Nevbahar

   -Bak tabiat nasıl canlanıyor, duyuyor musun otların çiçeklerin kıpırtı sesini..daha dün bomboş sessiz duran topraktan bu sabah ince bir yeşil filiz kendini göstermiş.. toprak bir başka kokuyor sanki.. yani doğmuş bebek nasıl taze ve kendine özgü kokar, aynen tabiat da o kendisine has kokusunu yaymaya başladı.. ağaçların bir daha çiçek açmaz gibi görünen dalları birden kabarmaya tomurcuklanmaya başlamış bile, neredeyse her şey konuşuyor gibi..güneş de başka ısıtıyor sanki. rüzgar hafif hafif sallıyor her şeyi, sanki beşiğindeki bebeği sallar gibi..esti nesimi nev bahar.. bir şiir söyleniyor ya da yazılıyor sanki...

   -Dünyamız daha doğrusu yerküre, kutuplarından geçtiğini düşündüğümüz ekseni etrafında dönerken bu eksen 23 derece eğik olduğu için güneşin etrafında dönerek çizdiği elips şeklindeki çemberin belli bölgelerinde kuzey yarımküresi güneş ışınlarını daha dik olarak alır  o zaman orada ilkbahar ve yaz günleri olur, tam karşı tarafa gelince de bu kez güney yarım küre ışınları daha dik alır bu kez oralarda sıcak olur..bunlara yengeç ve oğlak dönencesi de denir..aslında mevsimler bu eğik eksen sayesinde oluşur..

   -Daha bir kaç ay önce her yer soğuk yağmurlu, hatta karlıydı..tabi o günlerin de kendisine göre bir güzelliği ve çekiciliği var, ama bu bahar başka..eskiler baharın gelişini iple çekmişler ve bayramlarla kutlamışlar..cemreler nevruzlar hep bu baharın müjdecisi..bak erikler bademler birden çiçeklerle donandı..arılar neşeli vızıltılarıyla çiçekten çiçeğe bir bahçıvan gibi özenle dolaşmaya başladılar...

   -Cemre nevruz gibi tarihlerin pek bir anlamı yok..dedim ya hepsi dünyanın eksenindeki eğrilikten kaynaklanıyor..Yılbaşı ocakta olsa ne olur martta olsa ne olur.. çok şey değişmez.. biz zamanın nasıl geçtiğini ve neyi ne zaman yapacağımızı bilmek için yapay olarak ortaya çıkarmışız takvimleri.. bir kolaylık olsun diye yani.. aslında zaman teorisi diye bir şey de var.. ama felsefenin konusu o da..

   -Eski takvimlerde bu günlerde kırlangıçların geleceğini yazıyor.. şu anda da kocakarı soğukları varmış.. ama ben en çok tabiatın günden güne ve yavaş yavaş yeşillendiğini, canlandığını görüyorum.. içimden şiirler yazmak, okumak, ormanlarda veya parklarda dolaşıp koşmak geliyor.. eski takvimlerde yılbaşı bugün kullandığımız takvimin 14 martına denk gelirmiş.. şimdinin 14 martı o zamanın takviminin 1 martıymış ve yılbaşı olarak kutlanırmış..ne kadar şiirsel değil mi..bahar başlarken yıl da başlıyor...

   -Artık o takvimin geçerliliği kalmadı..bütün dünya yılbaşını 1 ocakta kutluyor.. onun da nasıl hesaplanıp tespit edildiğinin hikayesi var ama biraz sıkıcı.. kilise öyle uygun görmüş diyelim.. Gregoryen takvim zamanla tüm dünyada geçerli olmuş.. Çin'de mesela şubat içinde yeni yıl başlıyor, onlarda da yeni yıl 21 Ocak ile 20 Şubat arasındaki yeni ayın ilk ayı çıktığında başlar ve festivallerle kutlanır.. ama bu sene Corona virüs salgını nedeniyle kutlamalar yapılamadı...

   -Ben şu bahar ne güzel bir şey diyorum.. her şeyin baharı güzel oluyor.. hayatın baharı mesela..ama tabi yazı sonbaharı ve kışı da var..en güzeli hepsini sindire sindire, duyarak yaşamak.. fırtınası da olacak, yağmuru karı da olacak.. sonunda meyvesi hasadı da olacak.. meyvesinde çürüğü çarığı da olacak. ama kendi meyvesi olacak, kendi kokusu olacak.. kısmetinde ne varsa o olacak...

