Kandilkaya-6

 



   İşte artık ona yabancı gibi görünen bedeni şimdi biraz yorgun, biraz şaşkın bir halde ayağa kalkmıştı.. sanki nerede olduğunu, ne yapmak üzere buralarda bulunduğunu hatırlamaya, çıkarmaya çalışır gibi duruyordu etrafına bakarken.. biraz sonra buz gibi akan kaynak suyuna ve küçük havuza baktı.. sonra da sanki bir şeyler hatırlamış gibi kayalığın tepesine doğru bakmaya başladı.. niçin burada olduğunu anlamıştı sanki.. biraz daha düşündükten sonra yürümeye başladı.. kendisi o anda bedeninin geri döneceğini düşünmüş ve üzülmeye başlamışken, tersine görüntüsünün dağa şimdi tırmanmak için bir patika yol bulup ona yöneldiğini görünce bu defa içi sevinçle ve gururla doldu.. demek amacını da hatırlamıştı bedeni, ve kararlı bir şekilde tepeye doğru yürümeye başlamıştı.. yarıda kalan iş tamamlanacaktı.. bu kesindi.. oysa elinden gelse koluna girer, gerekirse sırtına alır, yine de çıkarırdı bu tepenin başına onu.. ama yanılmamıştı işte.. perdede görünen kendisi dağın tepesine tırmanmaya başlamıştı..


   Beyaz kayaların arasından sanki biliyormuş gibi kolaylıkla ilerliyordu artık görüntüdeki kendisi.. biraz yorgun ve düşünceli görünse de tepeye ulaşacağı kesindi artık.. neredeyse onbeş veya yirmi adımlık bir yolu kalmıştı zirveye.. kahramanımız birazcık soluklandıktan sonra tekrar devam etti yürümeye, ve işte tepedeki ağaca ve altındaki mezara ulaştı bile.. sonra yine şaşırtan bir harekette bulundu beden.. gitti yüzlerce yaşında görünen koca meşe ağacına, çok eski bir dostunu görüp de hasretle koşup sarılan bir adamın yaptığı gibi o asırlık ağaca sarıldı.. kollarının yeteceği kadar bütün gücüyle ağaca sarılmış kalmıştı.. acaba şu an ne düşünüyordu, yine çok merak etti.. kendisi çıkabilseydi acaba böyle davranır mıydı.. biraz düşündükten sonra kesinlikle böyle yapardım dedi içinden.. 


   Neden sonra ağaçtan kolları ayrıldı ve ağacın altında yatan belki de on metre boyundaki eski mezar kalıntısına bakmaya başladı beden.. sanki gözleri kızarmış belki de biraz ağlamış gibiydi.. biraz sonra mezara bakmaya başlamıştı.. iki elini dua eder gibi açmış içinden bir fatiha okumaya başlamıştı sanki.. tam benim yapmayı planladığım şeyleri yapıyor dedi yine içinden.. şimdi dua bitmiş ve beden ellerini yüzüne sürmeye başlamıştı, tıpkı dua sonrası yapıldığı gibi..


   Şimdi ne yapacak diye düşünürken beden bu kez uzakta, öğle sıcağı altında bir kedi gibi kıvrılmış yatan şehire bakmaya başlamıştı.. ama bu defa seyir işi fazla sürmedi.. beden bu kez arkasını şehire döndü ve bin sene önce o büyük muharebenin yapıldığı geniş düzlüğe bakmaya başladı.. bu arada orada hemen hemen hiç eksik olmayan rüzgar esmeye başlamıştı bedenin ağarmış ve seyrelmiş saçları rüzgarın etkisiyle hafiften titremeye sallanmaya başlamıştı sanki.. derin derin o düzlüğe bakarak ne düşünüyor acaba şimdi dedi.. çok istiyordu neler düşündüğünü, hissettiğini bilmeyi..


   Şimdi bir şaşırtıcı hamle daha geldi bedenden.. iki kolunu yine iyice yana açmış, sanki o yaşlı ağacı kucaklarken yaptığı gibi bu sefer rüzgarı kucaklamak ister gibi durmaya başlamıştı.. geniş düzlükte şu anda artık iyice olgunlaşmış buğday başaklarının rüzgarda deniz dalgaları gibi görünen sallanmalarını sanki resmi geçit yapışlarını izliyordu, belki de bin yıl önceki o savaş sahnesini zihninde canlandırıyor, belki de hatta kesinlikle iki ordunun tıpkı bu başakların şu anda yaptığı gibi dalga dalga birbirlerinin üstüne saldırdıklarını, kılıç kalkan ve mızrak seslerini, bunlara karışan bağırtılar, çığlıklar, haykırmalar içinde insanların, atların ve çeşitli yönlerde vınlayarak giden okların birbirine geçtiği, her şeyin adeta çılgınca bir oyundaki gibi birbirinin içine girdiği bu hercümerci dinliyor, tüm olan bitenleri ruhunda hissediyordu..


   Biraz zaman daha geçti.. şimdi daha da şaşırtan bir şey yaptı bedeni.. rüzgarda nazlı nazlı bir o yana bir bu yana başlarını sallayarak bir deniz dalgalanması manzarası yaratan başaklara doğru ilerlemeye başladı.. işte kendisi bu kadarını düşünememiş, daha doğrusu hayal edememişti.. beden kararlı adımlarla tarlanın içine doğru ilerlemeye başlamıştı, hatta beline kadar olan kısmı artık görünmez olmuştu bile.. bedenin ileriye doğru bir kaç adım daha attığını anladı görüntünün gittikçe uzaklaşmakta olduğunu görünce, şimdi artık neredeyse başakların içinden zor farkediliyordu ve biraz sonra da artık gözden kaybolduğunu anladığında işin işten geçtiğini anladı, ne yazık ki çok geç kalmıştı olan bitenlere müdahale etmekte.. hoş nasıl müdahale edecekti ki, orası da ayrı bir konuydu ya.. beden artık perdede görülmüyordu.. sadece rüzgarı etkisiyle başakların yaptığı ve her zaman seyretmekten hoşlandığı o deniz dalgalanması görünümü vardı perdede artık.. sanki o acımasız cenk sahnelerinden gelen korkunç çığlıklar duyuluyordu bir de...


   O anda büyük bir telaşa kapıldı ve yerinden adeta fırladı.. bedenini bulmak zorundaydı.. küçükken kendisinden altı yaş küçük kardeşinin kaybolduğu gün geldi aklına.. kardeşi kimsenin farkında olmadığı bir anda sokağa çıkmış ve bir daha kimse onu görmemişti.. başta kendisi, bütün aile ne kadar korkmuş, telaşlanmış, akıllarına bir sürü kötü olasılıklar gelmiş, heyecanla hepsi bir tarafa koşuşmuş ama kardeşini kimse bulamamıştı.. gelen geçenlere soruyorlar, telaşla ne yapacaklarını bilemez halde sağa sola bakınıyorlar ama ne yazık ki küçük kardeşini bir türlü bulamıyorlardı.. gerçi o hadise akşama doğru yaramaz kardeşin kendiliğinden ve üstelik hiç bir şey olmamış gibi sakince eve dönmesiyle tatlıya bağlanmıştı ama onda bu kaybetme korkusu ve duygusu çok uzun zaman içinde kalmış, etkisi rüyalarında bile sürmüştü.. işte şu an bu korku ve telaş hissini aynen yine iliklerine kadar hissediyordu.. bu defa yanında kimseler de yoktu üstelik sorup haber alacağı o kendi ''bedeninden'' ..


   Ne yapıp edip onu bulmalıyım diye tepeye doğru koştu, koştu, koştu... işte şimdi o da olgunlaşmış ve artık hasat zamanını bekleyen başakların arasındaydı.. kaybettiği kendisini arıyordu.. 


   Koştu.. koştu.. koştu....



                                                          *                 *                *

Yorumlar

  1. nedense ısınamadım bu hikayeye... asla ölmek istemeyişimle alakalıdır mutlaka :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ölüm korkumla. diye düzelteyim.

      Sil
    2. Oysa beni en çok düşündüren ve duygulandıran bir hikayeydi.. hele insanların birbirini öldürme iştahının hatta çılgınlığının arttığı şu günlerde aklıma takılan şeylerin ve düşüncelerimin kendime kalmasını istemedim :) ölüm korkusunu da yeneceğini düşünmüştüm üstelik.. neyse kısa kestim zaten..

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke