4-Ben kimim?

 



     Sabah günün ilk ışıklarıyla uyandığında önce bir süre etrafını seyretti.. dün başına gelenler, hele gece evde ne kadar sürdüğünü hâlâ çıkaramadığı beyin yakan sorular faslı, bedenini ve zihnini epeyi yormuştu anlaşılan.. yine de oldukça uzun uyuduğunu düşündü.. ama gece boyu rüyalar peşini bırakmamıştı.. sürekli eski Atinalı kıyafetli, ayakları sandaletli mermer yollarda gezinen sakin adamlar, saçı sakalı birbirine girmiş derin derin düşünen yaşlı insanlar, hatta Karl Marx bile vardı galiba aralarında, bir sürü filozof  arzı endam etmişlerdi rüyasında.. bereket sonu iyi bitmişti rüyanın; şu anda bile onun tatlı düşünceleri içindeydi.. rüya şöyle idi: Cumhurbaşkanının özel uçağındalar, bir ülkeye seyahatten dönüyorlar.. herkes şen şakrak bir şekilde cumhurbaşkanının hoşuna gidecek sorular sorma ve onu güldürme peşinde.. yiyecekler içecekler gırla gidiyor.. O da, amiral gemisi başyazarı olarak tabi ki orada.. elinde yarısı içilmiş bir viski kadehi, herkese tepeden küçümser bir bakış fırlatarak, cumhurbaşkanına ve orada bulunan gazeteci takımına bir soru soruyor: -Felsefe nedir?... birden herkes ona dönerek boş boş ve biraz da hayranlıkla bakıyor.. özellikle bir televizyonun manken gibi giyinmiş kırmızı elbiseli sunucusu ondan gözlerini ayıramıyor.. fakat o hiç istifini sormadan özellikle de cumhurbaşkanına otoriter bir bakış atarak sorusunu tekrarlıyor: -Felsefe nedir!... Cumhurbaşkanı da şaşkın şaşkın, bilmediği yerden soru yemiş bir öğrenci utangaçlığı içinde soruya soru ile cevap verme uyanıklığını gösteriyor ve, -Evet... felsefe nedir arkadaşlar.. -gerçekten güzel bir soru.. diye topu ortaya yuvarlıyor.. ama gol atmaya cesareti olan kimse yok tabi ki.. ve top onun önüne doğru yuvarlanıyor.. (çünki o sırada uçakta bir türbülans oluyor).. her neyse acar muhabirimiz ve günümüzün ünlü başyazarı hafif bir yandan gülümseme atarak, önce topu gösterişli bir ayak hareketi ile üstüne basarak stop ediyor, ve gece boyu tüm filozoflarla beraber kovalamaca oynamanın da verdiği güvenle ve bir filozof yetkinliği ile tek tek konuşarak, -Felsefe; bütün bilimlerin kaynağıdır.. diyor.. -bizi çağdaş medeniyet seviyesine çıkaracak tek şey varsa o da felsefedir.. diye devam ediyor.. ve biraz sustuktan sonra kalabalığı süzerek sözlerini şimdilik tamamlıyor; -işte bizim geri kalmamızın tek sebebi budur.. sonra gururla vücudunu bir kahraman heykeline benzeterek topluluğa hitaben, -Ben burada sizlere çok önemli bir açıklamada bulunacağım; diyerek heyecanı son haddine çıkarıyor ve herkesin ağzından çıkacak cümleleri büyük bir sabırsızlık ve heyecanla beklediklerini bir süre daha keyifle izledikten ve viskisinden büyük bir yudum aldıktan sonra ağır ağır devam ediyor; -Ben uzun süredir bu konu üzerinde çalışıyorum ve çok önemli sonuçlara ulaşmış durumdayım.. bütün felsefelerin, hatta bir adım daha ileri atıyorum, felsefenin ya küçümsediği veya bulaşmak istemediği için uzak durduğu zor bir konu olan din meselesini de içine alacak şekilde bütün bilimlerin ve bilimden kabul edilmeyen öğreti gibi şeylerin, uzun incelemeler fikir üretmeler ve derin çabalar sonucu bir hülasasını ve ana açıklamasını çıkarmış bulunuyorum.. işte bu sırrı size burada ilk kez açıklıyorum.. bu tarihi ana siz de şahit olun!.. -Ben bütün felsefelerin ve dinlerin, dolayısıyla fizik de dahil bütün bilimlerin bilimini bulmuş bulunuyorum.. ne mutlu ki ben bir Türk'üm ve bu büyük buluş da bir türke nasip oldu.. dolayısı ile milletim ve siz sayın Cumhurbaşkanı benimle ne kadar iftihar etseniz azdır.. ben bu buluşumu önce milletime sonra da insanlığa armağan ediyorum.. iç ve dış düşmanlarımızın iyice arttığı ve şımardığı bugünlerde onlara atılacak en güzel Osmanlı tokadı işte budur..ve eminim ki ülkem bu buluş sayesinde bir Nobel ödülü daha alacaktır.. hatta o senenin bütün Nobel ödüllerini alacağından da eminim.. hatta şunu söyleyeyim; artık Nobel ödülünün de bir kıymeti harbiyesi kalmıyacaktır bundan sonra.. artık bütün ödüller bir Türkün adıyla verilecektir.. (bir an içinden, acaba çok mu atıyorum diye bir düşünce geçti ama artık ok yaydan çıkmıştı, hedefe doğru gittikçe artan bir hız ve kesinlikle ilerliyordu.. koyver gitsin dedi).. Cumhurbaşkanının hayranlık ve biraz da hasetle kendisini izlediğini bir süre seyrettikten sonra devam etti.. Evet! bütün bilimlerin bilimi olan bu kuramımın adını da ''Fahrettinizm'' olarak koymak istiyorum müsadenizle.. artık ''izm'' lere son.. bundan sonra hepsi geride kaldı.. tek geçerli teori ''Fahrettinizm'' teorisi olacak bundan böyle.. bunu da açıklarken kendimle gurur duyuyorum.. çünki fazla tevazu kibirden gelir diye bir söz vardır.. emin olun ben kibirli biri değilim.. o yüzden tevazuyu elden bırakarak diyorum ki; bu terim tamamen hak edilmiş bir terimdir.. bu muazzam buluşun da benim adımla anılması ve bir bilim olarak, hatta bütün bilimlerin yerine geçecek bir ana bilim olarak zaten ister istemez Fahrettinizm olarak kendiliğinde böyle isimlendirilmesi tamamen normal bir şeydir.. bu teorimin, daha doğrusu bu kuramımın bu ismi ve bütün ödülleri hak edeceğini zamanla hepiniz görecek ve emin olacaksınız, o zaman bana kesinlikle hak vereceksiniz!.. diyerek devam ederken birden kaptanın anonsu duyuldu; sayın Cumhurbaşkanımız, değerli düşünür Fahrettin hocam, ve değerli konuklar; uçuşumuz sonlanmak üzeredir.. lütfen kemerlerinizi bağlayınız ve koltuklarınıza oturunuz.. hepimiz için güzel bir uçuştu.. şimdi yere inmek üzereyiz.. hepinizi saygı ile selamlıyorum, ben ve uçuş ekibim adına hepinize.....


     İşte böyle güzel bir rüya tam da zurnanın zırt dediği yerde sona ermişti.. keşke biraz daha uçsaydı da teorisinin ne olduğunu öğrenebilseydi.. şimdi o teoriyi daha çok merak ediyor, onu bulmak için kendisinde büyük bir istek, çaba ve güç hissediyordu.. neticede gördüğü bir rüyaydı.. ama acar muhabirimiz bu rüyayı da göklerden gelen yeni ve güzel bir işaret olarak gördü tabi ki.. ve, bugün çok işim var, her şeyin teorisini daha doğrusu kuramını oluşturmak için bir an önce delice bir çalışma içine girmeliyim.. bunun için de ilk önce hayal kurmaya bir son vermeli ve yataktan fırlamalıyım diye düşündü ve o anda harekete geçti.. dün gece beyin doymuş, hatta su kaynatma derecesinde ısınmış olduğu için şu anda her şeyden elini eteğini çekmiş gibiydi, ama bu sefer mide alarm veriyordu.. çabucak dolaptan bir şeyler çıkardı, her zaman için olmazsa olmazı olan çaya şu an daha büyük bir ihtiyaç hissediyordu, kocaman bir çaydanlığı vardı hemen onu ağzına kadar suyla doldurdu, ocaktaki gözün üstüne itina ile yerleştirdi ve ocağı yaktı.. bir yandan da henüz ne yapacağını, günü nasıl değerlendireceğini düşünmeye başladı.. pek planlı programlı biri değildi.. hatta bugün şunu yarın şunu yapacağım demeyi ve kendisini bir robot gibi, bir görevli gibi hissetmeyi hiç sevmemişti.. ama o zamanlar geride kalmıştı artık.. bundan sonra o bir misyon insanıydı ve bu yüzden de bazı yeni alışkanlıklar, yeni tutum ve davranışlar kazanması gerektiğini düşünüyordu.. madem bir görev ve misyon insanıydı, onun gerektiği gibi yaşamalı, hedefinden hiç sapmadan ve ne olursa olsun her gün yeni bir aşama kaydederek ilerlemeliydi.. 


     Su kaynarken günün ilk sorusunun ne olması gerektiğini düşündü ve gece yatmadan önce sorduğu son soruyu hatırlamaya çalıştı.. kolayca buldu cevabı; kendini tanımanın ilk basamağıydı bu soru, -Ben kimim?.. tam o sırada kapının yanındaki boy aynasına kaydı gözleri.. karşısında biraz yorgun, sakal tıraşı gelmiş, don atlet duran görüntüsüne baktı bir süre.. -Ben kimim? diye aynadaki görüntüsüne sordu.. sanki aynı anda o da ona aynı soruyu sormuş gibi geldi.. bu sefer tekrar sordu; -Sen kimsin?.. o da aynı anda aynı şeyi söyledi.. aynaya gülümsedi.. o da gülümsedi. dil çıkardı, o da çıkardı.. böyle olmaz dedi bu sefer içinden, ve aynadaki görüntüsünü izlemeye başladı.. her zaman gördüğünden farklı bir şey yoktu.. bu defa uçaktaki eli viskili ve herkese tepeden bakarak konuşan görüntüsünü hayal etti.. yahu biraz uçmuşum galiba diye itiraf etti.. demek ki yüksek irtifada herkes uçuyor dedikleri doğruymuş.. üstelik benimki alt tarafı bir rüyaydı.. ama iyi uçmuşum.. keşke kaptan anons etmeseydi de neler dediğimi ben de bir duysaydım.. çok merak ettim doğrusu, ''Fahrettinizm'' nedir?.. ama burada bana bir gönderme ve işaret var kesin.. ben bu misyonun insanıyım.. bütün yapmam gereken artık Fahrettinizm teorisinin daha doğrusu kuramının temellerini atmak ve en büyük piramitlere bile tepeden bakacak dünyanın modern çağının en büyük piramidini inşa etmek.. hepsi bu.. ve ilk sorum da hazır.. Ben kimim?.. önce kendimi tanıyayım...



     Çaydanlıktan gelen kaynama sesini duydu o an.. demliği kaynar su ile doldurup üzerine her zamankinin iki misli çayı boşalttı.. çaydanlığı tekrar su ile doldurup altını biraz kıstı ve üzerine demliği yerleştirdi.. demlikteki çay yavaş yavaş olurken suyun da hazır olmasını böylelikle ayarladı.. bir yandan da, işte aynen böyle çay demlenirken benim sorumun cevabı da beynimde demlenmeye başlayacak.. acele etmeden yavaş yavaş suyu ısıtmak, doğru şekilde çay demlemek ve sabır.. işte yöntem bu.. aynen soruları cevaplarken de ana çalışma yolum böyle olacak diye geçirdi içinden..


     Tekrar ana soruya döndü.. Ben kimim?.. cevabı kolay gibi duruyordu.. bir deneme yapmaya karar verdi.. Ben, Muhabir Gazeteci Fahrettin.. -memnun oldum dedi içinden.. peki bir bakışta bu üç kelimenin ne anlamı var?.. kim bilecek senin muhabir gazeteci ve Fahrettin olduğunu?.. dışardan alnında yazıyor da onu mu görecekler?.. -doğru, dedi içinden.. -ben bir insanım.. yine sordu içindeki ses; -İnsan ne demek?..  bu soruyu soran uzaylı biriydi galiba.. ona göre cevaplayayım dedi.. -ben Dünyadaki canlılar içinde en akıllısı, düşünen ve eyleme geçen, planlar kurup uygulayan, sosyal ve ekonomik, politik davranışlar sergileyen tek canlı olan türüm.. uzaylı pek bir şey anlamamıştı galiba.. -en akıllı, düşünen, yapan uygulayan vs tek sen ve senin türün mü acaba?.. mesela kuşlar senden güzel plan yapıyor.. mevsimlere göre hareket ediyor.. çoğalmasının, göçmesinin, sosyal yaşamlarının farkında değil misin?.. başka memeliler senden daha becerikli.. senden iyi duyan, gören, hızlı, ve çevikler.. sen nasıl böyle iddialısın? dedi bu kez.. ne cevap vereceğini düşünmeye başlamadan önce çaydan yardım almak istedi.. ince belli çay bardağına yarıdan çok dem, üzerine de sıcak su koyup bir yudum aldı.. biraz peynir ve zeytinle de aç karnını susturmaya çalıştı.. uzaylı doğru söylüyor dedi içinden.. ne desem çürütüyor.. tekrar şöyle bir cümle kurmayı denedi.. -ben dünyada kendisini en beğenmiş, kıskanç, gaddar, saygısız, başka insanları bırak, canlı cansız hiç bir şeye saygı duymayan, sevgi nedir bilmeyen, zor öğrenen, çabuk unutan, kinci, bozguncu bir canlı türüyüm.. oldu mu? dedi.. uzaylı alaycı bir gülümseme ve anlayışla onu süzdükten sonra; -hatasız kul olmaz diyorsunuz siz.. demek ki hatalarla malul olduğunu kabul etme cesareti dahil oldukça cesursun ve akıllı cevaplar da verebiliyorsun.. aferin.. dedi..


     Çay yavaş yavaş aklını başına getiriyordu galiba.. uzaylıyı mest ettim diye düşündü.. demek ki alçakgönüllü, daha doğrusu gerçekçi olmak iyi bir şey.. buradan ilk dersimi de aldım.. Ben kainatta bir nokta bile olmayan ama yaşamamız için en uygun şartlarda olan bir gezegende yaşayan canlılardan biriyim.. ama ne iyi ki, veya ne yazık ki ''düşünebiliyorum''.. bir an düşünmenin iyi bir şey olup olmadığı konusunda kararsız kaldı.. dinlerin insana pek düşünmemesi, sürekli çalışması ve iyi şeyler yapmak için sürekli çaba göstermesi gerektiğini öğütlemesi geldi aklına.. belki de dinler haklıydı.. düşünüyorduk da ne oluyordu.. ne geçiyordu elimize.. kumdan kaleler yapıyor sonra da ya biz ya da hemcinslerimiz elbirliğiyle yıkıyorduk.. filozoflar asırlardır söylüyor, yazıyor, uyarıyor da ne oluyordu?.. sonunda biri geliyor, yakıp yıkıyor, talan ediyor, sırf zevk için yok ediyordu.. bozgunculuk ana karakterimizdi.. asırlardır düzelmemiz, gitgide tekamül ederek bir üst kimliğe, üstün insana, kâmil insana dönüşmemiz bekleniyordu.. ama ne zaman gelecekti o günler?.. bazıları ümit kesmişlerdi.. eskisini bile arıyoruz diyorlardı.. medeniyet, bilim, keşifler diye diye daha büyük silahlar, daha korkunç sömürü ve kıyımlar yıkımlar geliyordu peş peşe.. sadece kendi türümüze değil tüm canlılara hatta cansızlara acı çektiriyor ve bunu da marifetmiş gibi ballandıra ballandıra anlatıyorduk.. insan kendini tanısa, etrafına bir baksa böyle yapar mıydı.. filozoflar kendini tanı demekle haklıydılar tabi, ama bunu demekle insan kendini tanıyor muydu?.. cevap; kocaman bir Hayır!.. ama başka bir yol var mıydı düzelmek için? Dinler bu amaçla gelmiş ya filozoflar tarafından ya da peygamberler tarafından uygulamaya konmuştu.. ama netice yine değişmemiş, aynı gaddarlıkları ve kötülükleri bu kez din adına ve ondan gerekçeler sunarak yapmanın yolunu bulmuşlardı.. kimler?.. tabi insanlar.. çoğu da en zekileri, en şeytanları tabi.. o kadar zeki olmayanlar da korku veya menfaati için onların peşine takılmış sonuçta da yine başa dönülmüştü..


     Yahu çok karamsar bir yola saptım.. burası doğru çıkış yolu değil, başka bir tünel bulmalıyım bu mağaradan ışığa çıkmak için diye düşündü ve çayını bir dikişte bitirdi.. hemen yeni bir çay doldurdu bardağa.. şöyle bir formül düşündü bu sefer; Ben; doğruyu yanlışı görme ve ayırma yetisi olan, kafası çabucak karışan ama yine çabucak toparlayabilen, ödüle ve gösterişe meraklı, çıkarlarını gözetme dürtüsü olan, ruhunun derinliklerinde iyilik ve güzelliğe âşık bir yönü olan, tiyatro ve taklit yeteneği gelişmiş, gülme ve nükteye yatkın, zorluk ve sıkıntıdan kaçmaya ve konfora düşkün bir canlı türü ve onun sosyal bir üyesi olan bir kimseyim.. ben bir İnsanım...





                                            *                                  *                              *






Yorumlar

  1. Fahrettinizm :)))))
    Uzaylıyı mest ettim :))))
    Fahrettin'i sonunda nezih bir akıl hastanesinin serin bir koğuşuna kapatacaklar gibime geliyor niyeyse..

    YanıtlaSil
  2. Her bölüm ayrı bir hikaye olarak okunabiliyor. Fahrettin Beyin işi zor. Viski bardağıyla uçak rüyası da iyiydi:))

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

17- Göçmüş Kediler Bahçesi

16- Veda

19- Öfke