   -İnsan kendi kısmetini kendisi yaratır.. ne ekersen onu biçersin.. yapıp ettiklerinden sen mesulsün, kıvırma, suçu başkalarına yüklemeye çalışma.. kader filan yoktur, kaderini kendin çizersin.. hayatının dizginleri senin elindedir.. fırsatları iyi görüp değerlendirmeye bakmak lazım, sonra kendi düşen ağlamaz.. yapamadım, kaderimde değilmiş diye ağlayıp inleme yok.. kimse dinlemez seni...

   -Bu tabiat, kuşlar, bulutlar, ağaçlar kader diye bir şeyin farkındalar mı acaba.. ben de farkında olmamak istiyorum.. bahar geldiğinde tüm tabiatla beraber gülmek oynamak çocuklar gibi şen olmak istiyorum.. en azından içimden öyle geliyor.. gelecek güzel günleri düşünmek ve umutlanmak istiyorum.. herkes de böyle olsa ne güzel olurdu.. bak kediler de her sabah olduğu gibi kapının önünde toplandı.. bizim mama verdiğimizi görünce hemen alıştılar.. sanki burada mama deposu var sanıyorlar.. bir kaç gün mama vermesek bırakıp giderler başka fırsatlara bakarlar tabii.. ama şimdilik burada bir umut var. sonuna kadar beklemek lazım diye düşünüyorlar galiba.. olmazsa biraz ava çıkarlar, fare çekirge kuş artık ne bulurlarsa.. onlar gibi plansız programsız olmak ne güzel...

   -Hiç olur mu öyle bir şey.. dilenci mi olmak istiyorsun.. ne kadar ayıp.. Hindistan mı burası.. orada bile dilencilik ayıp.. veren el alan elden üstündür.. ekonomi bilimi diye bir şey var.. üreteceksin ki gücün olsun.. üretemezsen ezilirsin.. zengin olmak lazım.. varlıklı olmak lazım.. gelişmiş ülkelerde yıllık ortalama gelir kaç dolar biliyor musun.. bir Amerikalı veya Norveçli yüzbin tane Afrikalıdan daha çok gelir kazanıyor.. Dünyada da onların sözü geçiyor her konuda tabii...

   -Ama duyduğuma göre o zengin ülke insanları fakirlerden daha mutsuzmuş.. intihar oranları, araştırmalar öyle diyormuş.. antidepresan kullanma oranı zengin ülkelerde daha çokmuş, kaygı ve anksiete daha yüksekmiş oralarda.. bilmem artık, ben öyle duydum...

   -Zengin ülkelerin kaygısı depresyonu bile fakirlere beş basar.. her şeyde ileriler onlar.. fakir ülkelerde araştırma falan yapılmıyor ki, oralarda neler olduğu pek kimseyi de ilgilendirmiyor zaten.. gelişmiş ülkeler o fakir kalabalıkların dünyanın sırtında bir yük olduğunu bile düşünüyorlar.. tabii bunu pek yüksek sesle dile getirmiyorlar ama hal ve tavırlarından öyle anlaşılıyor.. sen boş ver romantizmi, çiçeği böceği.. gelişmiş ülkeler arasına girmeye çalışmak lazım...

   -Hayır, ben o eski zamanlardaki masalsı dünyayı istiyorum.. gün ışığıyla gözümüzü açıp tabiatın ortasına dalmayı, gün ne getirdiyse onunla meşgul olmayı, tabiat o gün ne verdiyse onunla beslenmeyi, yorgun argın eve döndüğümüzde akşamın o kızıl gökyüzünü seyrederek gecenin gelişini izlemeyi, gece gökyüzündeki yıldızları ve ayın hallerini seyretmeyi, sonra da yatağımızda bin bir gece masalları veya başka birbirinden değişik masalları dinleyerek veya anlatarak uykuya dalmayı. rüyalarımızda da bu masalların devamını görmeyi istiyorum..

   -Anlaşılan sen biraz uçmuşsun.. yok öyle dünya.. o dediklerin ancak masallarda veya romanlarda olur.. zaten onlar da best seller olanlardan olmaz.. senin gibi çocuk ruhlular okur.. zaten senin gibilerin öyle kitapları okumasına da lüzum yok, hayallerin öyle.. ama hayal işte.. gerçeğe gel gerçeğe...
   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke