heyecanlı bir dizi gibi izleyen sade vatandaşların arasında bizim matematikçi de vardı kuşkusuz..olayların gidişatından çıkardığı en büyük sonuç bu milletin bir defa güvendiği ve oyunu verdiği siyasi kuruluşu öyle kolay kolay bırakmadığı hatta inatlaştığı olmuştu.. ne kadar korkutulursa korkutulsun insanların büyük bölümü verdiği oya sahip çıkıyordu.. bir de bizim millet  biraz da mağdura acır ve destek olurdu, bu olaylarda da Refah ve sonra da onun yerine kurulan Fazilet partisi mağdur durumda görülüyordu geniş kitlelerce ya da en azından destekçilerinin gözünde..bu bakımdan bizim matematikçi de milletinin bir ferdi olarak bu grubun sıkıntılarını anlayan ve mağdur olduklarını düşünenlerle aynı çeşit bir duyguda hissediyordu kendisini..
   Bu süreç bir süre daha devam etti kuşkusuz.. süreç içinde MHP ve ANAP la koalisyon kurup başbakanlığa gelen Ecevit, ülke yönetiminde başarılı olamamıştı.. ortaklarının kendisini yeterince desteklememesi bir yana, partisine de hakim olamamıştı.. bir zamanların meşhur karaoğlanı Ecevit artık yaşlı ve güçsüz bir kişiydi.. o düzgün ve akıcı konuşması bir yana, derdini bile anlatmakta zorlanan bir yaşlı insan görünümündeydi artık.. Başbakanı olduğu hükümeti onun adına yardımcısı Hüsamettin Özkan yönetiyordu adeta.. bu arada uzun yıllar çok acı sahneleri ve sonuçlarıyla  vatandaşın hafızasından silinmeyecek olan bir acı olay olarak 1998 ağustosunda Adapazarı, İzmit, Gölcük ve Yalova bölgesinde 7.4 lük deprem olmuş, devletin ve idarenin ne kadar güçsüz ve bitik durumda olduğunu herkesin gözüne ve hafızasına canlı misalleriyle sokmuştu adeta.. zaten çok zayıf olan alt yapı tamamen çökmüş, iletişim ve ulaştırma durmuş, hükümet adamları bile bölgeye üç gün sonra gelebilmişti.. hele depremin acı sonuçları gün geçtikçe ortaya çıktıkça ve idarenin neredeyse hiç bir şey yapamayacak halde adeta felçli bir insan gibi olayları seyretmekle yetinmesi hatta bir yas bile ilan edecek basireti gösterememesi halkta büyük bir öfke ve infiale sebep olmuştu..devletinin ne kadar aciz olduğu bu acı olaylarda çok açık bir şekilde herkesin gözünde unutulmayacak sahneleri ile ispatlanıyordu adeta.. millet olarak çok büyük bir tokat yemiştik.. acaba bu kadar acı olaylardan sonra aklımız başımıza gelebilecek miydi..
   Kim bilir...

Yorumlar

  1. Winston Churchill'indir o söz (milletler layık oldukları şekilde yönetilirler). Çok doğrudur. Milleti oluşturan bireyler sonuçta, her şey; ahlak, bireysellik, etik, hepsi birey olarak insanın kendi içinde. Misal bu corona salgınında insanlar birbirlerini düşündü, herkes açıkça "ben geçen hafta italya'daydım, aman diğerlerini riske atmayayım" dedi ve gitmedi okula işe. Çok şaşırdım çünkü Almanya gibi işkolik bir ülkede herkes önce kendi işini düşünür sanmıştım. O nedenle gelişiyor işte. Ben değil biz hissi var insanlarda...
    Malesef bu "masumluğu" elimizden aldılar....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fakat bu günleri yeniden okumak ve anlamak çok hoşuma gidiyor, yaşanan tarih... Biz çocuktuk o zamanlar, ancak şimdi anlayabiliyoruz okudukça.

      Sil
    2. O günleri unutmamak lazım, herkes kendi gözlemlerini tarafsız ve doğru olarak tekrar düşünüp ders çıkarmalı..böyle böyle belki de imrendiğimiz ülkeler gibi olabiliriz..

      Sil
  2. ABD'nin Türk iç siyasetini şekillendirmeye başladığı dönemler. Fetö'nün CIA kontrolünde kendini pek ön planda göstermediği devreler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her zaman öyle olmuş.. zaten bu tüm dünyada da böyle.. efkar ı umumiyeyi etkilemek iç veya dış her kesimin önde gelen işi.. o yüzden her zaman dürüst ve uyanık insanların olması ve bunların susturulmaması lazım.. Bu günlerde Sabiha ve Zekeriya Sertel in anılarını okuyorum.. gizli servis dahil her kesimle nasıl mücadele etmişler.. ibret verici, ve her zaman güncel ne yazık ki...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke